top of page

HAYVAN HAKLARI

Hayvanların da tıpkı insanlar gibi, doğal ortamlarında yaşama, sevgi, saygı ve anlayış görme hakları olduğu bir gerçektir. Bu Dünya sadece biz insanlara ait değil. Bu konuda en az, beslenmek için öldürdüğü hayvandan bunu yapmak zorunda olduğu için, özür dileyen Kızılderililer kadar duyarlı olabilmeliyiz. Modern insanın evcil hayvanla ilişkisi tepeden tırnağa sorunlu bir durumdadır. Bir kere dört duvar arasında yaşamak üzere tasarlanmış olduğunu varsaydıkları hayvanlar, o apartman dairelerinde oldukça mutsuz bir yaşam sürmekteler. Çünkü doğal ortamlarında değiller. Bu zavallı hayvanları hava almak için dışarı çıkarıldıklarında gözlemleyerek bunu anlayabilirsiniz. Nasıl başıboş bir şekilde sağa sola hamle ettiklerini, nasıl tekrar içeri girmek konusunda isteksiz olduklarını bir gözünüzün önüne getirin. İnsanın hayvanlarla olan ilişkisi hâlâ çözülememiş muammalarla dolu. Hayvan imgesi, kültürel ve antropolojik açılardan insanın korku ve ilham kaynağıdır. İnsan, binlerce yılları bulan Dünya macerasında hayvandan korktuğu kadar ona hayran da olmuş, onu taklit etmiş, ona benzemeye çalışmış; bazı karışık karanlık duygularla hayvanı esir almaya çalışmıştır. İnsanın çılgınlık boyutuna varan, doğaya egemen olma arzusunun öncelikli kurbanı hayvanlardır. 

 Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de nesli tehlike altında olan 179 tür bulunuyor. Bu türlerin arasında deniz kaplumbağası, yunus, boz ayı gibi türler yer alıyor. Yaşadığımız yerler biz insanlara yetmedi. Gidip hayvanların yaşam alanlarını ellerinden aldık, yaşadıkları ormanlara girdik, binalarla, asfalt yollarla ortamlarını talan ettik. Onlara nefes alacak bir parça alan bırakmadık. Sözüm ona, doğum günü hediyesi olsun, ya da üç beş haftalık tatil zamanlarında, çocuklarınızı oyalasınlar diye kedi ve köpekler aldınız. Sonra canınız sıkıldı diye, tatiliniz bitti diye, bakımı zor diye, hiç "bu zavallılar ne yerler, ne içerler?" diye düşünmeden, yollara atıp çekip gittiniz. Nasıl çiçeği toprağında sevmeyi öğrenmediysek, alıp saksılara, vazolara tıktıysak, hayvanları da doğanın içinde sevmeyi bilmedik. Artık mülkiyet hırsımızdan mıdır, yoksa hükmetmeyi çok sevdiğimizden midir bilinmez, onları da kafeslerin içine doldurduk. Eğlenesiniz, gülesiniz, fotoğraflar çekip orada burada paylaşanız diye hayvanat bahçeleri kurduk. Çoluk çocuk o hayvanat bahçelerinde, tutsak edilmiş mutsuz hayvanlara bakıp mutlu olduk. Petshopların camekanlarından, yalvaran gözlerle size bakan hayvanları görmezden geldik. Görseniz bile, biraz sevip yolumuza devam ettik. Onlara bir sürü acımasızlık yaptık. Tekme tokat sokağımızdan kovaladık, arabaların arkasına bağlayıp sürükleyen yine bizlerdik. Aç susuz bırakan, döven, söven, işkence yapan yine bizler. Ezilmişliğimizin, horlanmışlığımızın, insan yerine konmamış lığımızın, acısını onlara saldırarak çıkardık. Aç bırakılan, işkence gören, her türlü eziyete maruz kalan hayvanları, bir sürü para verip sirklerde alkışlayan yine bizleriz. Yürümeye bile mecali kalmayan atların, altlarında ezildikleri faytonlara binip etrafa gülücükler saçarak gezen yine bizleriz. Deneylerde kullandık, etini, sütünü, yumurtası, postunu aldık, değerlendirdik. Her sokakta açlık içinde kıvranan kediler ve köpekler var. Her yaz binlerce can dostu  tatil dönüşü unutuyoruz. Sıcacık sahiller, güzel günler sonrası birileri hep geride kalıyor. O “birileri” dediğimiz, aslında evin neşesi, çocukların oyun arkadaşı, sadık bakışlarıyla kalbimize dokunan patiler, kuyruklar, miyavlar.

Fransa’da yaz aylarında gerçekleşen hayvan terklerinin %60’ı tatil döneminde oluyor. Bu rakam, yaklaşık 60 bin masum canın sokağa bırakılması demek. İşte tam da bu gerçeğe dikkat çekmek için sanat yönetmeni Nicolas Amiard, yürekleri sızlatan ama bir o kadar da düşündüren bir projeye imza attı: “Yaz Maceraları” Amiard, hepimizin çocukluğunda sevgiyle izlediği çizgi karakterlerin dostlarını aldı ve onlara farklı bir kader yazdı. Red Kit’in neşeli köpeği Rin Tin Tin,Asteriks’in minik kahramanı İdefiks,Tenten’in sadık yol arkadaşı Milu.

Hepsi terk edilmiş, yalnız, boynu bükük bir halde karşımıza çıkıyor. Bu proje, şunu hatırlatıyor. Bir hayvanı sahiplenmek, ömrümüzün en güzel sorumluluklarından biridir, bir yaz hevesi değil. Onlar için insan, sadece “sahip” değil; dünya demek, aile demek, yaşamın anlamı demek. Tatil dönüşünde bavullarımızı toplarken, geride bir yürek bırakmaya hakkımız yok. Her terk edilmiş bakışın arkasında, ihanete uğramış bir sevgi var.

Her kapı önüne bırakılmış pati, aslında bize şunu söylüyor.

“Ben seni hiç bırakmamıştım…”

 İstanbul’daki bazı camiler, medreseler ve köprülerde rastladığımız, her biri birer sanat eseri niteliğinde olan, aynı zamanda kültürümüzün doğal yaşamla ilişkisini yansıtan kuş köşklerinden bahsetmek gerekir. Ve buralarda Atalarımızın hayvanlara verdiği önemi görürüz. Başımızı kaldırıp şehrin sevimli sakinlerinin güzel yuvalarına bir bakalım. İstanbul’da kent yaşamına kanat sesleriyle ve şarkılarıyla renk getiren kuşları birçok mimar, yapılarında yalnız motif olarak kullanmadı, onlar için yaşam alanları da yarattı. Güvercin, kumru, serçe ve leyleklerin kültür ve inanışta özel bir yeri olduğundan “kuş köşkleri” adı verilen bu ufak yapılar Osmanlı mimarisinin imzalarından biri haline geldi. Şehrin bilinen en eski ve orijinal kuş köşkleri 1504’te inşa edilen Vali Paşa Camisi’nde bulunuyor. Mimar Sinan’ın Süleymaniye’si ve Büyükçekmece Köprüsü’nde; Eyüp Sultan Camisi’nin mihrap duvarlarında, cami avlusunun giriş kapısında, yine Eyüp’teki Mihrişah Sultan İmareti’nin kubbe saçaklarında, Feyzullah Efendi Medresesi’nin caddeye bakan cephesinde, Fatih Camisi’nin mihrap cephesinde, Saraçhane’deki Gazanfer Ağa Medresesi ve daha pek çok tarihi yapıda çatılı, cumbalı ve süslü kuş köşklerini görmek mümkün.

Maksem’i, Laleli’deki Sultan III. Mustafa ile III. Selim türbelerini, Beyazıt’taki Hasan Paşa Medresesi’ni, Darphane-i Amire’yi, Selimiye Kışla Camisi’ni, Valide Camisi ve Haydarpaşa İskelesi’ni de unutmamak gerek. Üsküdar Ayazma Camisi’nin kuş köşklerinin sergilendiği bir tür açık hava müzesi olarak gezilebileceğini de hatırlatalım. İncelikler bir şehrin değerine değer katıyor. Kuşların kutsallığı ve sembol değeri bir yana, kültürümüzün bu zarif parçası, bir arada yaşama temasının sadece insanlar için geçerli olmadığını, doğal yaşam ve şehrin iç içe geçebileceğini hatırlatıyor.

Unutmayalım ki Dünya sadece bize ait değil. Beraber yaşamı paylaştığımız hayvanların da yaşamına saygı gösterelim.

 

bottom of page