GALEANO
- Ahmet Güdücüoğlu
- 30 Nis
- 3 dakikada okunur
13 Nisan 2015 Uruguaylı gazeteci yazar Eduardo Galeano’nun onuncu ölüm yıl dönümü idi. Galeano, Neruda ve Marquez gibi, Güney Amerika’nın en etkileyici yazarlarındandır. Ezilmiş, hor görülmüş, belleği yok edilmek istenen halkların safında yer alan, emperyalistlere karsı diklenen bir yazar Galeano. Uruguaylı yazar salt, ülkesinin ve sürgün yasadığı Arjantin’in değil, Latin Amerika’nın direnen tüm halklarının, yaşayan efsane kalemi. Montevideo’da 1940 yılında doğdu Eduardo Galeano. 60’lı - 70’li yıllarda, fabrika işçiliğinden gece bekçiliğine her türlü işte çalıştıktan sonra yayınevi ve dergilerde editörlük yaptı. Kendi yaşamına ait düşünceleri şöyleydi.”Çok kötü bir tarih öğrencisiydim. Bana tarihi, seramik müzesine ya da ölüler ülkesine ziyaret olarak öğrettiler. Geçmişin sessiz ya da dilsiz olmadığını keşfettiğimde yirmi yaşımı geçmiştim. Bunu Carpentier romanları, Neruda şiirleri okuyarak keşfettim. Bunu kafelerdeki buluşmalarda Uruguay kırlarında ihtiyar bir savaşçı, o kadar ihtiyar ki yorgun göz kapaklarını açık tutmak için arasına küçük bir portakal sapı yerleştiren ama bir taraftan da mızrağının ucunda düşman bir süvariyi kaldıran çok ihtiyar bir savaşçı üzerine hikayeler dinleyerek keşfettim. Sorarak keşfettim. Sorarak ve kendime sorarak; yaşadığımız bu gezegen nereden geliyordu, her dakika otuz çocuğun açlıktan ya da hastalıktan ölmesi için her dakika silahlara bir milyon dolar harcayıp hiçbir ceza görmeyen bu Dünya nereden geliyordu? Sorarak ve kendime sorarak: Bu Dünya, bizim dünyamız, insanların eseri mi? Hangi geçmiş zamandan doğdu bu şimdiki zaman? Niçin bazı ülkeler diğer ülkelerin sahibine dönüştü, bazı insanlar diğer insanların, erkekler kadınların, kadınlar çocukların, mallar insanların sahiplerine dönüştü?”
Kucaklaşmanın Kitabı, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, Gölgede ve Güneşte Futbol, Ateş Anıları, Aynalar, Hikaye Avcısı gibi yığınla eserleri vardır. Kitaplarında gerçek hayat hikayeleri ve olaylar aracılığıyla geçmişteki ve günümüzdeki sömürücülerin zulmünü ve bunlara karşı insanlığın hak ve haysiyet mücadelesini anlattı. Dünya halklarının mücadelesinin belleği oldu. Her biri okuyanla çok özel bağlar kuran kitaplardı. Jorge Ventocilla adında yoksul bir Panamalı bütün parasını harcayarak, insanlık tarihini kendi tarzında ve her zamanki Galeano üslubuyla, ezilenler, zulme uğrayanların cephesinden anlatan Aynalar kitabından alabildiği kadar satın aldı. Bunları kafelere, mağazalara, kuaförlere, büfelere ve akla gelebilecek her yere ücretsiz bıraktı. Amacı daha çok aydınlanma ışığı yakmaktı. Onun, yazmaktan asla vazgeçmediği, en kötü zamanlarda bile düşlediği bir Dünya ve Helena’sı vardı. Bir de yazdığı güzel anekdot: ‘’Bugün öğrendiğime göre bir grup adam, her ay, derginin çıktığı gün, onu okumak için Uruguay Nehri’ni geçiyorlar. Sayıları yirmi civarında. Grubun başında altmış küsur yaşlarında uzun yıllar hapis yatmış bir profesör var. Sabahleyin Paysandu’dan çıkıp Arjantin topraklarına geçiyorlar. Burada hepsi birleşip Crisis dergisinin bir sayısını aldıktan sonra bir kafeye oturuyorlar. İçlerinden biri hepsi için, dergiyi sayfa sayfa yüksek sesle okuyor.Dinliyor ve tartışıyorlar.Okuma bütün gün sürüyor.Bitince, dergiyi kafe sahibine hediye edip ve o derginin yasak olduğu benim ülkeme dönüyorlar.‘Sadece bunun için bile olsa’ diye düşündüm, ‘bunca zahmete değer’…’’
Galeano, 3 Eylül 1940’ta, doğdu. Bebekliğinden beri futbolcu olmak istemiş. El Sol için politik içerikli karikatür bantları çizdi. Galeano, gazeteci yazar olma yoluna böyle girdi.1968’de Bolivya’nın maden bölgesi olan Llallagua köyüne, San Juan katliamından bir yıl sonra San Juan Gecesi etkinliklerinin afişlerini çizmek için gider ve bu dağ köyünde bir süre kalır. Ayrılık günü geldiğinde madenciler artık dost oldukları Galeano için bir veda gecesi yaparlar. İçkiler içilir, şarkılar söylenir, gülünür eğlenilir. Sabaha karşı madencileri işbaşına çağıran sirenin çalma vakti geldiğinde işçiler dostlarının etrafını sararlar ve gitmeden ondan bir şey isterler, “Şimdi bize denizin nasıl olduğunu anlat” derler. Ne diyeceğini bilemez Galeano, öylece kalakalır. Çünkü sefalet yüzünden onların bu yoksul köyden ayrılma ihtimalleri yoktur. Maden ocaklarındaki yaşam ortalaması 30-35 yıl olduğu için denizi görme ihtimali oluşmadan çok önce öleceklerini bilmekteydi. “Omuzlarımda denizi onlara getirme, onları ıslatmaya muktedir sözcükleri bulma sorumluluğu vardı” diyor; “Yazmanın bir işe yaradığı kesinliğinden hareketle, yazar olarak ilk meydan okuyuşum işte bu oldu.”Sonra hep meydan okudu zaten. Dünyanın kötülüğüne karşı bütün coğrafyalardan ezilenlerin hikayelerinin büyük anlatıcısı oldu. Eduardo Galeano Akıcı anlatımına rağmen hüzündiren, öfkelendiren kendimizden çok şey bulacağımız, yabancısı olmadığımız hikayeler bulunmaktadır. Tüketim çılgınlığına karşı, düzene muhalif ve halkın sesi olmuştur.”Ben her zaman boğanın tarafını tuttum, matadorun değil. Ve hâlâ aynı taraftayım” diyerek ırkçılığa , şovenizme, faşizme karşı insanların sesi olmuştur.” Beni okuyamayanlar için yazıyorum :ezilmişler için, yüzyıllardır tarihe geçebilmek umuduyla, kuyrukta bekleyenler, kitap okuyamayanlar ve kitap alacak parası olmayanlar için."Birkaç yıl önce eşi Helena ile birlikte Türkiye’yi ziyaret ettiğini anlatmaktadır: “Kendi olanaklarımızla, rehbersiz turistler gibi gezip dolaştık. Hiç kaybolmadık ve ellerin, hareketlerin ortak gizli diliyle anlaştık halkınızla. Gittiği yere ait olmaya çalışmalı insan. İstanbul’da uzun süre kaldık, hayran olduk.” “Ben tarihçi değilim, Latin Amerika’nın çalınmış belleğinin bulunmasına yardımcı olmak isteyen bir yazarım sadece” diyen Galeano’yu, Zamanın Ağızları adlı kitabından okuyalım: “Hâlâ aynı durumdayız: Korkudan ölerek, soğuktan donarak kelimeler arıyoruz.”Kitaplarını, sanat algısını şöyle anlatıyor Galeano: “Ne tür kitap yazıyorsunuz, diye soruyorlar bana. Ben, bir tutkuya dönüştürülen ayırma, sınıflaştırma yerine ortak insanlık dilini birleştirmek istiyorum. Sadece insan birliğinin, insanlık duygusunun belleğini yeniden hatırlatmak istiyorum. Başkalarının kapılarının arkasına giremezsiniz ama ben edebi dili kullanarak bu edebiyat gümrüğünü kaldırmak istiyorum.”
Comments