ANNELERİMİZ
- Ahmet Güdücüoğlu
- 6 gün önce
- 2 dakikada okunur
Gerçek sevginin ilk tanışıldığı yerdir anne kucağı. Belki de insanın yaşamında hiçbir şey beklenmeden sunulan şefkatin, en samimi duyguların ilk ve en gerçek durağıdır. Kişinin bundan sonra belki görmesinin çok zor olacağı ödünsüz sevginin tek adresidir anne. Sevginin bile yozlaştığı, ticarileştiği günümüzde bizlere insan olmanın erdemini hatırlatan duyguların ilk ve gerçek sahibi, annemizin iyilik sunan kolları olmuştur. Yaşamın bencillikle dönen çarkları, bizlere sadece kendimizi düşünmemizi, bizlere yaşamı hediye eden annelerimizi bile unutmamızı ön görmüştür. Oysa emek ile yoğrulmuş sevgisinin, yaşamın en güzel hediyesi olduğunu unutmamalıyız. Bir rivayete göre, Anneler Günü geleneği, Antik Yunanlıların Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Romalılar da ilkbahar festivallerini M.Ö. 250 yıl öncesinden Kibele onuruna kutluyorlardı. ABD’de Anna Jarvis’in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi.
Annelerimizin bizlere sunduğu sevgi seli, çıkarsız, karşılık beklemeden oluşan mutluluk yumağıdır. Belki de bir daha yaşamımızda karşılaşamayacağımız en içten duyguların tek adresidir. Ayrıca hayatımızda ki tüm sevgileri bir tarafta toplasak, bir anne sevgisi bile etmeyeceği gerçeği bizlere çok şey öğretebilir. Annelerin sevgilerinin yüceliği, tartışma götürmez bir gerçekse de, bazen onların sevgilerini özlemle anan, hep arayan evlatlarda vardır. “Grapon Kağıtları” eserinde, Didem Madak anne sevginin varlığını, ondan yoksun kalmanın ıstırabını çok güzel anlatır:
“Annem işte öyle bir kadındı Çocuklar gökyüzüne bakar sorardı: Ay dede orada ne yapıyor anne? Annem öldüğünde ay dede içimde Yüzlük bir ampul gibi parçalandı.”
Ayni hüzün yüklü dizler Kemal Burkay’ın dizlerinde devam eder:
“Bir sessizlikti annemNice çileden örülmüşSevinçleri de var mıydı bilmem
Kendisinden bile gizlenmiş
Her anne çocuklarını yaşar değil mi?Ben annemi hiç yaşamadımÇünkü çocuklarBir rüzgara biner giderler
Anne yüreği de beraber “
Anne sadece biyolojik olarak sahip olduğu evladını değil, yaşamını paylaştığı, küçücükten yetiştirdiği evladını da ayni muhteşem duygularıyla büyütür. O imrenilecek anne şefkatini bu öksüz olarak aldığı, onları her şeyden koruduğu çocuklarına da yansıtır. Sevgisinden hiçbir zaman vaz geçmez. Ahmet Şerif İzgören “Avcunuzdaki Kelebek” adlı eserinde buna benzer bir konuyu çok güzel işler:
“Küçük bir öksüz çocuğu evlat edinen anne, çocuğunu anaokuluna getirir. Küçük çocuk orada diğer çocukların alay etmesiyle öksüz olduğunu öğrenir. Akşam, annesi onu almaya geldiğinde gözleri dolu dolu sorar:- Anne, öksüz ne demek?Annesi pırlanta gözleriyle cevaplar:- Diğer çocuklar gibi annenin karnında değil, kalbinde büyümüşsün demektir kızım.”
Comments