Gogol, “Yalnızlık diye bir şey yoktur. Yalnızlık, senin yokluğundur. “ demiş. Yalnızlaştırılmış veya yalnızlığa mahkûm edilmiş kişiler için yalnızlık bir acıdır. Gelişen teknoloji bizlere rahatlık, çeşitli kolaylıklar sunmuş ama yalnızlığın giderek arttığı bir yaşam hediye etmiştir. Eskiden zahmetin çok olduğu fakat sevgi, saygınında ayni oranda çok olduğu yaşamda, insanlar birbirine daha yakın, daha yardımseverdiler. Günümüzde bu güzelliklerin giderek azaldığını görüyoruz. İnsan kendisine yabancılaşmış ve sonucunda yalnızlaşmıştır. Yalnızlık, yüzyıllardır Dünya’nın her yerinde ve bütün kültürlerde, edebiyatta, şiirde ve şarkılarda işlenmekte olan bir temadır. İnsanlar tarafından bilinen en yaygın tecrübelerden biri olmasına rağmen tanımı çok zordur. Ölçülmesi neredeyse imkânsızdır ve çoğu zaman bireyler için bir başkasına yalnızlığını ifade etmesi acı veren bir durumdur. Modern toplum, bir yalnızlıklar toplamıdır; bazı yalnızlıklar ise çoğulluklar toplamı. Şair Didem Madak yalnızlığın soğunu ne güzel dizelerine dökmüş: “Bir gül uzatırdı çocuklardan biri, ellerimden güle yalnızlık batardı.” Günümüz yaşamı her insanı bir kutuya koyarak yalnızlaştıran, izole eden ve yabancılaştıran bir sistemdir. Yapılan araştırmalar endüstrileşme arttıkça, teknoloji geliştikçe insanın kendisini daha yalnız hissettiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde birey de kendisini yalnız ve yabancılaşmış hisseder. Örneğin yapılan bir araştırmaya göre, yaşlı insanların yüzde 17’si aile, arkadaş ve komşularıyla haftada bir kez görüşebilmekteler, yüzde 11’i ise ayda bir kez. 75 yaş civarındaki insanların yüzde 51’i yalnız yaşamaktadır.
Yalnızlık bir yabancılaşmadır. Yalnızlık pek çok birey için o kadar ürkütücü bir tehdit ki, birçokları için ara sıra kendiyle baş başa kalmak, hatta evde tek başına olmak bile inanılmaz derecede tedirgin edici olabiliyor. Yapayalnız olduğunu fark etmekten korkan o kadar çok insan var ki, diyor Andre Gide, “en sonunda kendilerini bulmaya hiç uğraşmıyorlar… Çağımız insanının yalnızlığının öbür yüzünde tek başına olmaktan duyulan korku vardır.” İnsan aslında kalabalıklar içinde de bir yalnızlık yaşıyor. Bu yabancılaşma, bireyi keskin bir biçimde toplum içinde yaşasa da toplumdan sağlıklı ilişkiler kurmaktan uzaklaştırıyor. Yabancılaşma aslında kişinin önce kendisinden ve çevresinden, içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşmasıdır. Bu uzaklaşma fiziken olmasa bile, psikolojik yıkıcı bir uzaklaşmadır. Sosyal medya ise, fiziksel ve içsel yalnızlıkların, sanal kalabalıklarla çarpıştığı yerdir. Sanal kalabalıklar, yalnızlık duygusunu geçirmez, tam tersine derinleştirir. Sanal kalabalıklar, çoğalmış yalnızlıklardır. Bu da çağımız insanına fiziksel ve içsel yalnızlığın yanı sıra sanal yalnızlık duygusunu da yaşatır ve onu daha da kendisine yabancılaştırır.
Tenere Bölgesi,Büyük Sahra Çölü’nün orta güneyinde yer alan dünyanın en yoksul ülkelerinden Nijer’dedir. Tenere vadisi Nijer’deki “çöl içinde çöl”, ya da “çöllerin çölü”dür. Tenere’de esen sert rüzgarlar, yükseklikleri dört yüz metreye ulaşan kumullar, kum tepeleri oluşturmaktadır. İşte yıllara meydan okumuş dünya üzerindeki en meşhur yalnız ağaç, Tenere’de bu çetin şartlarda yüzyıllarca dimdik ayakta durabilmiştir. Tenere Ağacı (L’Arbre du Ténéré), “dünyanın en yalnız ağacı” adı ile kendini tanıttı. Kendisine en yakın ağaç, tam dört yüz kilometre çaplı bir dairenin de dışında kalmaktaydı. Yani 1:4.000.000 ölçekli bir haritada görülebilen tek ağaçtı. Radyoaktif karbonla (karbon-14) tarihleme yapılarak yaşı belirlenmemişti ama belki de artık çöl olmuş, kumlar altında kalmış çok eski bir ormanın son ağacıydı. Acımasız kum fırtınaları arasında tek başına yaşam savaşı vermiş, her gün yeni bir şekil alan kum tepeleri arasında ayakta kalabilmişti. Bomboş arazi içerisinde çok uzaklardan görülebiliyordu. Yüzyıllar boyu batı – doğu ekseninde, Agadez – Bilma arasında gidip gelen kervanlar için adeta canlı bir deniz feneri olmuştu. Büyük kervanlar kışın, küçük kervanlar ilkbaharda Tenere’yi kat ederlerdi. Teknoloji geliştikçe insanlar arasındaki gerçek fiziksel ikili iletişim de azalıyor, insan daha da kendisine yabancılaşıyor, yalnızlaşıyor.
Aragon ünlü şiirinde yalnız insanı hiçbir yere ulaşmayan bir merdiven olarak niteler ve şöyle der: “Yalnız insan merdivendir/Hiçbir yere ulaşmayan/Sürülür yabancı diye/Dayandığı kapılardan”
Yalnızlık bir iç denizdir, başka kıyılara açılmaz. Yalnızlığa her insanın ihtiyacı vardır. Çağımızın problemi yalnız olmak değil, sistem tarafından yalnızlaştırılmak, izole edilmek ve yabancılaşmaya uğramaktır. Bence bazen yalnız olalım, ama hiçbir zaman yalnızlaşmayalım.
Comments