Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte tembellik de yayılıverdi.
Duygu tembeli, düşünce tembeli, empati tembeli, vicdan tembeli, sevgi tembeli, erdem tembeli gibi tembellikler çoğaldı. Kimse kimseyi merak etmez oldu. Kimse araştırmaz, sormaz, soruşturmaz, sorgulamaz oldu.
Dün ezberlenmiş ve ezberletilmiş ne varsa, bugün toplumun genelinde yer almaktadır. Aydınlığın ışıklarıyla gerçekleri görmek varken, nedense insanlara karanlığın içinde debelenmek daha cazip geliyor. Bu derin ve etkileyen bir karanlıktan oluşuyor. Milyonlarca insan o karanlığın içinde birbirine çarpıyor, birbirini yaralıyor. Herkesin ruhu, düşüncesi, hayali ve yapmak istedikleri bir çıkmaz içinde. Ama kimse bu nedir arkadaş? Diye sormaya cesaret edemiyor. Her geçen gün daha da bir vahşileşen ve saldırganlaşan bir insan topluluğu ile karşı karşıyayız.
Kendilerine benzemeyenleri inciten, üzen, yaralayan, hor gören insanlar var. Başkalarını küçümseyerek, hor görerek, hedef göstererek var olmaya çalışanlar var. Bunu yaparken de keyif almak bu asrın en tehlikeli hastalığıdır. Başkalarının acılarından, kederlerinden, sorunlarından, sıkıntılarından, dertlerinden beslenmek gibi vicdanı yaralayan bir durum ortaya çıkmaktadır. Yapılan en ufak bir hatada, acıma hissi duymadan ve biran olsun düşünmeden o insanı incitmeye çalışmak kelimelerin anlatmaya yetemeyeceği bir vahşet durumudur. Acılardan keyif almak! Çocuklukları kötü geçmiş, başları okşanmamış, insan yerine konmamış, ailede, apartmanda, semtte, yolda, işyerinde, okulda itilip kakılmış, hayatta bir başarı gösterememiş, travmaları çok, başarıları yok insanlar ne yazık ki bu yaşadıklarının faturasını (özellikle de sosyal medyada) onlardan olmayanlara, onlara benzemeyenlere kesiyorlar. Mesela, paylaşılan pahalı sofra fotoğrafları alkış ve beğeni alırken, arada bir kişinin duvarında paylaştığı, yeşil soğanlı, beyaz peynir ve bir dilim karpuzlu yer sofrası çok kolay alay konusu olabiliyor. Ruhsal sorunları olan insanların (çoğunun da rızası alınmadan) çekilen görüntülerine kahkahalarla gülünüyor. Yaşlılarla dalga geçiliyor. Köylülere dalga geçiliyor. Evsiz barksızlarla dalga geçiliyor. Şişmanlar, kekemeler, kel kafalılar gibi kişiler anında kahkaha atmak, hoş vakit geçirmek ve kendilerini daha iyi hissetmek için malzeme olabiliyor. Bu insanların çoluk çocuğu var mıdır? Bu görüntüler yayıldıkça, akıl almaz şekilde yorumlara maruz kalan, taciz edilen, hor görülen bu insanlar konu komşu, hısım akraba içinde ne yapar, ne ederler? Nasıl küçük düşerler? Nasıl zorlarına gider? Yok. Onların gözünde bütün bu yazdıklarımın bir önemi yok. Bu çürümüşlüğe imza atanları ilgilendiren tek şey, o sırada yaşadıkları haz! Cehalet bizi boğuyor artık. Eskiden zalimin zulmü vardı, şimdi cahilin zulmü! Yalnız cehalet değil, cehalet ve kötü niyet karması, bu ülkedeki her vicdanlı, iyi niyetli insanı çok sıkıyor artık. Bir yanda kötü niyet, bir yanda hoyratlık, sevgisizlik, düşmanlık ortamı oldukça çevremizi kaplamış durumda. Bir şey oldu bu insanlara, kimse kimseyi sevmez oldu. Sinsi, bir tür nefret bütün duyguların arasından başını çıkardı. Alaycılık bütün üslupların arasında belirginleşmeye başladı. Sadece ezberletilen şarkıları söyleyebilenler ortalıkta.
Eskiden bir ayıbı örtmek gibi, bir hatayı görmezden gelmek, hoşgörülü olmak, vicdanlı davranmak gibi meziyetlerimiz vardı. Şimdi o meziyetlerimizin yerini vur abalıya kültürü alır oldu. Kimin gücü kime yetiyorsa artık! Toplum olarak bu hor görme hastalığına karşı bir önlem almazsak, yapanlara destek verirsek, paylaşımların altında gülüp eğlenirsek, bu hastalık veba, kolera, tifo gibi hepimize bulaşacak ve en kötüsü tedavisi bile mümkün olmayacak. Sosyal medya sayesinde cahil ve ezikler bir araya geliyor ve örgütleşiyor. Kötülüğün bir salgın hastalık gibi yayılmasını sağlıyorlar. Çünkü sessiz yığınlar bu tür paylaşımların daha çok ilgi ve beğeni aldığını gördükçe, oraya yöneliyor. Aynaya bakmayanların aynalarımızı kırmaya çabaladığı bir yüzyıl bu. Kim ne kadar alçalırsa, o kadar yükselme şansına sahip oluyor ve dik duranlar için hayat zulüm ve eziyetten başka bir şey değil.
Aşık Veysel'in dediği gibi:
"Ne var ise sende bende,
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende,
Sen toksun da ben aç mıyım?”
コメント