top of page

SIRP SINDIĞI MUHAREBESİ’NİN TÜRK TARİHİNDEKİ ÖNEMİ

Bahri BERBEROĞULLARI –(Araştırmacı Yazar) yazdı...

ree
ree
ree

Osmanlı’nın ikinci Sultanı Orhan Gazi 1362 yılında vefat etmiş, yerine küçük oğlu Şehzade Murad Bey, I. Murad Hüdavendigar, Osmanlı’nın üçüncü padişahı olarak tahta geçmişti. Tahta geçer geçmez iki erkek kardeşini öldürüp, bertaraf etmekle işe koyuluyordu. Osmanlı’da tahta geçen padişahların kardeşlerini öldürmesinin I.Murad ile başladığını da burada belirtmeliyiz.

 Sevgili okurlarım, bazı tarihçiler; Edirne’nin, I.Murad’ın Padişah olduktan sonra Edirne’yi aldığını yazmakta ise de bu doğru değildir. Edirne, Orhan Gazi’nin sağlığında Rumeli Beylerbeyi Şehzade Murad, Lala Şahin Paşa tarafından alınmıştır.

 Orhan Gazi’nin ölümü, I.Murad’ın tahta geçip kardeşlerini öldürüp Ankara üzerine seferi, ardından Rumeli’ye dönüşü Rumeli’nin Fethi harekatını bir süre ertelemişti.

  1363 Baharında Kış’ı geçirdiği Dimetoka’dan Başkent Bursa’ya gitmek üzere ayrıldı. Bursa’ya vardığında Edirne’nin Fethi’ni, Anadolu’daki Türk Beylikleri ile Asya’daki hükümdarlara Fetih-namelerle bildirdi.

  Rumeli’deki fethedilen yerlerde Anadolu’dan gelen-getirilen konar-göçer Türkmenler’in yerleşimleri-yerleştirilmeleri devam ederken Avrupa ayağa kalkmış, Sırp ve Bulgarlar Edirne ve Filibe’nin geri alınması için harekete geçmişlerdi. 1363 yılında Filibe’yi Türklere teslim edip, ailesiyle ile Sırbistan’a gitmesine izin verilen Filibe’nin eski Rum komutanı, sığındığı Sırp Kralı V. Uraş’a başvurarak Sultan Murad’ın ordusunun hemen tamamıyla Anadolu’ya gittiğini, Rumeli’de çok az orduları kaldığını, hemen harekete geçerek Türkler’in zaptettiği toprakları geri almak için saldırmanın tam zamanı olup, bu fırsatı iyi değerlendirilmesinin gerektiğini aksi takdirde, kendileri için de felaketin yakın olduğunu söyleyerek ikna etti. Sırp Kralı bu görüşü doğru bulup kabul ederek harekete geçti.

 Papa Ürben’in teşvikiyle Macar Kralı komutasında, Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Bosnalılar birleşip, bir Haçlı ordusu ile hızla Edirne’nin üzerine yürüdüler.

 Sultan Murad, o sırada Başkent Bursa’da idi. Edirne’de Lala Şahin Paşa Rumeli Beylerbeyi ve Edirne Komutanı idi. Kendisine yardımcı olarak, Bergos Uc komu tanı Hacı İlbegi’nin yardımcısı, kendisi gibi Rum dönmesi Gazi Evrenos’u yardımcı almış sınır onlara emanet idi..

Beylerbeyi ve Edirne  Komutanı Lala Şahin Paşa, Haçlıların Edirne üzerine gelip karagahlarını kurmaları üzerine büyük şaşkınlık, endişe, korku,heyecanla panikleyip şaşkınlıkla Sultan I. Murad’ı durumdan haberdar edip, yardıma gelmesi için atlı ulak çıkardı.

Sevgili okurlarım, düşünebiliyor musunuz; Edirne’den yola çıkan atlı ulak Çanakkale Boğazından geçip Bursa’ya varacak, Sultan Murad, ordusunu toparlayıp, yola çıkacak, Çanakkale Boğazı’ndan geçip Edirne’ye gelip Haçlılarla savaşacak.  Oysa, Haçlı ordusu, Edirne’nin kuzeyinde Meriç’e, günümüzde  Saray Akpınar eski Sırpsındığı denilen mevkiinde karargahını kurmuş, atlarının kişnemeleri Edirne’ den duyuluyordu. Tarihi kaynakların bazısı Haçlı ordusunun; 60 bin, bazısı 40 bin olduğunu yazarlar.

Durumdan haberdar olan Bergos Uc Komutanı Hacı İlbegi, özel timi ve emrindeki Gazi akıncı ordusuyla Edirne’ye koşup geldi. Bazı kaynaklar Lala Şahin Paşa’nın kendisini çağırdığını, bazıları da durumdan haberdar olur olmaz geldiğini belirtir. Neyse koşup gelmiş durumu Lala Şahin Paşa ile görüşüyordu. Karşılıklı olarak neler yapılabilir, güçleri neydi?

  Sevgili okurlarım, bırakın yabancıları Türk vakanüvislerinin bile Sırp Sındığı’nda Haçlılar kazandığında Türkleri geldikleri Anadolu’ya geri sürme fırsatını yakalayacaklarından önemli bir dönüm, yıkım, felaket olacaktı..

 İşte bu nedenledir ki, Sırpsındığı, Türk’ün  kader noktalarından biridir; Rumeli, Balkanlarda  kalıp kalmama, olup olmama arasında çok ince, nazik bir çizgidir..

Haçlı ordusunun sadece Edirne’yi almakla yetineceğine inananlar, elbette çok safiyane düşünmüş olurlardı. Türkleri Edirne’den söküp atmakla kalmayıp, önlerine katıp Rumeli, Balkanlardan çıkaracak, geldikleri yere yani Anadolu’ya geri püskürtecekler, bitik durumdaki Bizans’ı da alıp, Papanın bizzat kışkırtmasıyla Ortodoks mezhebindeki Bizansı katolik mezhebine sokacaklardı..

 Bunu düşünmek bile korkunçtu. Gazi Süleyman Paşa’nın, Orhan Bey’in, Murad Bey’in, Hacı İlbegi’nin, Gazi Evrenos, Ece Bey, Gazi Fazıl ve Gazi Akıncı onca şehitin canı, kanıyla alınan bu yeni vatan toprakları bir anda elden çıkacaktı öyle mi?

  Tüm bunlara rağmen Lala Şahin Paşa, Bursa’dan Sultan Murat’tan gelecek cevabı beklemekte ısrarlıydı. Eli kolu bağlı olduğunu, yapacak başka bir şeyi olmadığını söylüyordu. Çünkü düşman çok güçlü idi. 60 bin askeri ile Meriç nehri kenarında karargahını kurmuş, Edirne’ye dayanmıştı. O durum Lala Şahin Paşa’nın aklını başından almış, basiretini bağlamış aklına başka bir şey gelmiyordu. Aklına çözüm gelmediği gibi söylenenlere de inanmıyor, tam bir akıl tutulması yaşıyordu.

Karşısındaki anlı, şanlı, koskoca Lala Şahin Paşa’ya bakıyor, onu dikkatlice, suskun, sabır ve hayretle izleyen Hacı İlbegi; “Paşam, aklınıza başka bir çözüm yolu gelmiyor mu?, böyle elimiz kolumuz bağlı düşmanı bekleyecek miyiz?” diye sorduğunda Lala Şahin Paşa, yüzünü Hacı İlbegi’den kaçırırcasına başını ters tarafa çevirdi, cevap vermek istemiyordu..

Hacı İlbegi, bir paşaya bir haline baktı, acıdı. Oysa Sultan Murat’ın yanında, O’ nun gücü, kuvveti ile aslan kesilen ihtiyar kurt ünlü Lala Şahin; aciz, çökmüş, korkudan benzi sararmış, gözleri kızarmış hali acınacak durumdaydı. Koskoca Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa’ya öyle baktı, baktı acıdı, üzüldü.

O manzara yiğit Hacı İlbegi’ni son derece etkiledi acıma artan öfkeye döndü, yapmadığı şeyi yaptı sesini yükselterek; “Paşam” dedi. Son derece yüksek sesle Lala Şahin Paşa yerden irkildi yüzünü Hacı İlbegi’den tarafa çevirdiğinde Hacı İlbegi: “Paşam, tek çare vardır savaşmak. Korkunun ecele faydası yoktur. Bekleyeceğiz, neyi bekleyeceğiz? Sultan Murat’ı mı? Tamam bekleyelim, Sultan’ı bekleyeceğiz de aha şuraya gelip dayanmış küffar-düşman bizi bekleyecek mi acaba?” Sonra dilinden bir ayet döküldü; “El intizar, aşettimünel nar ülema..” (beklemek ateşten daha şiddetlidir) Lala Şahin Paşa’ya hiçbir söz hiçbir ayet, nasihat etkilemiyor, kararından döndüremiyordu. Artık iş çığırından çıkmak üzereydi, Hacı İlbegi; “Paşam savaşır ölürseniz bir kere ölürsünüz ama savaşmaktan  korkar, çekinirseniz her zaman ölürsünüz..” Paşadan hala ses seda yoktu, düşünüp duruyordu. Bir süre öyle sessiz kaldılar, sessizliği bozan yine Hacı İlbegi’nin yüksek dozda ; “ Paşam” diye hitabı ile bir kere irkilen Lala Şahin Paşa, başını sesin geldiği yöne döndürdüğünde  Hacı İlbegi devamla;“ Paşam tamam Sultan Murat Hanı bekleyelim, ancak o gelene kadar biz de bir şeyler yapalım. Bilirsiniz benim özel timim vardır. Buna bir miktar Gazi akıncı kuvvet katın, ben gece bir keşif yapayım, küffarın durumunu, gücünü ölçüp, tartıp öğrenelim. Biz bunları öğrenirken zaman kazanmış, Sultan Murat da bu arada yetişmiş olur..” Sağ elini çenesi ne dayamış, gözleri yerde, düşünceye dalmış, Hacı İlbegi’ni dalgın dalgın dinleyen Lala Şahin Paşa, birden yüzünü kaldırıp Hacı İlbegi’ne çevirdi içinden; “neden olmasın?” diye geçirdi. Hem zaman kazanmış olur, Hacı İlbegi Haçlılarla savaşırsa yenilir, ölür, O da, günahı kadar hazetmediği Hacı İlbegi baş belasından kurtulur, zaman kazanmış olur, Sultan Murat da gelmiş olurdu. Birden; “tamam” dedi. Kendisini sıkmış sinirden sırtından terler boşanan Hacı İlbegi; “Oh be!” diye bağıracaktı ama kendini zor tutup hiçbir şey demeden huzurdan çıktı..

  Hacı İlbegi komutasındaki Gazilerinin komutan, çavuşlarına haber verip hazırlıklara başlamalarını, atlarını yemleyip ayaklarına çaput bağlamalarını, kendilerinin de yemeklerini yeyip istirahate çekilmelerini tenbihledi..

60 bin Sırp, Macar, Bulgar, Eflaklı’dan oluşan Haçlı ordusu, Sırbistan ve Bulgaristan dağlarını aşıp, Osmanlıları Balkanlardan atmak için çok kararlı olarak Meriç kıyısına gelmişlerdi. Böylesine kalabalık, donanımlı Haçlı gücünün karşısına, çok az bir kuvvetle çıkmayı göze alan, ne canını, ne çoluk çocuğunu, ne de ikbal, unvan, makam düşünüp düşmanın üstüne atılan bir tek yiğit olabilirdi o da; Hacı İlbegi idi. Komutan ve Çavuşlarını topladı onlara savaş taktiklerini anlattı onlar da bölüklerindeki Gazi akıncılara savaş taktiklerini anlattılar.

  60 bin kişiden oluşan Haçlı ordusu, geriden imdat ta geleceği için, bulundukları mevkiideki bataklığı hiçbir ordunun aşamayacağını düşündüklerinden  zaferden emin, o gece, Hıristiyanların yortu gecesi olup, yeyip içip yarınki zaferlerini bu geceden kutlamaya başlamışlar eğlenip, yorulup sızıp kalmışlardı..

  Zeki ve cesur Hacı İlbegi askerlerine şu emri verdi; atlarının ayaklarına ses çıkar mamaları için keçe, çuval bağlanacak, gece yarısına kadar düşman ordugahı sarılmış olacak. Önce, gizlice düşman atlarının ve çadırlarının ipleri kesilecek, işaret verilince davullar, zurnalar çalmaya başlayacak, kılıçla düşmana hücum edilecek , Emir yerine getirildi. Hacı İlbegi bu disiplinsiz asker topluluğuna  gece yarısı öyle zorlu bir gece baskını düzenlendi ki;   Düşmanın ipleri kesilip başıboş kalan, davul zurna uğultusundan, gümbürtüsünden ürken atlar, çadırları yıkıyor, önüne geleni devirip çiğniyor, etrafa büyük dehşet verek kaçıyorlardı. Derin uyku durumun da bulunan Haçlılar, gök yarılmış da sanki kıyamet koparcasına Türk askerinin Allah Allah nidalarıyla kendine gelene kadar bir kılıcı, bir oku bağırlarında acıyla duyup yıkılıyorlardı.  Kaçmak isteyenler kendilerini Meriç’in soğuk, boğucu sularına attılar ama ne yazık ki kurtulamadılar. Cesetleri Filibe köprülerinin altıdan sürüklenerek denize ulaştı. “Sırpların dağılması ve kaybolması “anlamına gelen Sırp Sındığı Muharebesi “ Türkler’in Zaferi ile sonuçlandı..”

Yiğit Hacı İlbegi, Türk tarihine 1071 Malazgirt, Gelibolu’nun alınışı, Rumeli’ye geçiş kadar önemli destansı zafer armağan ediyordu.

DEVAMI YARIN

bottom of page