Bazen bir kitap okursunuz ki bir bakmışsınız o kitap olmuşsunuz. Bitince son sayfa, kaldırınca başını Dünya’nın varlığına, o kadar sesin, o kadar gürültünün içinde ki sessizlik ile baş başa kalırsınız. Her şey hatta kendiniz bile, hareket ettiğiniz halde tüm Evren devinimsizdir gözlerinizde. Bu iki Evren arasında bir süre bu şekilde huzurun katında devam eder yolculuğunuz. Daha sonra yavaş yavaş çirkin Dünya’ya alışmaya diğer Evren’in varlığını unutmaya başlarsınız. Ama hep unuttuğumuz şeyin özlemi ile kalırız. O özlem hiç bir yere gitmez. Özlem unutsan da geçmez çünkü bir yaşanmışlıktır. Belki de insan en çok unuttuklarını özler. İşte bu Dünya’dan geçen edebiyatçılar bizlere bu unuttuklarımızın özlemini çektiğimiz de tekrar yaşayalım diye kitaplar bırakmış.
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği yaşamımızda, bu sürate yetişebilmek için okumanın, araştırmanın önemi her geçen gün artmaktadır. Doğruları bulmanın, anlamanın yolu okumaktan geçer. Yaşamdaki mesleğimizde, müziğe, sanata bakışımızda, kültür, spor dalında ve daha birçok alanda doğru kararlar verebilmek için okumak, araştırma yapmak gerekir. Bu şekilde yaptığımız her faaliyeti daha güzel ve daha verimli yaparız. Mesleki olarak ilerlemek için, müziği, çeşitli sanat kollarını anlamak için, sporda bilimsel başarıyı yakalamak için, yenilikleri, gelişmeleri araştırmalı ve okumalıyız. Okumak yenidünyaları tanımaya olanak sağlar. Kişinin aydınlanmasıyla birlikte, ona mutluluk ve güzellikler sunar. Okumayan bir kişi, kökleri sağlam olmayan ağaçlar gibidir. Fırtınalar karşısında ayakta durmakta zorlanır. Kitaba yönelmeyen toplumda, kültür haznesi genişlemediği için, yazılı ürünler yerine havada uçuşan dedikodular üretilir. Kitapla barışık olmadığı için sanatçısına, bilim adamına değer verilmez.
Bugün medyada kültürel programların az olması, magazin, dedikodu programlarının çok olması, kitap okumaya yeterince zaman ayırmadığımızı doğrular niteliktedir. Gerçi seksenli yıllardan sonra özellikle kitap okuma gereksiz gösterildi. Okumak desteklenmedi, kısa yoldan köşe dönmeler itibar gördü. Çocuklarımızda bu olumsuzluklardan dolayı eleştiri gücünü kaybettiler, her şeyi kabullenen, fazla sorgulamayan bir gençlik yapısı ortaya çıktı. Kütüphanelerimizin az sayıda olması ve kitabın pahalı olması da diğer bir olumsuz nedendi. Avrupa’nın çeşitli ülkelerini incelediğimizde, genelde her mahallede bir kütüphane bulunmakta ve kişiler kitapları buradan rahatça temin edebilmekteler.
Milletçe okumayı sevmiyoruz. TUİK verilerine göre 2024 yılında kitap okumayanların (15 yaş ve üzeri) oranı %73 yani her dört kişiden biri kitap okumuyor. Kitap okuyanların oranı: %27En çok kitap okuyan yaş grubu: 18-27 yaş (%50,9)En az kitap okuyan yaş grubu: 65 yaş ve üzeri (%14,1)
Almanya'daysa durum hemen hemen tam tersi. Kitap okuyanların oranı %68! İzlanda'da ve İsviçre'de ise her 10 kişiden 8'i kitap okuyor. Almanya’da yaşayan bir arkadaş anlatmıştı: ”Devlet beni altı ay süren bir Almanca kursuna yazdırmıştı. Almanca kursundan çıkar çıkmaz yakındaki kütüphaneye gidiyor, orada saatlerce ders çalışıyordum.
Kütüphanenin girişinde ayrıca bir de "çocuk kütüphanesi" bölümü vardı ve ben ne zaman ders çalışmaya gitsem, orada, kitapların arasında emekleyen bebekler görür ve açıkçası, ebeveynlerin, okuma bilmeyen hatta kitabın ne işe yaradığını bile anlamayan bebekleri neden tutup da kütüphaneye getirdiklerine anlam veremezdim. Artık bir gün dayanamayıp, yarım yamalak Almancamla annenin birini çevirip, bunun sebebini sordum. Kadının cevabı kısa ve netti. “Kitaplara alışsınlar diye!”
Hani derler ya, “Kimi zaman, bir cümle bir romana bedeldir.” diye.
İşte, bu söz de benim için öyle oldu. "Nasıl olsa anlamaz, etmez" düşüncesi yerine, bebekleri kütüphanelere götürmek ve kitaplara aşina kılmak! Medeniyet böyle bir şey. Bir toplumun temeli ne kadar sağlam olursa, o kadar zor yıkılır ve eğitim de hayat gibidir, ertelemeye gelmez, “Hele şu çocuk şimdilik bir kenarda dursun, yarın eğitirim.” denilmez. Sanırım, yetişkinler olarak yaptığımız en büyük hatalardan bir tanesi de budur. Ertelemek. Önce bir hayatımızı sağlama alalım. Bir evimiz olsun.
Arabamız olsun. Mobilyaları yenileyelim. Yeni çıkan televizyonlara, cep telefonlarına, bilgisayarlara yetişelim. Önce bir ekonomik durumu düzeltelim. Nasıl olsa çocuk burada, yanımızda. Kaçmıyor ya!
Aslına bakarsak, kaçıyor! Eğitimi, sevgisi, ilgisi ve zamanı ertelenen, sonraya bırakılan çocuk elimizden kaçıp gidiyor.
Sabahtan akşama televizyonun ve internetin başından kalkmayan, bu kanaldan o kanalar, bu diziden o filme atlayan, sosyal medyada zaman öldüren ebeveynler, çocuklarını yarına erteliyor ve onları kaybediyor. Çünkü her şey zamanında güzeldir. Eğitim de öyle. İş işten geçtikten sonra, bir şeyler verme telaşına düşüyoruz ama o zaman da, çocuklarımız iki arada bir derede büyümüş ve bizler de onlara geç kalmış oluyoruz.
Evet, her şey zamanında güzeldir. Çocuğumuzu öpüp koklayacak vaktimiz yoksa onunla gezecek, dolaşacak, oynayacak vaktimiz yoksa
sohbet edecek, dertleşecek, dertlerine derman olacak vaktimiz yoksa,
burada bir yerlerde yanlışlık var demektir. Ebeveynlerin çoğu kitap okumamış, okumuyorlar ve görünüşe göre hiç okumayacaklar ama gelin görün ki, aynı ebeveynler, her sözün başında, çocuklarının kitap okumadıklarından şikâyet ediyorlar!
Ben, dolaplarında, raflarında, masalarında, tek bir kitabın, derginin, ansiklopedinin olmadığı evler biliyorum. Sucuk var, kaşar var, et, kola, cips, koltuk, masa, televizyon, bilgisayar var ama kitap yok!
Biz ne kadar akıl verirsek verelim, ne kadar çok laf edersek edelim, çocuklar bizim ayak izlerimizi takip eder. Çocuk yetiştirmek, ona nasihat vermekten çok, ona örnek olmaktan geçer. Oysa, okuyarak güçleniyor insan. Kitap okuyarak, insanı okuyarak, bildiğini okuyarak.
Herkes okudukça daha iyi bir Dünya’nın olacağını hayal eder, çok kitap okuyanlarla konuşacağı kişiler çoğalır, aynı anlayışta değil ama yakın frekansta kendinden parça bulduğu arkadaş edineceğini, yalnız kalmayacağını hisseder. Zaman zaman sevgili yerine kor kitapları. Kitaplar, ekmek gibidir. Elma, muz, et, süt, kıyafet, deniz, dağ, gökyüzüdür biraz. Kâinattır kısaca. Bulunmaz arkadaş-dosttur, itiraz etmez, eleştirmez, darılmaz. Az kitap okuduğumuzdan dolayı araştırma, sorgulama, düşünme yönlerimiz geri kalmaktadır. Yapılan araştırmalarda basından öğrendiğimize göre, televizyon izleme konusunda Dünya’da dördüncü sıradayız. Ve ortalama zamanımızın dört beş saatini televizyon karşısında geçiriyormuşuz. İşin bir ilginç yanı da, okuma yazma oranın yüzde seksenlere ulaştığı günümüzde, kitap okuma oranı eski yıllara göre daha da azalmakta. Almanya da yılda ortalama altmış bin civarında kitap basılırken, Ülkemizde ise bu rakam altı bin dolaylarındadır. Burada özellikle çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmak için bizlere görev düşmektedir. Bunun için anne baba önce kendileri evde kitap okuyarak, kütüphane kurarak çocuklarına örnek olmalıdır. Böylece ailede başlayan eğitim süreci okulda da gelişecektir.
Comments