top of page

METİN ALTIOK

İzmir’in Bergama ilçesinde 1941 yılında Göçbeyli isimli bir köyde dünyaya gelir Metin Altıok. Orta halli bir ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Yaradılış itibari ile içe dönük, çok konuşmayan, çok konuşulmasına tahammül edilmeyen, utangaç bir çocuktur. Fiziksel olarak yaşıtlarının gerisindedir ve ufak tefek bir görünüme sahiptir. Metin Altıok’un şiirinde ve kişiliğinde çocukluk döneminde yaşadığı travmaların etkisi büyüktür. Annesi Melahat Hanım çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan; otoriter, sert, hırslı ve sevgisini göstermeyen bir anne durumundadır. Yoksulluğun getirdiği öfkeyle bu olumsuz özellikleri giderek artar.  Altıok’un, annesinden çok dayak yediği bilinir. Yaşadığı bu acılar onu yalnızlığa itip iç dünyasıyla muhasebe yapmasına, şiir yazmasına ve tavan arasındaki odasında resimler yapmasına neden olmuştur. Annesizliğin o derin üzüntüsünü yaşayan Altıok’un dünyası çocukluk döneminde kelimeler ve renkler üzerinde kurulmuş olur.   “Bir Gün Ölürüm” başlıklı şiirde şöyle diyor: ‘’Ölümü arayarak geçti / Bunca yılım / Kötü annem / Beni komşunun oğlu kadar seven’’. Bir insanın annesine böyle hisler beslemek zorunda kalması fazlasıyla yıpratıcı bir durumdur. Kendisini annesinin gözünde komşunun oğluyla denk gören ve o kutsal anne sevgisinden uzak yaşamak zorunda kalan Altıok, ruhunu acılarla yoğurmaya erken başlıyor. Bu yalnızlığını “Sarıl Bana “adlı şiirinde şöyle anlatıyor: ‘’Bu yaşa geldim içimde hep bir çocuk hâlâ / Sevgiler bekliyor sürekli senden / İnsanın bir yanı neden hep eksik / Ve o eksiği tamamlayalım derken / Var olan aşınıyor azar azar zamanla / Anamın bıraktığı yerden sarıl bana’’. Altıok’un, arkadaşı Mehmet Taner’e anlattığı bu hikayelerden birini Mehmet Taner yıllar sonra şöyle nakleder: ‘’Biliyor musun, beni kaynar kazanda kaynattılar’’ dedi birden. Yüzü karmakarışıktı. Mecazi bir şeyler söylüyor sanmış ama anlamamıştım. Anlatmıştı. Küçük bir çocukken, İzmir taraflarında, annesi ve babası tarla işleriyle meşgul olurken, onu bir ağacın altına bırakmışlar. O yaz sıcağında bir akrep tarafından sokulmuş. Akrebin zehrini alsın diye çevredekiler, ateşin üzerine koydukları bir kazan suya sokup Altıok’la birlikte suyu kaynatmışlar. Gözyaşlarına boğulmuştu. ‘Küçük yahu, daha küçücük bir beden suda kaynatılıyor, düşünsene’ demişti. Yaşadığı bu travma ise “Yolcu, Acı ve Yılan” başlıklı şiirine şöyle yansıyor: ‘’Acı, ah acı; sokabilseydim seni / Zehirim bu kadar yük olmazdı bana’’.   Gençlik yıllarında Metin Altıok’u herkes ressam olarak bilir. Hatta Altıok bireysel olarak ya da arkadaşlarıyla beraber resim sergileri açar. Bu sergilerde sattığı resimler onun üç-dört aylık geçimini sağlar ve bu dönemde bir işte çalışmayacak olması Altıok’u mutlu eder. Çalıştığı hiçbir işte mutlu olmaz, zaten disiplinli bir çalışma ona göre değildir, üniversiteyi tam sekiz yılda bitirmiştir. Füsun Akatlı’yla beraber bir yuva kuran şairin bu yuvayı idare etmesi için para gereklidir. Füsun Akatlı’nın babasının ayarladığı bir işte memur olarak görev yapar, bu arada da okumaya, yazmaya ve çizmeye devam eder. Geniş bir okuma yelpazesi bulunan Altıok şiirde en çok Lorca, Ezra Pound, Nerval, T.S. Eliot gibi isimlerden etkilenir ama bu etkiyi şiirine yansıtmaz. 1976 yılının Nisan ayında Milliyet Sanat Dergisi’nde Behçet Necatigil, Altıok’un Soyut’taki şiirleri için: “Dergilerde şiir konusunda en çok onunkiler düşündürdü, zenginleştirdi beni. Zamanın kirletilmişliğine rağmen beslenen umut/son kuşlar “Zor Zamanlarda Gazel” şiirinde anlatır Şair. Bu günlerin geçip gideceği, insanların birbirine kenetleneceği, çocukların sevdalara dilleneceği zamanın geleceğini hatta bu zaman geldiğinde Şairin hayatta olmasa da kemiklerinin “şenleneceği” ifade edilir. Yaşam sevincinin ve anlamın bireyde sınırlı olmadığı, bunların ancak aşkın bir yapıya sahip olarak parçayla değil bütünle var olacağına dair inanç vardır.Bir plastiği toprağın uzun yıllar eritemediği gibi zorla akıtılan kanı da toprak sindiremez çünkü insanın türdeşini katletmesi doğa dışı bir anomalidir. Kan ise onu dökenin elinde kalır, dökülen kan hiçbir şekilde silinmez. Bu süreç, Altıok’un“Kana Gazel” şiirine şu şekilde sirayet eder: “Kan döken kurtulamaz eline bulaşan kandan

Sinekler üşüşür bıraktığı parmak izlerine

Silinmez hiçbir şeyle, akan insan kanıdır

Toprak bile içemez, sindiremez onu kendine” 

 1976 yılında ilk şiir kitabı olan GezginDost Yayınlarından çıkar. Daha sonra; Yerleşik Yabancı, Kendinin Avcısı, Küçük Tragedyalar, İpek ve Kılaptan, Gerçeğin Öte Yakası, Dörtlükler ve Desenler, Süveyda, Alaturka Şiirler adlı kitaplar şairin edebiyat yolculuğuna eşlik eder. Bu kitaplarda ağırlıklı olarak; acı, aşk, ölüm, yalnızlık, yabancılaşma ve kaçış temalarını işler. Metin Altıok bu kitaplara ek olarak “Şairin İlk Atlası “adlı deneme kitabını da okuyucuya sunar.İlk kitabı Gezgin, 35 yaşında yayınlanıyor bu kitap yayınlandıktan sonra Politika gazetesinde Turgut Uyar kitap hakkında şöyle bir yorum yapıyor: ‘’Metin Altıok birden yetkin bir ozan olarak karşımıza çıkıyor. Kusursuzluğun o ürkütücü sessizliğiyle… Metin Altıok şiire başkaldırmıyor, sanki ona boyun eğiyor gibi. Büyük bir tatla okudum Gezgin’i. Uzun zamandır duymadığım bir şiir tadıyla.” Çalkantılı bir hayat yaşar Metin Altıok, çünkü ait olduğu bir yer yoktur. Kendini hiçbir yere ait hissetmez sürekli bir yolculuk ve arayış halindedir. Altıok Dünya denen bir yere yabancı olarak yerleşmiş ve hayatla alışverişini devam ettirmiştir. Altıok Bingöl’e öğretmen olarak atandığında yeni bir dünyaya adım atmış gibi olur. Tek başına etrafında hiçbir tanıdığı yokken, iklimine, insanına ve hatta diline yabancı olduğu bir şehirde yaşamaya alışmak onun için zor olmuştur. İlk aylarda maaşını alamadığı için ucuz, kirli ve soğuk otel odalarında kalmak zorunda kalmıştır. Bingöl’e gidişi. Toplumun diğer yüzünü, acılarını, sorunlarını, kavgalarını daha yakından görmesi bu gerçeklikleri şiirine ustaca taşımasına yardımcı olmuştur. Metin Altıok Bingöl’ün karlı dağlarında kendini yabancı bir pars olarak hisseder. İzmir Karşıyaka’da ömrünü denizle iç içe geçirmiş birinin bu karlı dağlar altında ne işi vardı? Türkiye  bireyci bir tüketim toplumu haline gelmektedir.  Şair bu gidişattan son derece rahatsızdır ve bu durum onun için acı vericidir. Kızı Zeynep’e yazdığı bir mektupta şöyle der: ‘’Zeynepciğim, seni bilmem ama ben hayata karamsar bakıyorum ve bu karamsarlığımın nedeni gittikçe çoğalıyor. Çünkü her saati pislik ve kan, konserve kutusu, naylon poşet, şampuan; her saat gırtlağımızı zorlayan bir çöp yığını oldu şimdilerde yaşanan. Çünkü spor toto, loto, altılı ganyan; iğdiş bir umutla sahici kılınan bir yalan oldu hayatımız’’. Toplumun bu hali onu yazmaya yönelten temel sebeplerdendir. Dışarıdan bakıldığında daha çok bireysel bir şiir olarak gözüken Altıok şiiri aslında toplumcu bir şiirdir. Bu toplumsal temalara açık olarak değinmese de anlattığı bireysel temalar ortak bilinçaltımıza hitap etmektedir. Herkesten çok kendini hırpalayan, hayatla bir türlü barışamayan Altıok kısaca acı üzerine kurmuştur şiirini. Metin Altıok, öğrencilerin çokça sevilen Metin Hocası oluverir. Altıok bilir ki “Öğretmenlik; insanı ve öğrenciyi sevmekle başlar.” Çevresindeki herkes, Altıok’a hem öğretmen hem de şair olarak büyük saygı duyar. Bu sahiplenmeyle Altıok, onların yoksulluklarını, yok sayılmalarını şiirin dizelerine yansıtır. Bulunduğu ortam, hayatındaki insanlar, evlilikleri her ne olursa olsun Metin Altıok bu toprakların insanıdır, bu topraklarda yaşayan herkes gibi, bir tarafından toprağa tutunmuştur. Bu toprak sevgisinin kaynağını ve şiirinde neden kullandığını şöyle ifade ediyor Altıok: ‘’Bir toprağı anlatmak değil mi ki / Bir insanı anlatmaktır biraz da’’. Evet, Altıok bu toprakları anlatıyor şiirinde, yani bizi. Ama içimizden bazıları Altıok’u ne yazık ki anlamadı. 2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas’ta düzenlenecek bir anma etkinliğine gitmeden önce ikinci eşi Nebahat Hanıma tüm kitaplarını ‘sen de imzalı kitap setim yok’ deyip imzalıyor ve eşine elvedasını böyle yapıyor. Anma şenliklerinin yapıldığı şehirdeki Madımak Oteline yapılan hain saldırıda acı bir şekilde 33 yazar, 2 otel çalışanı yanarak ya da dumandan zehirlenerek hayatlarını kaybediyorlar. Madımak Otelinden Cumhuriyet Hastanesine getirilen Altıok’u bir gün önce panelde dinleyen bir doktor fark ediyor ve nabzı sıfır olmasına rağmen şaire sahip çıkıp müdahale ediyor. Şair beş gün boyunca tedavi görüyor lakin 9 Temmuz 1993 Cuma günü daha fazla direnemeyip hayata gözlerini yumuyor.

 

Comments


bottom of page