Eskiden mektuplar vardı yazılan. Özlemle, heyecanla, bin bir umutla beklenen. Dostlukların, sevgilerin, ulaşamamanın hüznünün yansıtıldığı, hasret kokan mektuplar. Şimdi sadece özlem den öte bir anlam ifade etmiyor gibi. Postacıların heyecan ve sevinç karışımı duygularla beklenildiği, el yazısıyla yazılmış hasret, kavuşma umudunu anlatan kâğıtlardı. Mektup yazmak emek gerektiriyordu. Kâğıda düşüncelerini dökeceksin, sonra zarf alıp posta haneye yollanıp pulu yapıştırdıktan sonra göndereceksin. Buna rağmen severek yapılıyordu bu işler. En güzel yönü ise zarftan çıkan kâğıtta her yazılanlar, bir sevenin, dostun dokunuşunu, bir arkadaşın yüreğini anlatıyordu.
Eskiden postacılar vardı. Hatırlıyorum da postacılar uğradığında mahalleye herkes postacıya bakar, acaba bana da gelen mektup var mı diye beklerdi. Asker mektupları müjde ile verilirken analara, eşlere daha bir anlam taşırdı. Eskiden sevgililer bir birlerine verilmiş şiirler, sözler yollarlardı. Gelinlik kızlar mektuplarını aile korkusundan çeyizlerinde saklarlardı. Postacıların yerini e-postalar aldı günümüzde. Artık sevenlerde sevdiğine mektup yerine, sağdan soldan buldukları şiirleri, yazıları yolluyor. Günümüz postacıları mahalleye girdiğinde o eski acaba bana da mektup var mı diyen sevinçli gözlerle karşılamaz oldu mahalle sakinleri! Şimdiki postacılar mektup ve kartpostal yerine artık fatura, tebligat getiriyor. İşte bu yüzden çokta bir anlam taşıdıkları söylenemez. Farkında mısınız geçmişimize dair güzel olan ne varsa siliniyor bir bir! Kar, kış, çamur, soğuk demeden bizlere ulaştırırken mektupları, kartpostalları postacı amcalarımıza bir teşekkürü çok gördü kimilerimiz! Postacılarımızda sanal olsun ne olacak ki! Aşklar, sevgiler bile sanal olmuşken, postacılarımız sanal olmuş çok mu?
Şimdi ise postadan daha çok ödemeler, faturalar geliyor ve eskisi gibi beklenmiyor artık postacılar. Şimdi mailler var, cep telefonları var. İletişim çok kolaylaştı. Zahmetli olan mektup yazılmıyor, maillerde de eskilerin büyüleyici sözcükleri yer almıyor. Ayrıca cep telefonları, mailler nasılsın sorusunun yerine, daha çok iş için aranıyor. Hayat tablosuna baktığımızda maalesef eski dostlukların kaybolduğunu görüyoruz.
Herkes yaşamın zorluklarına dalmış, arkadaşlıkları unutmuş. Daha çok kazanma hırsı, tüm güzel duyguları yok etmiş. Kişisel çıkarlar, her şeyin önüne geçmiş. Eski dostluklar, eski fotoğraflar gibi sadece duvarda asılı kalmış. Mektuplar insanların güzel duygularını, sevgi saygılarını, teselliyi ifade ettikleri bir mutluluk eserleriydi. Yazılan iki satır bazen insanları hayata bağlamış, bazen ulaşılmaza ulaştırmış. Artık mektuplara insan eli değmiyor. İnsan sesi yok "nasılsın"lar da, insan dokunuşu yok "selamlar"da. Zarfların içine her türlü dosya giriyor, ama insan girmiyor. Harflerin üstüne gözyaşı damlamıyor, zarflar tükürükle yapıştırılmıyor. Sevgiye insan eli değmiyor. Sıkıca kucaklaşıp vedalaşamıyor dostlar. En derin sevgi mesajları bile insan kokmuyor artık. İnsan ısısı hissedilmiyor artık, kalp kırıklıklarının göğüs boşluğunda meydana getirdiği hasarlarda. Artık insan eli değmiyor, insan eline.
Metin Altıok, Kızı Zeynep'e Mektuplar adlı yapıtında duyduğu evlat hasretini duygu dolu satırlarla mektuplarına döker. Bu kitap kızı Zeynep Altıok Akatlı’ya yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor. Babanın kızına, kızın babaya olan özlemini boğazınız düğüm düğüm okuyorsunuz. Acıya sürgün Metin Altıok, hasretini yazdığı mektuplarla gidermeye çalışmış, kâh sigara kâğıtlarına kurumuş çiçekler sarmış, kâh pullar göndermiş kızına. Her mektubunda kuşlar çizmiş, şiirler yazmış, kalpler göndermiş. Dizelerine dökmüş.
“Her şeyin üstüne sulusepken bir kar;Bir aşkı delik deşik ediyordu/lar.Bense inatla susuyordumVe kızımı seviyordum ekmek kadar.”
Franz Kafka rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta küçük bir kıza rastlamış. Kız ağlıyormuş. Oyuncak bebeğini kaybetmiş ve bu onu oldukça üzmüş. Kafka, bebeği onun yerine aramayı önermiş ve ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler. Sonra Kafka vakit geçirmeden eve koşup oyuncak bebek yazıyormuş gibi bir mektup yazmış. Bu mektubu buluştuklarında kendisine okumuş; “Lütfen benim için kederlenme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.” diye de eklemiş mektubun sonuna.Bu aslında birçok mektubun ilkiymiş. Kafka sanki oyuncak bebek yazıyormuş gibi onlarca mektup yazmış küçük kıza, derken gün gelmiş görüşmelerin sonu gelmiş. Kafka küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. Küçük kız, aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. Bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş:“Yolculuğum beni çok değiştirdi.”Uzun yıllar sonra, artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız, gözü gibi baktığı bebeğinin, gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulmuş. Kısaca şöyle yazmaktadır :“Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek.”
Bir mektup belki koca bir hayata, bir duruşa, dünya görüşüne tanıklık eder. Hafızamız olur mektuplar. Zamanının en derin yaşanmışlıklarını bile unutuyoruz bazen. Oysa mektuplar unutmuyor. Sırdaştır mektuplar, kişisel tarihtir. Sevgidir. Hele mektubu yazan çok sevilen ve artık bu dünyadan gitmiş, çok özlenen biriyse mücevherdir mektuplar! Ne çok şey anlatırlar. Yazanın kimliğini açık eder, bilinmez yönlerini gösterirler. Mektupta yazılanlardan başka bilgiler, duygular akar satır aralarından. Ne mesajlar çıkar.
Comments