Masalların etkileyici anlatımıyla çocukluğu şenlenmiş ve şekillenmiş bir nesiliz. Dinlediğimiz, okuduğunuz masallar yaşamımızın belirlenmesinde oldukça etkili olmuştur. Hayallerimizin zenginliğinde, onlara erişme mücadelesinde bizlere hep yol gösterici olmuştur. Masallarla kahramanlarımızı tanımış, iyi ve güzel olan davranışları örnek almışızdır.
Masallar insanlığı kaynaştırır. Bizlere dayanma gücü vermiştir. Ben hep bir masala sarılmak isterim. Masallar güzelleştirmiyor mu Dünyamızı? Ruhumuzu da? Masal dinlemek, okumak kadar güzeldir. Ne güzel başlar anlatmaya: Bir varmış, bir yokmuş . Asya müziğini Avrupalı kulak hemen ilk dinleyişte anlamaz. Beethoven bütün kült seviyeleri için hemen anlaşılacak bir besteci değildir. Ama masal bütün milletlerin, bütün yaşların kültür seviyelerinindir. Herhangi bir ulusun bir masalını, Japon yahut İngiliz hemen anlar ve sever. Masallar insanlığı kaynaştırır. Babam hiç masal anlatmadı bana diyen bir çocuk düşüncelerini sözcüklere şöyle döker: “Ben masal gibiydim. Bir vardım, bir yoktum. Çünkü çocuktum. Büyükler beni görmek isterlerse var olurdum, görmek istemezler ise yok. Ama yanılıyorlar dı ben hep vardım. En çok da beni yok saydıkları zaman vardım. Hepsi birbirlerini, birbirlerine göründükleri kadar biliyor tanıyorlardı. Oysa benim yanımda maskeleri düşüyordu. Çünkü ben çocuktum, yoktum. Onları en gerçek halleriyle çizdim aklımın defterine. Ben büyüdükçe onlar masal oldu içimde.” Çocuklar yürekleriyle en güzel masal peşindeydiler. Yalnız onları anlamaya çalışan büyükleri, yeterince ilgi göstermiyorlardı. Nilgün Marmara'nın dizeleri ne güzel anlatıyor."Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasınaniye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?"Sahi en son ne zaman izin verdiniz bir kuşun yüreğinize dokunmasına? Ya da bir tavşanın? Belki bir bulutun? ‘Açın pencereyi, gök dolabilir içeri'. Yüreğinizin kapılarını da açın sonuna kadar. Herkese yer var orada. Korkmayın. İyi insanlar, iyi hayvanlar, iyi bulutlar hiçbir zaman kaybolmaz. Seven ölmez. Bu Dünya’da zaman çabuk geçer. Kuşlar taşır zamanı kanatlarında.
Masallar bize yaşamdan nasıl dersler alırız diye yol gösterir. Işık tutar günlerimize. Nazım Hikmet’in “Sevdalı Bulut “masal kitabı çocuklara, bizlere masalların güzelliğini sunar: ”Kara kış gelmiştir. Ağustosböceği aç. Ağustosböceği donuyor soğuktan. Gider, karıncanın kapısını çalar. Karınca, bütün bir yaz yalnız kendini, yalnız özünü düşünerek kışlık yiyeceğini düzmüş, ambarlarını doldurmuştur. Şimdi buğday çuvalları arasında, burnu Kafdağı'nda oturmaktadır. Bütün bir yaz, taneleri birbiri peşinden kendi evine sürüklerken, ağustosböceğinin, türkülerinden haz aldığını, o türkülerle yazın güzelliğini bir parçacık olsun anlayabildiğini çoktan unutmuştur. Şimdi, kapısını çalan ağustosböceğini, üstüne üstlük, kendi aklınca bir de alay ederek kovar. Ağustosböceği artisttir. Şarkısını söylemek için soluk tüketir; yüreğini parça parça, ışıklı damlar gibi ses biçimine sokarak havalara dağıtır. Yorulur, didinir. Yalnız kendisi için değil, bütün, kendini dinleyenler için. O bu işe, başkaları için türkü söylemeye öyle alışmıştır ki, kendini düşünemez, bütün bir yaz, kendi özel yararını bir kerecik olsun aklına getirmez”. Ağustos Böceği masalını böyle anlatır Nazım. La Fontaine’de buna benzer bir masalı kaleme alır. Gerçi yıllar sonra masalın böyle olmadığı açıklanır. Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir larvada ortalama olarak 12 yıl bekler. Ağustos ayında yaşama sarılan böcek topu topu bir ay yaşar. Şarkı söyleyende yalnızca erkek ağustos böceğidir. İşte masallar bizlere değişik yaşamlar, değişik hayaller sunar.
Comments