Federico García Lorca
- Ahmet Güdücüoğlu

- 21 Ağu
- 2 dakikada okunur
Federico García Lorca 05 Haziran 1898 de doğan İspanyol şair ve oyun yazarıdır. Aynı zamanda ressam, piyanist ve bestecidir. İspanya İç Savaşının başlangıcında 38 yaşında iken Büyük İspanyol Şairi Lorca bundan 89 yıl önce, 19 Ağustos 1936'da, Franko faşizminin kurşunlarıyla katledilmişti. İspanya'nın Granada bölgesindeki Fuente Vaqueros kentinde doğan İspanyol Şair Lorca, yüzyılının en büyük iki İspanyol şairinden biri olarak kabul edilir. Lorca'nın başarısında çocukluğunun büyük payı vardır. Granada'nın Fuente Vaqueros kasabasında, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Lorca'nın babası ateşli, canlı, neşeli bir adamdır. Annesi ise sessiz ve ağırbaşlı bir kadındı. 1928'de yazdığı Romancero gitano (Çingene Baladı) ile ün kazanan Lorca, Salvador Dalí ile birlikte İspanya'nın çağdaşlaşması için çalışan sanat adamlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirde, politikada ve ahlak anlayışında modernliğin savunucusu olan Lorca’dır. Ölüm ile özdeşleştirdiği beyaz rengi tercih eden Şair, burjuva tarzı zevkler ve milliyetçilik ile çatışan çalışmalar yapmakta ve Frankocuları masumiyeti katletmekle suçlamaktaydı. Şiirlerinin yanı sıra tiyatro için yazdığı ve sahnelediği oyunlarla da ünlenen Lorca, eserlerinde hastalık hastalığını ve ölümü üzerine senaryolarını Kanlı Düğün (Blood Wedding, 1935), Yerma (1937) ve şiirlerinde başarı ile yansıtmış; ölüm - yaşam gibi çelişkiler arasındaki inişli çıkışlı çizgiyi başarı ile yakalamıştır. 19 Ağustos 1936'da doğduğu yörede Franco’nun faşist adamları tarafından öldürülen Lorca, uluslararası camiada ,özellikle de bir dönem yaşadığı Arjantin'de oldukça büyük bir yas ve öldürülüşüne duyulan tepki ile saygın fakat marjinal bir edebiyat adamı olarak hatırlanmaktadır. Eserlerinin Dünya çapında tanınmasının sebebi Lorca'nın geleneksel İspanyol kültürü ile çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikle işlemiş olmasıdır. Şiirlerindeki yaşama coşkusunu, doğa sevgisini, hüzün dolu duyguları her insan tanır ve kendine yakın bulur. Lorca'nın sade ve derinlikli şiirleri, geniş kitlelerce kabul görmüştür.
“O, insanlarının bir parçasıydı, bir gitar kadar mutlu ve hüzünlü, bir çocuk kadar, insanları kadar berrak ve derin. Biri çıkıp da, yılmadan, ülkenin her karış toprağını adım adım dolaşarak, bir kurban, sembolik bir kurban bulmak için araştırmalar yaptıysa, o kişi, İspanya’nın özü, onun canlılığı ve derinliği olarak seçilen bu adamın mertebesine erişen hiçbir kimse ve hiçbir şey bulamamıştır.” Pablo Neruda
“Bu dizelerin sahibine kıyılır mıydı ki.../ Dünyada ne kadar güzellik varsa/ Birleşmiş gibi tüm kötüler/ Dört bir coğrafyadan yok ediyorlar./ Tepeden tırnağa aşktı bu adam /Ne kaldı zalimliğiniz den geriye.” Neruda’nın dizeleri böyle anlatmıştı Lorca’yı.
Federico García Lorca'nın 1932 yılında kaleme aldığı bu “Kanlı Düğün” adlı kısacık tragedya en önemli yapıtlarındandı. Kan davasına eşini ve büyük oğlunu kurban veren bir annenin haklı isyanıyla başlıyor perde. İnsana zarar verebilecek silahtan, tüfekten, bıçaktan tutunda bahçe işlerinde kullanılan aletlere kadar her şeyden nefret eden bir annenin, evlenmek üzere olan oğlunu evden uğurlarken bile sahnelediği trajediyle hüzne ortak oluyorsunuz .Yazar değer yargıları üzerinden “töre”nin insanları nasıl kuşattığına özellikle geleneklerine bağlı toplumlarda törelerin yasaların da üstünde tutulduğuna bunun sonucunda töreye karşı gelen tutum ve davranışların mutluluk getirmediğine hatta kötü sonuçlar doğurabileceğini anlatıyor.
“Gözleri yolunmuş çiçekler, dişleri sertleşmiş kar topakları. İkisi gitti, gelin dönüyor kana bulanmış eteği, saçı. İkisi, örtülere sarılı geliyor, iri delikanlıların omuzlarında. İşte böyle, bu kadar. Doğrusu buydu. Saf altının üstü pis kumlarla doldu.”
"Özgür olmayan insan nedir?
Söyle bana Mariana.
Söyle seni nasıl sevebilirim
Özgür olmazsam?
Sana kalbimi nasıl açabilirim
Bu yürek benim değilse?"



Yorumlar