Tarihler boyunca bin bir zorluklar yaşayan insanlığın, sonunda mücadelesiyle, umuduyla bütün zorlukların üstesinden geldiğini biliyoruz. Zorlu pandemi günleri için genellikle geçmişle karşılaştırılıp yahu ne savaşlar, ne salgınlar atlattık, bunu da atlatırız denildi. Örneğin: 1.Dünya Savaşı'nda yirmi iki milyon, İspanyol gribi salgınında elli milyon insan ölmüş. Sonuçta Dünya dönmeye devam edecek ve bu zorlu günleri de mutlaka atlatacağız. Ama bu kez değişik olan, sanki farklı bir durum söz konusu olacak gibi görünüyor. Buda ortaya çıkacağını düşündüğüm, bu biyolojik sağlık mücadelesinin insanlarda yarattığı yalnızlık hissi. Son yıllarda insanlığın teknoloji bağımlılığıyla zaten zemini oluşturulan bu duygu oldukça yaygınlaşıyor gibi. Bu yalnızlık evde çalışma, uzaktan eğitim, evde vakit geçirme, topluluğa karışmama, insanlardan uzaklaşma gibi önlemleriyle güçlenmiş oldu. Hepimiz yavaş yavaş bunu benimsemeye başladık gibi. Eski kalabalık ortamlı fotoğraflarımıza bakmak bizleri nasıl hüzünlendiriyor. Bu davranış biçimimiz acaba yerini, eski birbirine yakın o güzel günlere bırakacak mı? Bu şekilde yalnızlaştırılan insanlık, bu yalnız hayatına devam mı edecek? İşte bizim kafamıza takılan, insanlığın bu sağlık mücadelesinden sonra farkı bir ortamın oluşması gibi bir durum ortaya çıkacak mı? Diğer çeşitli savaşların sonunda insanlar bir araya gelip, güçlenerek yeniden yaşamı daha güzel bir şekilde kurdu. Şimdi ise acaba insanların kendileriyle baş başa kalmalarıyla oluşacak yeni bir yaşam biçimimi ortaya çıkacak? Bu yavan, neşesiz, tek düze, öylesine yalnızlık içinde kalan tatsız, tuzsuz bir hayat mı kapımızı çalacak olan. Metin Altıok'un şiirindeki gibi: “dostlar evde yoksa”. Şimdi kendi kapımızı sadece kendimiz mi çalacağız? Hayatını kendiyle vakit geçirebilecek şekilde yaşayabilenler için uygun bir yaşam biçimi olabilir. Birilerine gerek duymadan kendi dünyasında mutlu olabilenler içinde uygundur. Yaşamı dostlarıyla var edenler, sevgiyi, güzelliği paylaşarak çoğaltanlar için uygun bir yaşam biçimi değildir bu. Omuz omuza, kol kola güçlüklerin üzerine yürüyenlerin aldıkları hazzı, yalnızlıklar hiçbir zaman veremez. Çevresinde mutsuz, dertli insanlar olduğunda, kendisi refah bir yaşam sürse bile bundan rahatsız olanlar paylaşarak, yardım ederek bu yalnızlık zincirini kırarlar. İnsan olmanın en temel gereğidir birbirlerine sarılmak, acıları paylaşmak, düşenin elinden tutmak, gözyaşlarına ortak olmak. Yalnızlık bizleri sevgisiz, saygısız, birbirine güvenmeyen, bencil bir yaşama sürükler. Zorlukların en güzeli dostlarla, arkadaşlarla kol kola vereceğimiz mücadelelerle aşılır.
Metin Altıok, evde bulamadığı dostlarının yarattığı hüznü dizelerine ne güzel dökmüştür:
“Durmadan avuçlarım terliyor,
İnildiyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar...
Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında,
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa.”
Geçen yıllarda İngiltere’de yalnızlıktan dolayı acı çeken milyonlarca insana yardımcı olabilmek için Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık kuruldu. Bu konuda yapılan araştırmalar, İngiltere için çok önemli bir konu olduğunu ortaya koydu. Yalnızlığın, İngiltere de yaşayan dokuz milyon kişiyi etkilediği ortaya çıktı. Bu konuda yayınlanan bir raporda yalnızlığın, günde on beş adet sigara içmek kadar tehlikeli olduğunu vurgulandı.
Comments