top of page

DÜNYANIN EN BÜYÜK HIRSIZI

 


Ülkede ve dünyada, oradan oraya savrulan kuru gürültüler arasında sürüyor yaşam. Dünyadaki tek sermayemiz olan zamanı, başkalarının kayıkçı kavgalarını izleyerek yitiriyoruz. İnsanlığın üstüne boca edilen bu kuru gürültülerin yarattığı kaos, dünyanın en büyük hırsızı.

Oysa insan ve yaşam o kadar da karmaşık değil. İnsanın birkaç temel ihtiyacı var;

‘Doymak, barınmak, güvenlik. ‘

Bu temel ihtiyaçların kenar süsleri ise, mutluluk, aşk, dostluk ve hayata bir iz bırakmak. Gerisi teferruattan ibaret.

Ama yaşadığımız büyük kaos, gayet beyaz yamyam efendiler tarafından dayatılan bu teferruatlarla besleniyor. Bize yüklenen gereksizlikler içinde, hayatımızı parça pinçik ediyoruz. Teferruatlar, asıl resmi görmemizi engelliyor.

Dünyadaki bütün savaşların sebebini krallara, sultanlara ya da devlet başkanlarına yüklemeye kalkanlara katılmıyorum. Dünyadaki bütün savaşların sorumlusu ‘BİZ’iz sanki. Soluk alıp üzerimize boca edilen teferruatları görebilsek, kendi zamanımızın kontrolünü de elimize alacağız. Küçük kavgalarımız da bitecek devasa savaşlar da.

Bizi ve ülkeleri acımasız bir yarış içine sokan bu büyük kaos, ötekinde var, bende niye yok saçmalığına dayanıyor. Bu bireysel bazda da devletler arasında da dolaşımda olan bir saçmalık.

Dünyayı kaosla yönetenler, bu temel ihtiyaçları bir kalite skalasına sokup, bu kalite farkını görünür kılınca gündelik kavgalar başlıyor. Birileri, lüks villa tutkusu ile sistemin açıklarından yararlandırılınca, ötekiler aç ya da açıkta kalıyor.

Oysa lüks villanın da dört duvarı ve çatısı var, kenar mahalledeki dairenin de, lüks villaya da bir kapıdan giriyorsunuz villaya da. Lüks tutkusu, bilerek pompalanan bir hırsızlık aparatı aslında. Bir lüks villa fiyatına en az beş aile konut sahibi olur. Yani her bir lüks villa, beş ailenin barınma ihtiyacının çalınması hikayesidir.

Bizim kasabadan örnekleyelim. Kasabada yaşayan tüm insanların, insanca yaşayabileceği ev yapabilecek kadar arazimiz ve kaynağımız var. Temel sorun kaynakların paylaşımında. Gayet beyaz vahşi efendiler, kaynak paylaşımındaki katakullilerini örtmek için, bize ‘başarı hikayeleri’ satıyorlar.

‘Ama o çok çalıştı ve çok zeki ‘

Hadi oradan be..

İnsan bedeni günde sekiz saat çalışmaya programlanmış dedikleri için hepimiz ortalama sekiz saat çalışıyoruz. Tekstil işçileri, fırıncılar ve diğerleri dahil değil. Onlar hepimizden çalışkan. On iki, saat çalışıyorlar ve karınlarını zor doyuruyorlar.

Anlayacağınız, çok çalışmak ya da çok zeki olmak, zenginliğin nedeni değil. Kaosla dünyayı yönetenlerin kullandıkları bir aparat. Kuzey Avrupa ülkelerinde insanlar ortalama 6 saat çalışıyorlar ve acayip bir refah içinde yaşıyorlar. Bunun nedeni onların çok zeki olması değil. Ülkelerinin sömürgeci bir gelenekten gelmesi. Kasabada lüks villa satın alanların yoksul bırakılmış kasabalılardan ev çalması gibi durum var ortada. Onlar da bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelerden çalarak, vatandaşlarına aktarıyorlar.

Biliyorum, çok sıkıcı bir yazı oldu. Ama bazen insanın büyük resmi görmesi için, canının sıkılması gerek.

Durun ve düşünün derim ben.

GÖRECEKSİNİZ !

Yorumlar


bottom of page