top of page

DAİMA UMUT

Morale, umuda ve daima dirençli olmaya ihtiyacımız olan günlerden geçiyoruz. Sosyal dayanışmayı çok daha fazla arttıracağımız zamanlardayız. Bunları gerçekleştirirken de en fazla umuda, insan sevgisine ihtiyacımız olacaktır. İnsanlık tarihine baktığımızda yüksek moralle direnen, mücadele edenler olduğu gibi, yanlış düşüncelerle zihnini dolduran ve karamsarlığa kapılanlarda olmuştur. Beynimizi umut ile doldurursak aydınlık günler daha çabuk kapımıza gelecektir. “İnsanların zihninden, yeryüzünden kazanılandan daha fazla değerli taş ve altın çıkarılması mümkündür”. Thomas Edison’un bu sözü insan zihninin çeşitliliği ve zenginliğinden söz etmektedir. Bernard Werber tarafından anlatılan ve oldukça bilinen “Gemi ve Denizcinin Hikâyesi” insan bilincinin umut ve karamsarlık adına yaptıkları düşündürücüdür.

1950’li yıllarda bir İngiliz şilebi Portekiz’den aldığı madura şaraplarını İskoçya’ya götürür. Demir attığı limanda yükünü boşalttıktan sonra, şilepte çalışan denizcilerden biri unutulan şarap kolisi kaldı mı diye denetlemek üzere soğuk hava deposuna girer. Onun içerde olduğunu fark etmeyen başka bir denizci ise, kapıyı dışardan kapatır. Soğuk hava deposunda mahsur kalan denizci, var gücüyle bağırır, çelik duvarları yumruklar, ama kimseye duyuramaz sesini. Çakısıyla içerden açmaya çalışır kapıyı, mümkün değildir. Boş şilep, yeni yükünü almak üzere Portekiz’e doğru yola çıkar. Mahsur denizci, depoda açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek bulur. Ama deponun dondurucu soğuğuna fazla dayanamayacağının bilincindedir. Kapıyı açamayan çakısıyla, çelik duvarlara kendisini bekleyen ölüm sürecini yazmaya, daha doğrusu kazımaya başlar. Her gün, adeta bilimsel bir titizlikle soğuğun vücuduna önce uyuşturucu, sonra yavaş yavaş öldürücü etkilerini, el ve ayaklarının nasıl duyarsızlaştığını, donan burnunu ve buz gibi havanın dayanılmaz yakıcılığını anlatır. Şilep Lizbon’a demir attığında, soğuk hava deposunun kapısını açan kaptan, zavallı denizcinin cesediyle karşılaşır. Duvarlara kazıdığı acılı sonunu okur. Kendisi de hayretten dona kalır. Çünkü soğuk hava deposunun derecesi 19’dur. İskoçya’ya götürdükleri madura şarapları zaten 18 derecede taşınıyormuş. Şilep yükünü boşalttıktan sonra soğutma sistemi zaten kapatılmış olup, kendi haline bırakılan deponun sıcaklığı bir derece de yükselmiştir. Yani biçare denizci donarak ölmemiş, donduğunu sandığı (ya da donacağına inandığı) için ölmüştür.(Kaynak: Bernard Werber, ‘İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi’)

 Paniğin bağışıklık sistemini % 50 zayıflatan bir etkisi vardır. Ve zihnimiz bize inanılmaz oyunlar oynayabilir. Korku çoğu zaman bizi diri tutar, hayatta kalmamızı sağlar. Lakin panik her zaman kötü sonuçlar verir. İnsanın boş kaldığı, amaçsız hissettiği anlar ise zihnine en kolay yenildiği anlardır. Sürekli sıkıldığınızı düşünmek, haberleri takip ederek olası felaket senaryolarına kafa yormak, sosyal medyadaki komplo teorileri ve asılsız haberler ile paranoyada seviye atlamak yerine zihninizi oyalayacak işler ile meşgul olmayı denemelisiniz. Günlük yaşamın yoğunluğu yüzünden evde yarım kalan işlerinizi tamamlayın, ailenizle sohbet edin, kitap okuyun. Sevdiğiniz işlerle, hobilerinizle ilgilenin,roman,şiir,hikaye okuyun. Telefon, dijital görsel araçlarla dostlarınızı arayın. Zaman yokluğundan izleyemediğiniz filimleri,oyunları izleyin. Unutmayın yüreğimize bahar mutlaka gelecektir. Yine fıkralarımıza gülecek, anılarımızı özlemle anacağız.

“O günü görmek için sade bekleyeceğiz,

Göreceğiz bir sabah yeşil tomurcukları.

Hazırlanıyor gibi, gökyüzü, ufuk, deniz,

Bir sabah dökülecek baharların baharı.”

Ziya Osman Saba

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page