BİNALARDA ENERJİ VERİMİ
- Vicdan ALADAĞ
- 12 Tem
- 3 dakikada okunur
Binalarda % 40 daha az enerji tüketen yapılar yolda
Türkiye’de Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği’nde yapılan kapsamlı değişiklikler, 30 Haziran itibarıyla yürürlüğe girdi. Bu tarihten sonra ruhsat alacak tüm yapılar için bu değişiklikler bağlayıcı hale geldi. Bu düzenleme, hem konutların enerji tüketiminde yüzde 40'a varan bir düşüş sağlamayı hem de Türkiye’nin enerji ithalatını azaltarak iklim hedeflerine katkı sunmayı amaçlıyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni yönetmelik, bina tasarımlarında enerji performansını artırmak için hem metodolojik hem de teknik pek çok yeniliği hayata geçiriyor. Geliştirilen yeni hesaplama sistemi ile konutların enerji sınıflandırması daha hassas ve yerel iklim verilerine dayalı biçimde yapılacak.
Binalarda Enerji Performansı Ulusal Hesaplama Yöntemi güncellenirken, meteorolojik veri altyapısında da önemli bir genişleme sağlandı. Önceden yalnızca 84 istasyondan alınan iklim verileriyle yapılan hesaplamalar artık 730 istasyon verisiyle destekleniyor. Bu sayede, her bir binanın bulunduğu konuma özgü daha doğru enerji analizleri yapılabilecek.
Ayrıca, yönetmelik kapsamında bina kabuğundan mekanik sistemlere, yalıtımdan yenilenebilir enerji kullanımına kadar geniş bir yelpazede yeni kriterler devreye giriyor. Özellikle bina dış kabuğundaki yalıtım kalınlıkları, bölgesel iklim koşullarına göre yeniden düzenlendi.
Yeni metodolojiyle binaların enerji performansında önceki yönteme kıyasla % 40’a kadar iyileşme sağlanmasının hedeflenmektedir. Artık sadece ısıtma değil, aynı zamanda soğutma ihtiyacının da enerji performans kriterlerine dahil edilmiştir. Bu değişiklikle hem kullanıcıların enerji giderleri azalacak hem de çevreye daha duyarlı yapılar inşa edilecek.
Rüzgâr enerjisi sistemlerinin de Enerji Kimlik Belgesi hesaplamalarına dahil edilmesiyle yenilenebilir kaynaklara dayalı yapılaşmanın önü açılacak. Ayrıca, yönetmeliğin sağlayacağı yıllık 100 milyon dolarlık tasarrufla birlikte, 2030’a kadar ülke ekonomisine toplamda yaklaşık 1,5 milyar dolarlık katkı sağlanabileceği öngörülüyor.
Yeni düzenlemelerle birlikte Türkiye’de inşa edilecek tüm yeni binalar, Avrupa Birliği’nin enerji limitleriyle uyumlu hale getiriliyor. Bu sayede yılda yaklaşık 3.000 GWh(1 GW=1 milyar watt) enerji tasarrufu ve 610 bin ton karbon emisyonu azaltımı sağlanması bekleniyor.
Eskiden İstanbul’da 5-6 cm taş yünü yeterliyken, artık bu kalınlık 8-9 cm’ye çıkarıldı. Yeni düzenleme binaların hem ısıtma hem de soğutma ihtiyacına göre tasarlanmasını zorunlu kılıyor. Bu, enerji tasarrufunda çığır açacak bir dönüşüm.
Yönetmeliğin sunduğu metodolojik değişimlerin uzun vadede “net sıfır enerjili binalar” hedefine ulaşılabilir. Bu tür güncellemeler 3 ila 5 yılda bir tekrarlanmalıdır. Sera gazı emisyonlarının yaklaşık üçte birinden sorumlu olan binaların karbon ayak izini azaltma hedefi açısından bu adım stratejik önem taşımaktadır .
Yapılan düzenlemeler, “Neredeyse sıfır enerjili binalar” hedefine yönelik önemli bir eşiktir. Yeni metodoloji, tasarım sürecinden uygulamaya kadar enerji tasarrufunu merkeze alacak. Sektörde daha gerçekçi ve etkin bir enerji sınıflandırması dönemi başlayacak.
BRICS ülkeleri artık dünyanın güneş enerjisinin yarısından fazlasını üretiyor Yapılan analizlere göre, BRICS ülkeleri (Brezilya, Çin, Hindistan, Güney Afrika, Rusya, Mısır, Etiyopya, Endonezya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri) 2024 yılında dünya genelindeki güneş elektriği üretiminin yüzde 51’ini gerçekleştirdi. On yıl önce bu oran sadece yüzde 15’ti.
Çin, 2024’te tam 834 TWh (1 TW=1 trilyon watt) güneş elektriği üreterek tüm dünyaya açık ara fark attı. Bu miktar, en yakın takipçisi ABD’nin yaklaşık üç katına denk geliyor. Çin’deki bu büyüme, sadece devasa kurulum kapasitesiyle değil, aynı zamanda güneş paneli üretiminde sahip olduğu küresel hakimiyetle mümkün hale geliyor.
Hindistan da dikkat çekici bir yükseliş içinde. 2019’da 33 TWh olan güneş üretimini 2024’te 133 TWh’ye çıkararak beş yılda dört kat büyüme sağladı. Bu gelişme, ülkenin enerji güvenliği ve hava kirliliğiyle mücadelesi açısından kritik bir rol oynuyor.
Brezilya, 2024’te 75 TWh güneş elektriği üretimiyle Almanya’yı geride bıraktı ve dünya genelinde ilk beş üretici arasına katıldı. Ülkenin geleneksel hidroelektrik bağımlılığına alternatif olarak yükselen güneş enerjisi, iklim değişikliğinin su rejimlerini tehdit ettiği bir dönemde esnekliğini artırıyor.
BRICS ülkelerinde elektrik talebi hızla artıyor. 2024 yılında bu artışın % 36’sı yalnızca güneş enerjisiyle karşılandı. Bu oran, 2014’te sadece % 0,25 idi. Rüzgâr, hidro ve nükleer gibi diğer temiz kaynaklar da eklendiğinde, toplam talep artışının % 70’i fosil yakıtlara başvurmadan karşılanmış oldu.
Bu durum, BRICS ülkelerinin enerji geçişini yalnızca bir çevre politikası değil, aynı zamanda ekonomik sürdürülebilirlik stratejisi olarak benimsediğini gösteriyor.
Çin’de temiz enerji talep artışını aştı2025’in ilk beş ayında Çin’deki elektrik üretimindeki tüm artış, tamamen temiz kaynaklardan sağlandı. Bu, fosil yakıtların üretim payının mutlak anlamda azaldığı anlamına geliyor. Çin’de güneş, tek başına üretim artışının %41’ini oluşturdu.
Benzer şekilde Hindistan ve Brezilya, yılın ilk aylarında güneş elektriğinde sırasıyla % 32 ve % 35 oranında artış kaydederek güçlü büyümeyi sürdürdü.
Her ne kadar Çin, Hindistan ve Brezilya liderlik etse de, BRICS bloğunun tamamı aynı hızda ilerlemiyor. Örneğin, Rusya’nın güneş enerjisi üretimi hâlâ 0,5 TWh’nin altında. Endonezya, son on yıldaki elektrik talebinin % 75’ini fosil kaynaklarla karşıladı. Mısır gibi ülkeler doğal gazdan çıkışta henüz net adımlar atabilmiş değil.
Bununla birlikte, teknolojik gelişmeler sayesinde yeni fırsatlar ortaya çıkıyor. Özellikle Güney Afrika, güneş enerjisi üretimi ile birlikte batarya depolamayı birleştirerek “24 saat güneş” modelini ekonomik olarak hayata geçirebilecek potansiyele sahip ülkeler arasında gösteriliyor.
BRICS ülkeleri için bu veriler, yaklaşan zirveler öncesi hem diplomatik hem de ekonomik bir fırsat penceresi sunuyor. Artık enerji dönüşümünün pasif izleyicileri değil, aktif yönlendiricileri konumundalar. Bu gelişmeler, enerji güvenliğini artırmak ve fosil yakıta bağımlılığı azaltmak isteyen politika yapıcılar için güçlü bir sinyaldir.
Comments