Bir Garip Müşfik Kenter
- Ahmet Güdücüoğlu
- 20 Ağu
- 2 dakikada okunur
“Bence artık kendinize gelin. Çünkü parlatıcıyla
aydınlanmaz gelecek. Fön çekince düzelmez
hayat ve fondötenle kapanmaz yaralar.”
09 Eylül 1932’de İstanbul’da doğdu. Sevecen, şefkatli; adı üzerine Müşfik’ti. Ahmet Naci Kenter ve Olga CYNTHİA’nın beşinci ve en küçük çocuğudur. Tiyatroya 1947’de Ankara Devlet Tiyatrosu
Çocuk Bölümünde başladı. Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümüne 1950 yılında girdi ve buradan 1955 yılında yüksek
derece ile mezun oldu ve yine aynı yıl 1959’a kadar çalışacağı Ankara Devlet Tiyatrosuna girdi. “Yalan söylemeyeceksin, çalmayacaksın, vicdanını temiz tutacaksın, insanlara yardım
edeceksin.” sözleriyle büyüyen, büyüdükçe ısıtan, koruyan, aydınlatan ve geleceğe yayılan bir ışıktı Müşfik Kenter.
Güzel ve en anlamlı perdeler açmıştı ablası Yıldız Kenter ile adını verdikleri Kenter Tiyatrosunda. Dünya denilen en büyük
sahnede olduklarını hiç unutmadılar. Sahneyi Dünyaya; Dünyayı sahneye taşıdılar. Amerika ve İngiltere’de tiyatro araştırmaları yaptı ve incelemelerde bulundu. Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere gibi birçok ülkede sahne aldı. Dünyaca tanınmış önemli rolleri (Hamlet, Cyrano de Bergerac vb.) başarıyla yorumladı.
En özel çalışması sayılabilen ve yaklaşık 30 yıl sahnelenen “Bir Garip Orhan Veli” Ustayla özdeşleşti. Sinema filmleri, televizyon dizileri, seslendirmeler ve belgeseller Ustanın devamlı hareket halinde olmasını sağlıyordu. Gamsız da olsan zaman zaman; iki çift laf etmesen; muhatap olsan veya olmasan her halini beğendik. Her halin doğal sahici sade ve bizdendi. Biz, bizi sende sevdik. Öğrenileni öğretmek tabii ki bir ustalık işi. Anlatmak, göstermek, yaşatmak, aydınlatmak ve en önemlisi esin kaynağı olmak Müşfik Kenter’in en güzel yaptığı işti. “Her oyunda korktum.” dedi mesela ve bunu derken yaptığı işi ne kadar ciddiye aldığını gösterdi.
Öğrencilerinin ufkunu açtı. “İyi insan olmanın iyi sonuçlar getirmediğini öğrendim.” dese de iyi olmaktan hiç vazgeçmedi.
Gözleri ışıl ışıl, sözleri anlamlı sahnesi yaşamdı; ya da yaşamı sahnesiydi. Bir deniz feneriydi; dalgaları yakamozlandırarak
aydınlatmak tercihiydi. Sahnesi karanlığı aydınlatandı. Oyun değildi oynadığı; şiir değildi seslendirdiği; hep sahnelediği kendisi idi.
Işığın kaynağı olmak başka bir şeydi ve sadece oyunculuğu değil öğreticiliği de bir ekol oluşturmuştu izini takip edenlere.
Hep bir yerlere bir şeylere yetişme telaşındaydı ve durduğu an tam da istediği anda ve istediği mekandaydı. Sahnesi özel, doğal ve anlamlıydı. Dolu doluydu. İyilik, doğruluk ve güzellik yürünen yol; yürüyen de Müşfik Usta olunca ışıl ışıl olurdu yol. Sevildi. Hem de çok sevildi; çünkü o hep kendindeydi. “Kendinize gelin.” dediğinde;
“Önce iyi insan ol, sonra iyi bir oyuncu olursun.” dediğinde bildik neden bu sözü söyledi. Önemli olan şey iyi insan olmaktı. “İyi insan olmazsan hiçbir şey olamazsın.” der; “İnsan olmayı bilmeden, insanı incelemeden sahnede hiçbir şey yapılamaz.” diyerek tamamlardı sözünü. Haziran 2012’de akciğer kanseri teşhisinden
sonra, 15 Ağustos 2012’de sonsuzluk sahnesinde yerini aldı.
Üzgünüz Ustam; bir türlü kendimize gelemedik. Yalanlarla, parlatıcılarla aydınlatılan geleceğimizi fonlayıp düzeltmeye çalışıyorlar hala.
Yorumlar