top of page

Alevlerin Gölgesinde Bir Yaz: Türkiye'nin Ortak Sınavı ve Geleceğe Bakış

Doğa eğitmenliği eğitimi almış, yıllardır doğa eğitimleri düzenlemiş, Kırklareli Milli Parklar ile iş birliği yapmış ve Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO) üyesi olarak birçok projede yer almış biri olarak, Temmuz 2025 benim için yalnızca bir yaz ayı değil, aynı zamanda ülkemin geleceği adına derin bir sınavdı. Gökyüzünü kaplayan duman, ciğerlerimize dolan is kokusu ve neredeyse her gün gelen yeni yangın haberleri; yalnızca bedenimizi değil, ruhumuzu da kavurdu. Bu, sadece bir doğa felaketi değil; Türkiye'nin kolektif hafızasında yer edecek yanık bir yaz olarak hafızalara kazındı.17 can kaybı, 96 yaralı, 50.000'den fazla tahliye edilen insan… Bunlar sadece istatistik değil; parçalanmış hayatlar, sessiz ağıtlar ve yeniden kurulması gereken yaşamlar demek.

Bu büyük sınavın en kritik yönlerinden biri, yangınların %98’inin insan kaynaklı olması. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) bu rakamı kamuoyuyla paylaştı. 17 kişinin tutuklandığı soruşturmalar, elbette hukuki süreçlerin işlediğini gösteriyor. Ama bu tabloyu sadece bireysel ihmallere indirgemek, büyük resmi gölgelemek olur.İklim krizi, bu küçük kıvılcımları devasa alevlere dönüştürüyor. Meteoroloji verilerine göre 2024 yılı, Türkiye’de son 54 yılın en sıcak yazı olarak kayda geçti. Birleşmiş Milletler, Akdeniz kuşağında orman yangınlarının sayısında dramatik artış öngörüyor. Bu felaketlerin artık “istisna” değil, bir “yeni normal” haline geldiğini hep birlikte acı biçimde yaşıyoruz.

2025’in yalnızca ilk yedi ayında, Türkiye genelinde 4.426 orman yangını çıktı ve 49.769 hektar ormanlık alan yandı. Daha geniş tahminlere göre bu rakam 80.000 hektara yaklaşmış olabilir. Özellikle İzmir’de 10.854 hektarlık kayıp, tek bir ilin doğasına nasıl darbe vurulduğunu gözler önüne seriyor.Yanan sadece ağaçlar değildi: biyoçeşitlilik, hayvan popülasyonları (en az 84 hayvan ölümü), tarım alanları, ekosistem dengeleri ve gelecek nesillerin nefes alma hakkı da yok oldu.1 Haziran – 7 Temmuz arasında 26.260 hektar alan yandı. 407 konut, 17 işyeri, 96 ahır kullanılamaz hale geldi. Tarım alanlarından başlayıp ormana sıçrayan 499 yangın, insan ve doğa arayüzünün ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor.

Yangınla mücadelede devletin çabası da büyüktü. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye, “Cumhuriyet tarihinin en güçlü hava ve kara filosuna” sahip durumda. Ancak bu donanım bile; sıcaklık, rüzgar ve nem gibi doğanın anlık dinamikleri karşısında zaman zaman yetersiz kalabiliyor. Gece görüşlü helikopterlerin operasyonel sınırları, yangınların büyümeden söndürülmesini zorlaştırıyor. Teknolojik kapasitenin sürekli güncellenmesi ve doğru yerde, doğru zamanda kullanımı bu yüzden kritik.

Bu Verilerin Işığında Ne Yapmalı?

Bir doğa eğitmeni olarak bu süreçte en çok şuna inanıyorum:Yangınları önlemek, söndürmekten daha değerlidir.Bu yüzden;

  • Daha sıkı denetim,

  • Caydırıcı cezalar,

  • Yerel yönetimler ve STK’larla koordineli bilinçlendirme kampanyaları,

  • Orman köylülerini ve genç gönüllüleri kapsayan bir doğa koruma seferberliği,

  • Ekolojik temelli, mevsim fark etmeksizin süren yangın yönetim stratejileri,

artık lüks değil; zorunluluktur.

Lüleburgaz İçin Yerelden Yükselen Adımlar

Bu yaz yaşadıklarımız yalnızca büyük bir yangın krizi değil, aynı zamanda yerelden küresele uzanabilecek bir dönüşüm çağrısıdır.Lüleburgaz gibi çevre duyarlılığı yüksek bir şehirde aşağıdaki adımlar hızla planlanabilir:

  • TEMA, DAYKO ve Kent Konseyi gibi kurumlarla iş birliği içinde:

    • Yangın farkındalık seminerleri,

    • Afet gönüllülüğü eğitimleri,

    • Okullar için doğa koruma atölyeleri,

    • Yerel halkla yangın önleme çalıştayları düzenlenebilir.

Belediye, orman müdürlüğü ve STK’lar arasında kurulacak güçlü koordinasyon sayesinde; bilinçli, hazırlıklı ve örgütlü bir toplum yapısı oluşturulabilir. Bu yalnızca doğaya değil, insan ruhuna da iyi gelecektir.

Son Söz: Bu Sınav Hepimizin

Bu yangınlar sadece bir doğa felaketi değil; aynı zamanda bir uyanış çağrısıdır.“Yeşil Vatan”ı korumak yalnızca devletin değil, her bir bireyin ortak sorumluluğudur.Küllerinden yeniden doğacak bir Türkiye için şimdi harekete geçmeli, bu acı yazdan ders almalı ve doğa ile daha adil, daha dengeli bir ilişki kurmalıyız.

Bu, hepimizin ortak sınavı ve ortak geleceğimiz için bir çağrıdır.

 

Yorumlar


bottom of page