Trakya'nın en büyük sorunu: SUSUZLUK!
- Tevfik İŞÇİ
- 11 dakika önce
- 5 dakikada okunur
Hakan Dedeoğlu ile çok özel…
“Trakya toprakları çiftçilik açısından yok olmak üzere”
Lüleburgaz'da çevreci aktivist kimliği ile ön plana çıkan Hakan Dedeoğlu, gazetemize özel açıklamalarda bulundu. Kuraklığın bölgemizde artık çok fazla hissedildiğinden bahseden Dedeoğlu, çiftçilerin yer yer verimsizlikten dolayı buğdayları hayvanlara vermek için biçtiklerini aktardı. Bölgede kaçak olarak açılan binlerce kuyuya dikkat çeken Dedeoğlu, fabrikaların her gün ortalama 4 milyon metreküp temiz suyu yok ettiğini ve bu temiz suların yerine zehirli suları doğaya saldıklarını söyledi. Susuzluğun bir diğer vahim sonuçlarından birisinin de verem olduğunu aktaran Hakan Dedeoğlu, veremin neredeyse bir asır sonra tekrardan gündemi meşgul edebileceğini belirtti.







Lüleburgaz'da çevreci aktivist kimliği ile ön plana çıkan Hakan Dedeoğlu, gazetemizi ziyaret ederek önemli ve değerli açıklamalarda bulundu.
Trakya'daki su sıkıntılarından ve derelerin kirliliğinden dolayı birçok sorunun daha gün yüzüne çıktığını aktaran Hakan Dedeoğlu, verimli Trakya topraklarının çiftçilik açısından yok olmak üzere olduğuna dikkat çekti.
"40 yıl önce insan eksen insan biterdi" diyerek Trakya'nın verimli topraklarının ne derece verimsizleştiğini anlatan Dedeoğlu, Trakya'yı bir insan vücuduna benzetti. Ergene Nehri'nin bu vücudun atardamarı olduğunu, fakat kirlilikten dolayı artık toplardamar görevi gördüğünü kaydetti.
Kılcal damar benzetmesi yaptığı derelerin de yüzde 70'inin kirli durumda olduğunu söyleyen Dedeoğlu, yaşanan tüm bu olayların Allah'tan gelmediğini, bu sebeple de yağmur duaları ile çözülemeyeceğinin altını çizdi.
Batı'ya göçün önünün alınamadığını da aktaran Hakan Dedeoğlu, devletin Dicle ve Fırat Nehirleri arasında beş kent inşa etmesi ve göçü tersine çevirmesi gerektiğini belirtti.
Cumhuriyet tarihinin başlarında çözülen verem sorununun da Trakya'da tekrardan baş göstermeye başladığını aktaran Hakan Dedeoğlu, susuzluğun zincirleme olarak birçok soruna yol açacağını aktararak yetkililerin bir an önce önlem alması gerektiğinin altını çizdi.
"BUĞDAY HAYVANLARA YEM OLUYOR"
Trakya topraklarının verimsizleştiğini belirten Hakan Dedeoğlu; "Tüm dünyada yaşanan kuraklık bölgemizde de çok hissedilir şekilde etkin hale gelmeye başladı. O kadar yaygın bir etki ki bu insan neresinden ele alacağını şaşırıyor. Gıda güvenliği konusundan başlarsak bugün Türkiye genelinde hem ayçiçek hem de buğday konusunda bir ambar gibiyiz.
Bir kaç yıldır bunun olumsuzluğu şimşek gibi çaktı ve özellikle bu yıl muhteşem bir kuraklık yaşadık. Şu an bir çok köydeki çiftçilerimiz verimsizlikten dolayı buğdayı hayvanlara yem olarak biçmeye başlamış.
Trakya toprakları 40 yıl önce insan eksen insan biter dediğimiz topraklar. Bu derece verimli bir bölge iken bugünlerde çok vahim bir noktaya geldik. Trakyamızı ben bir insan vücuduna benzetiyorum.
Ergene nehri bu vücudun atardamarı. Atardamar vücudu yaşatır, temiz kan pompalar. Bu atardamar benzetmesi yaptığımız Ergene Nehri bugün artık bir toplardamar işlevi görüyor, yani pis kan taşıyor. Kendi kendimizi yok ediyoruz" dedi.
MADENLER ORMANLARI YOK EDİYOR
Akciğerlerimizin yok olduğuna dikkat çeken Dedeoğlu; "Kılcal damarlarımıza gelecek olursak kuzey ve güneyde toplamda 85 adet deremiz var. Bunların yüzde 70'i kirli durumda. Kirli olmanın dışında Istrancalar bölgesi ormanlık. 20-30 yıl öncesine göre bakıldığında saçları kazınmış bir kafa gibi gözüküyor. Madenlerle saçkıran hastalığına da maruz bırakıldı bu ormanlar.
Normalde taş ocaklarının faaliyet gösterdiği alanlarda işleri bitince orayı tekrar topraklayarak, ağaçlandırarak çekilmesi gerekiyor fakat bu yapılmıyor. Bu kontrolsüzlüktür. Bir taş ocağından ne olabilir denmemeli. Sadece Kırklareli'nde 80 küsür taş ocağı var.
Bunların her biri en az 2-3 bin dönümlük bir alanda. Bunun dışında muazzam seviyede kaçak ağaç katliamları var. Ben 19-20 yıl TEMA Vakfı'nda faaliyet gösteren bir kişi olarak bu değerlerin kıymetini biliyorum. Bu olumsuzlukları izliyor ve görüyorum.
Balkanlar'dan gelen hava dalgası derler. Buna aşinayız fakat bize artık Balkanlar'dan birşey gelmiyor çünkü biz Balkanları'ı yok ettik ve etmeye de devam ediyoruz. Biz Kuzey'i koruyamazsak ne olacak? Akciğerlerimiz o ormanlar bizim. Bizim şu an bir atardamarımız yok, akciğerimiz yok. Biz nefes alamıyoruz. O vücut yaşar mı?" ifadelerini kullandı.
"RESMİ OLANLAR KADAR KAÇAK KUYU VAR"
Dedeoğlu; "İnsan eksen insan olur dediğimiz bölgede bugün fabrikalar her gün ortalama 4 milyon metreküp temiz suyu yok ediyor. Fabrikaların çoğu para bile ödemiyor. DSİ'den bakarsanız 4 bin resmi kuyu gözüküyor, bir o kadar da kaçak kuyu var. Kimse bunun hesabını sormuyor.
Adalet dediğimiz şeyin en alttan en üste kadar rasyonelliğini oturtturamazsak mahvolacağız. Altın yumurtlayan tavuğu keserek altın yumurtayı almaya çalışmak saçma birşey. Hem tavuğu koruyarak, hem yumurtayı sabırla bekleyerek hem de adaleti sağlayarak bunları yapabiliriz.
Asıl mesele kuraklık demiştik. Gelinen bu kuraklık Allah'ın bir takdiri olarak gelmedi. Bunun bir çok sebebi var. Siyasete girmeyeceğim fakat doğru adamları doğru yerlere seçmediğimiz sürece, baronların talepleri her zaman birinci sırada yer aldığı sürece bu işlerin olumlu yönde ilerleme şansı kalmıyor. Bu noktada benim tek güvendiğim yer devlet. Devletten kastım siyaseti şekillendirmeye çalışan kişiler ve kurumlar değil. Anayasaya göre halk devletin kendisidir. Tatarköy'deki dere kirliliği meselesi köylülerin canına tak etti ve tepkilerini gösterdiler.
Burada denetleme olarak bakıldığı zaman Kaymakamlık, Jandarma, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü ile İl Sağlık Müdürlüğü gibi kurumlar olaya el atmalıdır" açıklamalarında bulundu.
"HER DAKİKA DUA EDELİM YİNE YAĞMUR YAĞMAZ"
Hakan Dedeoğlu; "Bir iklim değişikliği söz konusu. Kabe İslamiyet'in merkezi. Gidelim Kabe'de dua edelim her dakika, yine de oraya yağmur yağmaz. Kurak bölge çünkü. Bizim şunu bilmemiz lazım; biz 19-20 milyon haneli bir ülkeyiz. Her sene bir hane fidan dikse 19-20 milyon ağaç yapar. Bu zor birşey de değil. Ekonomik olarak baksan 100 TL'ye bir fidan alabiliyorsunuz, bir sigara parası bu.
Yağmur yağmazsa yeraltı sularımızın seviyesi de düşecek. Eskiden 80 metrelerde olan sular şimdilerde 400 metrelere doğru yükseliyor. 300 ve üstü derinlikte sularda metan gazı çıkıyor ve o zaman bu su içilebilen bir su olmuyor. Karıştıran bölgesinde bir fabrikada patlama meydana gelmişti ve 30 kişi canından olmuştu. Metan gazı sıkışması sebebiyle yaşanan bir patlamaydı bu" açıklamalarına yer verdi.
"VATAN HAİNİDİR"
Devletin gücünün sınırsız olduğunun altını çizen Hakan Dedeoğlu; "Bize en büyük hatayı 60-70 yıl önce yaptırdılar. İstanbul’un taşı toprağı altın dediler. Bunu diyen benim için vatan hainidir. Türkiye'nin dört bir yanını İstanbul ve batısına çektiler. Nüfusun yüzde 33'ü yaşıyor bu bölgede, yaşamak zorunda bırakıldı.
Tecrübem gereği beklenen İstanbul Depremi'nin 8.5 şiddetinde olmasını bekliyorum. Bu olursa olacakları düşünemiyorum. Binlerce fabrika, havaalanları, altyapılar... Ne kadar etkileneceğimizi düşünebiliyor musunuz?
Daha önce de birçok kez söyledim; bizim Dicle ve Fırat Nehirleri arasında beş tane kent kurmamız gerekiyor. Bunu gerçekleştirmek zorundayız. Devletin gücü bu konuda sınırsız ve isterse kesinlikle yapabilir. Bu göçü bizim tersine döndürmemiz lazım" ifadelerine yer verdi.
"YENİ VALİMİZDEN UMUTLUYUM"
Suyun bittiği gün hiçbir fabrikanın bölgede kalmayacağını aktaran Dedeoğlu; "Kırklareli'nin Kayalı Barajı'nda sulama kooperatifi başkanı ile görüştüm. Su seviyesi o kadar düşük ki, sadece Edirne'ye içme suyu veriliyor ve bu konuda da büyük sorun var. Umarım yağmurlar bol yağar da bu barajları doldururuz.
Su bittiği gün hiçbir fabrika burada kalmayacak. Ben geçmişte siyaseten aş ve işi karıştırmakla tepkiler aldım. Avrupa'nın getirdiği sektörleri bize fabrika diye yutturdular. Bu fabrikalar su bittiğinde ne olacak? Bir esprileri kalmayacak. Sonrasında bu insanlar ne olacak.
Tekirdağ bölgesinde yeraltı sularında çok büyük problemler var. Kazandere ve Pabuçdere barajlarında son 10 yıldır son yağmurlar haricinde neredeyse su yok. Su konusunun önemini söylemeye gerek yok.
Vali iyiyse bölge iyi, vali kötüyse bölge de kötüdür. Yeni valimiz Uğur Turan'dan ümitliyim. Köylerimizdeki göletler, DSİ eli ve valilik nezdinde mutlaka elden geçmeli. Susuzluğun büyük oranda yaşandığı bölgelere su kuyularının açılması gerekiyor" dedi.
"VEREM TEKRAR BAŞ GÖSTERDİ"
Dedeoğlu; "Bölgede bulunan dört ile beş bin kaçak kuyuyu kazan anlayış bunu mutlaka çözmeli. Bu çözümler kişiye özgü değil, köye özgü yapılmalı çünkü orada da kayırmalar oluyor. Buna dikkat etmek lazım. Susuzluk sonucu köyün içinde paralar ödeniyor ve elektrik ücretlerinde bu yüzden indirime gidilmesi gerekiyor. Tonaj ücretlerinin düşürülmesi de gerekiyor. Aksi takdirde köylerde hayvancılık da bittiğinde bu küçük üreticilerimizi korumak zorundayız.
Önümüzdeki günlerde burada bir toplantı salonunda toplulaştırma özelinde yaşanan sorunlara dair bir toplantı yapılacak. Bu toplulaştırmaların sudan yoksun kalan topraklarda yapıldığını da düşünelim. Bu alanda tarımı düşünemiyorum. O yüzden suyu kaçırmamamız lazım.
Bu konuda hijyen ve temizlik konularına dikkat çekmek istiyorum. İl Çevre ve İl Sağlık Müdürlüklerimiz doğru numunelerle gerekli testleri yapmalı. Bu susuzluk birçok hastalığın da önünü açıyor. Biz verem meselesinden neredeyse bir asır önce kurtulduk fakat artık zaman zaman verem vakaları duyuyoruz. Susuzluk maalesef tüm bu sorunları tetikliyor" diyerek sözlerini noktaladı.