Lüleburgaz’da maşallah motosikletler aldı başını gidiyor. Tehlike saçıyorlar. Binmesini bilende bilmeyende basıyor gaza.
İstanbul Caddesi’nde geziyorum Emrullah Efendi Okulu yolu üzerinde, keza Kocasinan İlkokulu caddeye yakın…
Kaza her an olabilir. Sonucunda ise ölüm ya vücudunda olmadık yaralar payda olabilir. Kaza sonucu hayatı boyunca sakatlığa da sebep olabilir.
Ya bu motosikletlere bir çare bulamaz mısınız? Tamam, biniciye zevk vermiş olabilir ama kazaya uğrayan bir vatandaşımıza kaza sonunda ölebilir de, ayakları, kolları, başına da gelen bir darbe ile hayatı boyunca sakat kalabilir.
Motosikletlerin zevkine diyeceğimiz bir şey olamaz, ama ya bir kazanın sonucunda sakat kalana ne tavsiye vereceğiz.
İstanbul Caddesi, Fatih Caddesi, İstasyon Caddesi’nde motosikletlerin ölümüne hızını yasaklayacak kimse yok mu?
++++
Çöpçüler süpürüyor ama kim derse kültürlü Lüleburgaz halkının her şeyi yere atıyor… Aferin size! Hep böyle hareket edin.
Güya sigara içmek kahvelerde sigara içmek yasak! Ama dinleyen kim?
Kahvelerin önleri izmaritlerle dolu… Halkımıza acaba yaptığınız hareketin görüntüsü size zevk mi veriyor?
Halkımız sigara içmenin zararlarını herhalde duydunuz; peki buna rağmen sigara içmenin zararını hasta olduğunuz zaman çaresizliğe, nasıl pişman olacağınızı aklınızdan çıkarmayın.
Sizler motosikletlerin nasıl hızlı gittiğini, sizler de izliyorsunuz.
Olan kazaların milli ekonomimize ne kadar yük getirdiğini bir düşünün…
Tırlar, kamyonlar, minibüsler, motosikletler, otobüsler, taksilerin kazalar sonucunda televizyonlar her akşam olan kazalara inanın çok üzülüyorum.
Ben de kaza geçirdim. Ayaklarım kırıldı, kalça kemiğim kırıldı, iki parmağım koptu.
Doktor şöyle dedi; “dikelim, ama tutarsa tutar, eğer dikiş tutmazsa keseriz” dedi.
Şoförlerin dikkatsizliği, uykusuzluğu yüzlerce insan vücudunda eksildiği zaman işte o zaman anlarsın canının kıymetini.
ÖLÜMDEN KAÇIŞ
Hayvanlarla konuşabilen ve rüzgara, maddeye hakim olabilme yeteneği ile donanmış Peygamber, Hazret-i Süleyman, bir gün Kudüs'te, çadırında arkadaşları ile oturup sohbet ederken, içeriye bir adam girer. O mecliste oturan bir kişiye dikkat ve hayretle bakarak çıkıp gider.Şaşıran adam, Hazret-i Süleyman'a sorar: “Bu adam kimdi?”Peygamber cevap verir: “Azrail'di”
Bu cevabı alan adam müthiş bir paniğe kapılır ve Hazret-i Süleyman'a yalvarır:“ Ya Süleyman, Azrail bana çok tuhaf baktı. Ne olur beni buradan kaçır. Uzaklara gönder”.Arkadaşının ricasını kırmaz gül yüzlü Peygamber. Rüzgar emrindedir ya bindirir rüzgara ve gönderir Hindistan'a. Adam ertesi gün Hindistan'da birden karşısında, bir gece evvelinden gördüğü ve artık tanıdığı Azrail'e rastlar. Başına geleceği anlar ve konuşur:“Anladım, benim canımı almaya geldin. Yalnız bir sorum var, ona cevap ver öyle al canımı, der. Dün beni Süleyman'ın çadırında görünce neden yüzüme hayretle baktın?”Azrail cevap verir: “Ben dün senin canını, ertesi gün Hindistan'da almak için emir almıştım. Seni Kudüs'te Süleyman'ın çadırında oturur görünce, 'Bu adam bir günde Hindistan'a nasıl gidecek?' diye hayret ettim” derKıssadan hisse, size tayin edilen vakitten kurtulup daha fazla yaşamanız mümkün değildir.Ecelden kaçılmaz. Ve ecel, bir gün mutlaka başımıza geleceğine göre ha bugün ha yarın, ne fark eder?
Comments