Haber Merkezi
Kırklareli Emek ve Demokrasi Platformu tarafından “ÇEDES'e Hayır” etkinlikleri kapsamında düzenlenen basın açıklaması kitlesel bir katılımla Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde yapıldı.
Basın açıklaması öncesi açılış konuşmasını yapan 2021 Tüm Emekliler Sendikası Şube Başkanı Hüseyin Budak Milli Eğitim Bakanının yaptığı konuşmayı eleştirdi ve “Bu uygulama laik eğitime karşı yapılan bir saldırıdır” dedi.
Basın açıklamasını Kırklareli Emek ve Demokrasi Platformu adına Eğitim Sen Kırklareli Şube Başkanı Okan Balcı okudu.
Balcı açıklamasına, “Laik, bilimsel eğitim istiyoruz” diyerek başladı.
Balcı konuşmasında, “Kırklareli’nde ÇEDES projesi ile ilişkilendirilerek İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 158 okula “manevi danışman” adı altında müftülük personeli görevlendirildi. İzmir ve Eskişehir’in ardından oransal olarak daha da yüksek sayıda görevlendirme yapılmış oldu. Bu görevlendirmelerin ardından en başta veliler olmak üzere Kırklareli kamuoyu neden sorusunu ısrarla sormaya devam etti. Bizler de bunu hep birlikte Kırklareli Milli Eğitim Müdürlüğü önünde yetkililere soruyoruz, neden? Şüphesiz yapılan bu görevlendirme eğitimin kendi ihtiyaçlarından kaynaklı değildi. Eğer mesele rehberlik faaliyeti yapmaksa okullarda bu hizmeti yerine getirmek için Rehber öğretmenler yok muydu? Sayı yetersiz ise ataması yapılmayan binlerce öğretmen yok muydu? Kırklareli’nde okulların yükü okul aile birliklerine yıkılmışken, temizlik, beslenme, devamsızlık, okullar arası eşitsizlikler vb. sorunlar varken bodrumda, kalorifer dairesinde ders yapmaya çalışan öğrenciler ve öğretmenler varken eğitim alanın da başka sorun yoktu da bir tek eğitimci olmayanların mevzuata aykırı biçimde okullara görevlendirilmesi mi kalmıştı? Kırklareli kamuoyu ve veliler demokratik yöntemlerle bu sürece müdahil oldu. Emek ve Demokrasi Platformu’nun yürüttüğü süreçle eğitim alanında her istenilenin yapılamayacağını ve okulların kamusal alanlar olduğu gerçeği bunu unutanlara hatırlatılmış oldu. Çocuklarımızın eğitim hakkına sahip çıkan başta veliler olmak üzere tüm kesimlere teşekkür ederiz. Birlikte söz söylemenin birlikte mücadelenin gereğini yerine getirmiş oldular.” ifadelerine yer verdi.
“ÇEDES kanuna aykırı”
Eğitim hakkı ve laik eğitim talebinin zorunluluk olduğu dönemlerden de geçiyoruz diyen Balcı şöyle devam etti:
“Demokrasinin gereği bu yan yana gelişler son derece önemlidir. Çünkü eğitim hakkı ve laik eğitim talebinin zorunluluk olduğu dönemlerden de geçiyoruz. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 56. maddesine göre, “Eğitim ve öğretim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur. ÇEDES projesi, 1739 sayılı kanuna aykırı olarak eğitim hizmetinin yürütülmesini, gözetilmesini ve denetlenmesini Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile paylaşarak gözetim, yürütme ve denetim görevini ihlal etmektedir. MEB, böylece okulların çocuğun üstün yararı ve kamu yararına işlev görme niteliğini sekteye uğratmaktadır. Yine ÇEDES projesi, öğrencilerin hem okulda hem de okul dışı geçirdiği zamanları ele geçirerek okulu ve öğrencileri gerici referanslı eğitim anlayışı ile siyasallaştırmaktadır. Sorumlu kurumlarca yeterince denetlenmeyen, kamusal alana açık olmayan bu alanlarda çocuğa yönelik yaşam hakkı ihlali, fiziksel şiddet, ekonomik şiddet ve çocuk ihmali ve istismarı olaylarını kamuoyu yakından gözlemlemiştir. Eğitimci olmayanlara eğitimin emanet edilmesi felakettir. Bizler laik, bilimsel eğitim ve laik yaşam talebimizde ısrarcıyız. Laikliğin varlığı, din ve mezhep farklılıkları üzerinden farklı inançtan ve insanların birbiriyle çatışmalarına son vermek, her inancın kendisiyle ve diğer inançlarla eşit haklar temelinde ilişki kurmasını güvence altına almak açısından önemlidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda “eşit yurttaş” olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, iş yerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır. ÇEDES projesi bu yönüyle hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırılıklar içeren bir düzenlemedir.”
“EĞİTİMDE GERİCİLEŞTİRME” UYGULAMALARINI BAKANLIK POLİTİKASI OLARAK SÜRDÜRECEKLERİNİ İTİRAF ETMİŞTİR”
Balcı Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamalarına da değinirken, “TBMM’de devam eden 2024 bütçe görüşmelerinde Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi görüşülürken söz alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek, yıllardır eğitim sistemi üzerinden sürdürülen “eğitimde gericileştirme” uygulamalarını bakanlık politikası olarak sürdüreceklerini itiraf etmiştir. Bakan Tekin’in eğitim sistemini yıllardır kuşatan tarikat ve cemaatleri, “sivil toplum örgütü” (STK) olarak tanımlaması dikkat çekicidir. Türkiye’de yaşanan yoğun gericileştirme, eğitim sürecinde dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi pratik uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekmektedir. Peki, bu süreçte çocukların psikolojik, zihinsel ihtiyaçları düşünülmekte midir? Yoksa düşünülen şey tarikat ve cemaatlere hizmet etmek midir? Bizce cevap açık. Okullarımız uzun süredir tarikat ve cemaatlerin faaliyet alanlarına dönüştürülmüştür. MEB bir taraftan ÇEDES projesi ile okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imamları görevlendirirken, diğer taraftan tarikat ve cemaatlerle art arda protokoller imzalamaktadır. Başta TÜGVA ve TÜRGEV olmak üzere Ensar Vakfı, İHH, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı vb. dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında seminer verebilmesi, kitap dağıtabilmesi, yarışmalar düzenlemesi ve çeşitli faaliyetler yürütebilmesinin yolu açılmıştır. Ülke genelinde ve Kırklareli’nde “ben yarışma düzenledim, kitap dağıtıyorum, konferans veriyorum” diyen tarikat ve cemaat mensupları okullarda faaliyet yürütme derdindedir. Bu yaşananlar 15 Temmuz’dan ders çıkartılmadığını da bizlere göstermektedir. Ülke genelindeki örnekler malum; korunup kollananlar, özellikle eğitim alanında faaliyet yürütsün diye her türlü imkân sağlananlar sonunda ülkeyi darbe sürecine sürüklemiştir.” dedi.
“BENZER SÜREÇLER 15 TEMMUZ ÖNCESİNDE YAŞANMIŞTIR”
Kırklareli’nde benzer süreçlerin 15 Temmuz öncesinde de yaşandığına vurgu yapan Balcı, “Öğretmenler, öğrenciler bu yapının faaliyetleri ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Bizler o zaman da şimdi de aynı yerdeyiz. Okullarımızı, çocuklarımızı ve laik eğitimi savunmaya devam ediyoruz. Devam edeceğiz. Eğitim biliminin en temel ilkeleri ve öğrencilerin gelişim süreçleri yok sayılarak hayata geçirilen gericileştirme adımları, öğrenciler ve veliler üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaya başlamıştır. Türkiye’de eğitimin gericileştirilmesi, eğitim sisteminin, önceden belirlenmiş siyasal-ideolojik hedefler doğrultusunda; biçim, içerik, öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan yöntemler, söylemler ve materyallerin büyük ölçüde gerici kural ve referanslara göre düzenlenmesi şeklinde hayata geçmektedir. Türkiye’de uzunca bir süredir yapıldığı gibi eğitim sisteminin eğitim bilimi ve çocuklarımızın ihtiyaçlarına uzak gerici kurallara göre düzenlenmesinin sonucu okullarda öğrencilerin dindar ya da dindar olmayan, ibadet eden ya da etmeyen gibi kategorilere ayrılmasına ve yeni gerilim alanları yaratılmasına neden olmaktadır. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumundadır. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımaması, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliğin sağlanmasının temel koşuludur. Bunun gerçekleşmesi için devletin ve MEB başta olmak üzere, tüm devlet kurumlarının farklı din, mezhep ve inançlara eşit mesafede durması ve ayrımcılık yapmaması gerekmektedir. Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu cemaat ve tarikatların ihtiyaçlarına, söylemlerine göre yapmamalıdır. Bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir. Çocuklarımızın ihtiyacı olan şey çağın gerekliliklerine uygun nitelikli bir eğitimdir. Yayınlanan son PISA raporu eğitimde asıl nelerin ihtiyaç olduğunu bir kez daha açığa çıkarmıştır. Türkiye 2003’ten bu yana her üç yılda bir yapılan PISA sınavında bütün branşlarda OECD ortalamasının altında kalmıştır. Türkiye’de matematik alanında öğrencilerin yüzde 61,3’ü, fen alanında yüzde 75,3’ü ve okuma becerileri alanında yüzde 70,7’si asgari performans düzeyine ancak ulaşabilmiştir. Ayrıca yine rapora göre öğrencilerin beslenme eksikliği gibi temel problemler de yaşamaktadır. Böylesi bir tablo ortadayken okulları kendi ideolojik bakış açıları ve ihtiyaçlarına göre şekillendirmeye çalışanlara karşı hep birlikte çocuklarımız haklarını savunmaya devam edeceğiz. Cumhuriyet değerlerini, laikliği, demokrasiyi, cinsiyet eşitliği ve özgürlüğünü hedef alan, haklarımızı yok sayanların, eşitsizliği derinleştirmek isteyenlerin karşısında olmaya devam edeceğiz. Karma eğitimi tartıştırmak cüreti gösterenlerin olduğunu da unutmadan laik ve bilimsel eğitimi yok sayanlara haklarımızı, hukuku ve pedagojiyi biz öğreteceğiz! Çocuklarımıza, haklarımıza, yarınlarımıza sahip çıkmak için elimizden geleni sonuna kadar yapacağız! Yaşasın laik, bilimsel eğitim mücadelemiz.” diye konuştu.
Comments