top of page

KRALIN TOHUMU

Bir zamanlar, ülkelerden birinde yaşlı bir kral varmış. Bu kralın çocuğu yokmuş. Yaşlandıkça, kendi yerine kimi bırakabileceğini düşünmeye başlamış. İyiliksever, dürüst ve doğrulardan asla sapmayan biri kendisinden sonra kral olsun istiyormuş. Bunun için şöyle bir yol izlemiş:

Adamları, ülkedeki bütün erkek çocuklarına birer çiçek tohumu dağıtmış. Kral da, bu tohumlardan çıkacak çiçekler arasında hangisi en güzel olursa, kendisinden sonra onun kral olacağını ilan etmiş.

Bu çocuklardan biri de İr'miş. İr, kralın verdiği tohumu saksıya dikmiş ama, uzunca bir süre beklemesine rağmen, saksıda çiçek çıkmamış.

Annesi, belki yanlış bir saksıya diktiği için çıkmayabileceğini söyleyince de, tohumu yeni bir saksıya, başka türlü bir toprağa dikmiş. Ama nafile, yine hiçbir bitki yeşermemiş, çiçek açmamış.

Sonunda, kralın söylediği gün gelmiş. Ülkenin bütün çocukları rengarenk, birbirinden güzel çiçeklerle kraliyet sarayının önünde sıraya dizilmişler. Ellerinde çiçek olmayan, yalnızca İr varmış. İr, elinde boş saksı, öylece duruyormuş.

Kral çocukları tek tek dolaşmış, çiçeklerine bakmış, kimini bir iki sözle övmüş, ama yoluna devam etmiş. İr'in yanına gelince, onun boş saksısına bakıp: "Çocuğum" demiş, "senin saksında çiçek yok ki!" İr, ağlamaklı bir sesle:

"Evet kralım" diye cevap vermiş. "Maalesef benim tohumum büyümedi."

Bu cevap üzerine yaşlı kral küçük İr'i kucaklamış ve bundan böyle kendisini evlat edineceğini, kendisinden sonra da onun kral olacağını duyurmuş.

Meydandakiler, bu işe bir anlam verememişler. Bunca güzel çiçek varken, nasıl olur da saksısı boş olan bir çocuk veliaht ilan edilir diye birbirlerine sormadan edememişler.

Ahalinin merakını, kral şu açıklamayla gidermiş:

"Benim dağıttığım çiçek tohumlarının hepsi daha önce sıcak sudan geçirilmişti. Yani, hiçbirinden çiçek çıkması ihtimali yoktu. Ama sadece bu çocuk gerçeği bana olduğu gibi anlattı. İşte bu yüzden, benden sonra o kral olacak."

EPOH

Bir öğle vakti bir lokantada yemek yerken, yan masalardan birinde kanser uzmanı olduklarını anladığım iki doktorun konuşmalarına kulak misafiri oldum.

Biri, yana yakıla şikâyet ediyordu:

"Bob, anlamıyorum. Seninle ben aynı ilaçları, aynı dozda, aynı düzende ve aynı kriterlere göre kullanıyoruz. Fakat benim hastalarımın tedaviye cevap verme oranı yüzde 22, seninkilerin ise yüzde 74. Ki, bu oranda bir iyileşme, metastaz kanserinde duyulmamış birşey. Bunu nasıl beceriyorsun?"

Meslektaşı cevap verdi:

"İkimiz de, tedavi için Etoposide, Platinum, Oncovin ve Hydroxyurea kullanıyoruz. Biliyorsun, biz doktorlar bu dört ilacın ismini birleştirip kısaca EPOH demeyi âdet edinmişiz. Ben bu sıralamayı değiştirdim. Hastalarıma, kendilerine “HOPE" verdiğimi söylüyorum. Böylece, durumları kötü olsa bile, onlara yine de bir ümidin mevcut olduğunu hissettiriyorum."

Son Yazılar

Hepsini Gör
ZEYTİNİN GÜCÜ  

Zeytin ağacı yaz kış gümüşi yeşil yapraklarını koruyarak, yüzyıllarca yıl yaşaması onun ölümsüz ağaç olarak insanlar arasında anılmasını...

 
 
 

Comments


bottom of page