İsviçre’nin Lugano kesiminde, St. Gotthard geçidine giden yolun üzerinde oturuyoruz. Burada yol öyle bir şekilde ikiye ayrılmış durumda ki; çoğu yabancı yanlışlıkla o yola giriyor. Yeni açılan geniş cadde epeyce uzaklıkta ki dağlık bir bölgeye giderken, ana yolu takip etmek isteyenlerin eski dar yolu takip etmeleri gerekiyor. Ama buradan geçen arabaların çoğu, yeni geniş yolu ana yol zannedip bu yöne sapıyorlar.
Birkaç ay önce, bu yol ayrımında gün boyu nöbet tutan bir ihtiyar adam çıktı ortaya. Adamcağız kuvvetsiz ve zayıf bedenini koltuk değneklerine dayayarak yol ayrımında duruyor ve yanlış yola sapan otomobilleri değneği ile uyarıp onların yanlış yola girmelerini mani oluyor.
Geçenlerde, bir çok İsviçreli gibi dört dil konuşabilen bu ihtiyarla konuşma imkanım oldu. Dudaklarında mutlu bir gülümsemeyle bana; “Bir işe yaradığım için o kadar mutluyum ki.” dedi. “Bu sayede bir sürü dost edindim.”
Sonra, elini cebine atıp bir yığın kartpostal gösterdi bana. ABD’den, İsveç’ten, Brezilya’dan ve Japonya’dan bile kartpostallar vardı. Belli ki, bu yol ayrımında, dünyanın hemen her tarafından dostlar edinmişti.
Kendisi yardıma muhtaç gibi gözüken bu ihtiyar, o yol ayrımında, başkalarına yardım etmenin yolunu bulmuştu.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
HER ÇİÇEK KOKMAZ
Güzel bir öğle sonrası ailemle birlikte Taipei yamaçlarında geziniyordum. Yamaçlar çiçeklerle örtülüydü ve her tarafta gülen, gevezelik eden, resim çekenler vardı.
Küçük torunum hoplaya zıplaya önümüzde giderken birden geriye döndü, beni kolumdan çekti ve;
“Büyükbaba şurada ki çiçek neden korkmuyor?” diye sorarak bir açelya fundalığına işaret etti. Bir an çaresiz kaldım. Sonra;
“Ama öyle güzel ki, kokmasına hiç lüzum yok.” dedim.
Torunum pek ikna olmamıştı. Sanki bu durumu pek normal bulmuyormuş gibi;
“Her çiçek kokmalıdır.” diye itiraz etti.
Torunumun söylemiş olduğu bu söz, beni yol boyu olduğu gibi, evde de meşgul etti. Çocuğun bu arzusunu kötü karşılayabilir miydim? Kendimde sık sık bütün insanların mükemmel olmaları gerektiğini düşünüyordum.
O gün bahçede oturarak açelyalara, ayçiçeklerine ve manolyalara baktım. Hiç biri diğeri gibi değildi. “Bu varlıkların ilahi düzenidir.” diye düşündüm. İlkbahar’da şeftali çiçeklerimiz olur, nar çiçeği Mayıs’ta açar, aksırık otu ise soğuk mevsimde çiçeklenirdi. Ama insan erik ağacının yazın, kiraz ağacının ise kışın çiçek açmasını beklediğinde, hayal kırıklığına uğruyordu.
“İnsan da Allah’ın bir eseridir” diye düşündüm o gün. Bu yüzden, her ağaç gibi, her kişinin de özel nitelikleri vardı. Düşündüm ki, bir bitkinin özelliklerini tanıdığımız ölçüde onun büyümesine yardımcı olduğumuz gibi, insanlarla olan ilişkilerimizde onların özel yeteneklerini tanır ve kendilerine bu yeteneklerini geliştirmede yarımcı olursak, bunun ödülünü karşılıklı alırız.
Doğuştan atlet olan birisinden iyi müzik yapmasını veya genç bir müzikçiden bizlere bilimsel bir konferans vermesi beklenemez. Bu bir açelyanın kokmasını veya bir manolyanın çam ağacına benzemesini istemek gibi bir şeydir.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
“Kendisinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir.”
“Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet,
Değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayırabilmem için akıl ver.”
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
“Düşmanından nasıl mı intikam alırsın? En asil hayatı yaşayarak.”
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
“Bir insanı koşullar ulaştırmaz. Koşullar sadece onun kim olduğunu ortaya çıkarır.”
Comments