YENİLENEBİLİR ENERJİ ve BİYOÇEŞİTLİLİK
- Vicdan ALADAĞ
- 24 Şub
- 2 dakikada okunur
Küresel geçişte dengenin önemi
Küresel ölçekte yenilenebilir enerjiye geçiş süreci hızlanırken, bu dönüşümün biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri giderek daha fazla tartışılıyor. İsviçre’li araştırmacılar tarafından yayımlanan “RE-BD AR2024” raporu, enerji güvenliği, iklim değişikliğiyle mücadele ve biyolojik çeşitliliğin korunması arasında sürdürülebilir bir denge kurulması gerektiğini ortaya koyuyor. Raporda, yenilenebilir enerji projelerinin ekolojik dengeyi gözetirken enerji talebini karşılayacak şekilde planlanmasının önemine dikkat çekiliyor.
İklim değişikliği, biyolojik çeşitliliği tehdit eden başlıca faktörlerden biri olarak öne çıkarken, sağlıklı ekosistemler de iklim değişikliğiyle mücadelede kilit bir rol üstleniyor. Bu karşılıklı bağımlılık, enerji geçişinin yalnızca teknik bir dönüşüm olmadığını, aynı zamanda çevresel ve toplumsal etkileri olan karmaşık bir süreç olduğunu gösteriyor. Raporda, bu süreçte özellikle yerel toplulukların projelere dahil edilmesinin hem enerji altyapısının genişlemesini hızlandırabileceği hem de biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkı sağlayabileceği belirtiliyor.
Yenilenebilir enerji projelerinin doğal alanlarda uygulanması sırasında çevresel etkilerin en aza indirilmesi gerektiğini vurgulayan rapor, bu tür projelerin ekolojik bütünlüğü zedelemek yerine, mümkün olduğunca pozitif bir etki yaratmasının hedeflenmesi gerektiğini savunuyor. Doğal alanlarda inşa edilecek enerji altyapısının, mevcut yolları ve bozulmuş arazileri kullanarak yeni inşaat faaliyetlerinden kaynaklanabilecek zararların azaltılabileceği ifade ediliyor.
Raporda ayrıca, yenilenebilir enerji altyapısının genişletilmesinde uluslararası işbirliğinin ve koordinasyonun önemine dikkat çekiliyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde geliştirilecek politikalarla enerji geçişinin yalnızca karbon emisyonlarını azaltmakla kalmayıp, biyolojik çeşitlilik için bir kazanç haline getirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Rapor, karar alma süreçlerinde demokratik katılımın artırılması gerektiğine vurgu yaparken, yerel toplulukların bilgi ve deneyimlerinin projelere entegre edilmesi, hem enerji projelerinin kabul edilmesini kolaylaştıracak hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasını hızlandıracak.
Güneş enerjisi tesislerinde böcek popülasyonları yeniden
canlanıyor
ABD’de yapılan bir araştırma, güneş enerjisi santrallerinde yerel otlar ve çiçekler kullanılarak oluşturulan habitatların böcek popülasyonlarını önemli ölçüde artırdığını ortaya koydu.
Küresel böcek biyoçeşitliliği, habitat kaybı, pestisitler ve iklim değişikliği gibi faktörler nedeniyle azalmaya devam ediyor. Ancak, yenilenebilir enerji projelerinde akıllı arazi kullanımıyla habitatların yeniden canlandırılması, bu düşüşün etkilerini tersine çevirebilecek bir çözüm olarak görülüyor.
Amerika da beş yıl süren çalışmada, bitki örtüsünün yapısı ve böcek topluluklarının bu yeni yaşam alanlarına tepkisi incelendi. Araştırma kapsamında, bozulmuş araziler üzerine kurulan güneş enerjisi tesisleri, yerel otlar ve çiçekli bitkilerle restore edildi. Çalışmanın sonunda, böcek popülasyonlarında ve biyolojik çeşitlilikte kayda değer bir artış gözlemlendi. Bal arıları, kelebekler, güveler ve tarımsal açıdan faydalı diğer böceklerin çeşitliliği ile sayılarının önemli ölçüde arttığı raporlandı. Örneğin, yerli arı popülasyonu 20 kat artarken, toplam böcek bolluğu üç katına çıktı.
Güneş enerjisi, yalnızca karbonsuzlaştırma hedeflerine katkı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda tarım alanlarının üretkenliğini artırarak ekolojik ve ekonomik faydalar sunuyor. Araştırmacılar, güneş çiftliklerindeki böcek polinatörlerinin(bitkiler arasında polen transferini sağlayan böcekler), çevredeki tarım alanlarına da fayda sağladığını ve örneğin soya fasulyesi çiçeklerinde tozlaşmayı artırdığını belirtti. Bu çalışma, habitat dostu güneş enerjisinin böcek popülasyonlarını korumada ve tarım alanlarında tozlaşma hizmetlerini iyileştirmede etkili bir yöntem olduğunu gösteriyor. Uygun şekilde konumlandırılan güneş enerjisi tesisleri, biyolojik çeşitlilik kayıplarını telafi edebilecek ve enerji ile çevre sorunlarına çözüm sunabilecektir.
Araştırma sonuçları, habitat dostu güneş enerjisinin iki temel avantajını ön plana çıkarıyor. Birincisi, biyolojik çeşitliliği destekleyerek doğal alanların kaybını telafi edebilmesi. İkincisi ise tarım alanlarının güneş enerjisi projelerine dönüştürülmesiyle ortaya çıkabilecek arazi kullanım çatışmalarını azaltabilmesi. Özellikle marjinal tarım arazilerinin (tarımsal üretim için ideal olmayan araziler) bu şekilde değerlendirilmesi, hem birinci sınıf tarım arazilerinin korunmasını hem de üretkenliğin artmasını sağlayabilir.
コメント