Türkiye’de öğrenci olmak!
- Hamza Dalgıç
- 28 Mar
- 4 dakikada okunur
“Öğrencilerin iradesini selamlıyoruz”
“YAŞAMANIN DIŞINDA” erişime açıldı
Yönetmenliğini Lüleburgazlı genç yönetmen Engin Deniz Atlı’nın henüz kendisi de öğrenciyken 2023 yılında yaptığı ve Türkiye’de öğrenci olmanın nasıl bir şey olduğunun anlatıldığı “Yaşamanın Dışında” isimli belgesel filmin tamamı ücretsiz olarak yayınlandı.



Yönetmenliğini Lüleburgazlı genç yönetmen Engin Deniz Atlı’nın yaptığı “Yaşamanın Dışında” belgesel filmi YouTube platformu üzerinden Engin Deniz Atlı’nın şahsi kanalında yayınlandı.
Yakın zamanda “Trakyalı Amazonlar” belgesel filmi ile adından sıkça söz ettirmiş olan Engin Deniz Atlı, tamamını ücretsiz olarak yayınladığı “Yaşamanın Dışında” belgesel filmi ile Türkiye’de öğrencilerin yaşadığı ekonomik, sosyal ve toplumsal açıdan çektiği zorlukları anlattı.
Henüz Engin Deniz Atlı’nın öğrencilik yıllarında, 2023 senesinde çekimleri yapılan filmde, akademisyen Doç. Dr. Hakan Koçak da mevcut durumu ele aldı.
Filmde Koçak, öğrencilerin gençlik “aurasından” çıktığını ve artık ağır sömürü ilişkilerine maruz kalan bir kesim olduklarını anlattı.
Belgesel film içerisinde konuşan öğrenciler ise, mevcut kira fiyatları ve geçim zorluklarına dikkat çekerken, ucu ucuna ayı çıkarmak için girdikleri işlerde gördükleri baskılar ve kendilerine uygulanan mobbingin altını çizdiler.
Günümüzde öğrencilerin çektiği zorlukları anlatmayı hedefleyen belgesel film, izleyenler tarafından büyük beğeni topladı.
“ESNEK VE GÜVENCESİZ İŞ GÜCÜ İHTİYACI”
Akademisyen Doç. Dr. Hakan Koçak; “Günümüzde üniversite öğrencileri eskiden farklı olarak büyük bölümü çalışıyor. Bir anlamda “işçi öğrenci” diyebileceğimiz bir figür yaygınlık kazanmış durumda. Benim öğrenci olduğum 90’lı yıllarda durum daha farklıydı. O zamanlarda ben çalışarak okuyan birisi olarak görece daha azınlık içerisindeydim ama şimdi büyük ölçüde çalışan, çalışmak durumunda olan öğrenciler var.
Tabii o zamana göre üniversite sayısı çok fazla arttı, 2000’li yıllarda da üniversite öğrencisi sayısında bir tırmanış yaşandı. 2 yönü var bunun görebildiğim kadarıyla. Bir tanesi; bu yıllar aynı zamanda hizmet sektörlerinin çok geliştiği, metropollerin ve kentleşmenin çok geliştiği, bununla bağlı olarak hizmet sektörlerinin, özellikle bazı alt sektörlerin çok geliştiği ve buralarda çok esnek ve güvencesiz bir emek gücüne ihtiyacın arttığı iş gücü piyasasında bir genişleme söz konusu” dedi.
“BU SİSTEM VASIFSIZ YA DA YARI VASIFLI İŞ GÜCÜ DOĞURUYOR”
Sözlerine devam eden Koçak; “Buralarda genç emeği, öğrenci emeği bir güvencesiz esnek emek biçimi olarak çok işlevsel. Yani kuryelik, çağrı merkezleri, zincir mağazalarda tezgahtarlık gibi bir takım işlerde bu tür firmaların ihtiyaç duyduğu kolayca temin edilebilir ve kolayca işten çıkarılabilir, görece daha düşük ücretlerle çalıştırılabilir esnek bir iş gücü ihtiyacı vardı.
Aslında bu üniversite öğrencisi sayısının artması ve metropollere, kentlere yığılmış olan kitle, bu hizmet sektörünün talep ettiği ucuz ve güvencesiz iş gücünü temin ediyor, o an için…
Ama devamı için de önemli bir husus var; artan üniversiteli sayısı ile birlikte aslında sistemin vasıfsız ya da yarı vasıflı diyebileceğimiz bir iş gücü yarattığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
“AİLELERİN DAHA AĞIR YÜKLER TAŞIMASI GEREKİYOR”
Piyasa dinamiklerinin iş gücü piyasalarını da etkilediğini belirten Koçak; “Yani profesyonel meslek gruplarında; mimarlık, mühendislik, avukatlık gibi genel olarak “beyaz yaka” denen meslek gruplarında müthiş bir ucuz iş gücü havuzu oluştu. Yani talepten daha fazla arz oluşmuş oldu. Bu da iş gücünün ucuzlaması demek tabii ki. Kapitalizmin her zaman işleyen piyasa dinamikleri iş gücü piyasalarında da işliyor.
Talepten daha fazla arz şirketlerin ücretleri genel olarak emek gücü maliyetlerini düşürmesi için çok işlevsel. Geçmişte hiç olmadığı kadar yüksek fiyatlı kiralar var kentte. Geçmişe göre kentte geçim koşulları çok daha zorlaşmış durumda.
Ailelerin daha ağır bir yük taşıması gerekiyor. Dolayısı ile emekçi ailelerin bu yükü taşıması mümkün değil. Bu yüzden de üniversitelilerin önemli bir kısmı bu yükün tamamını veya bir kısmını kendileri üstlenmek durumunda kaldı.
Bu anlamda belki bir tür “erken proleterleşme” yaşadılar. Eskiden üniversite bir tür ara kesitti, dolayısı ile genellikle sol literatür içinde de, işçi sınıfı içerisinde de sayılmayan bir tür “küçük burjuva” ya da özerk bir kategori gibi düşündürdü. Oysa şimdi aslında bir tür “erken proleterleşme” yani meta ilişkileri içine erken girme, emek gücü satmak konusunda erken bir arayış içine girmek durumunda kalan gençler var çünkü kent içerisinde konut ihtiyaçlarını karşılamak durumundalar.
Tüm bunlar birbiri ile paralel, iç içe durumlar. Hepsi bir sebep sonuç ilişkisi içerisinde. O yüzden de geçmişteki o “aurayı” yani “gençlik, özgür, geleceğin aydını” gençlik imgesinden çok, toplumun görece daha ağır sömürü ilişkilerine maruz kalan bir kesimi diye tarif etmek mümkün” açıklamalarında bulundu.
“HİÇBİR İŞTE SİGORTA GARANTİMİZ YOK”
Belgesel filme düşüncelerine yer verilen Marmara Üniversitesi öğrencisi Ronahi Pulgat da öğrencilerin çektiği sıkıntılara değindi.
O dönem için olması gerekenin çok alt fiyatlarına çalıştığını belirten Marmara Üniversitesi öğrencisi Ronahi Pulgat; “Sigortasız çalışıyorum ben. Zaten hiçbir işte sigorta garantimiz yok, vermiyorlar. Yemek ücretimiz yok. Günlük 350 TL’ye çalışıyorum ve yemeği de kendi paramdan veriyorum. Zaten çok fazla mobbinge maruz kalıyoruz.
Bundan önce otelde çalışıyordum ve bizim üstümüzde olan, sigortalı diyebileceğimiz “kadrolu” çalışanların mobbing baskısı vardı üstümüzde. Hep bir baskı, hep aşağılama, hep ağır işleri bizim yapmamız…
Şu anda da aynı şekilde gidiyor. Devamlı çalışan insanların ya da patronların bize bir baskısı her zaman oluyor” ifadelerine yer verdi.
“19 YAŞIMDAN BERİ SÜREKLİ İŞ DEĞİŞTİREREK ÇALIŞIYORUM”
Beykoz Üniversitesi öğrencisi Esma Kara da belgeselde yer alırken, çalışan öğrencilerin durumlarını ele aldı.
Az ücrete çalıştığı için ne kadar çalışırsa çalışsın ay sonunu getiremediğini belirten Kara; “Çalıştığım yerin belli bir kapanış saati yok. Müşteri yoğunluğuna göre kapatıyoruz. O yüzden 8-9 bazen de 10 saat çalışıyoruz. Haftalık 5-6 gün çalışıyorum ve eğer çalışmazsam kiramı, faturamı ödeyemiyorum maalesef.
19 yaşımdan beri sürekli çalışıyorum iş değiştirerek. Geçimimi zar zor sağlıyorum. Gerçekten çalıştığımla ancak kira ve faturalarımı ödüyorum. Bilemedin belki haftada bir ya da iki kere ya da nadir olarak iş çıkışlarımda arkadaşlarımla oturuyorum” açıklamalarına yer verdi.
KİRADA FAHİŞ ZAMLAR
Kira sözleşmelerinde ev sahiplerinin sürekli gereğinden fazla zam yaptığını belirten Esma Kara; “İş çıkışı dediğim gece geç saatler ve onda da yarım saat birlikte yürümek gibi bir şey olabiliyor maksimum. Biz evimizde üç öğrenci kalıyoruz ve üçümüz de okuyoruz. Üçümüz de çalışıyoruz ve gerçekten ucu ucuna yetiştirebiliyoruz.
Bazen “Esma ben sana aybaşında atsam faturayı, sen şu an versen” gibi durumlar oluyor. Hepimiz ucu ucuna yetiştiriyoruz. Ben yaklaşık iki yıldır buradayım. İlk çıktığımda nispeten uygun bir fiyata eve çıktım. Ondan sonra ev sahibim evi sattı ve ben yeni ev sahibimle kiranın iki katına anlaşmak zorunda kaldım.
Çünkü evden çıksam çok daha pahalı, taşınma masrafını karşılayacak para da bulamam. Eve girerken ilk başta üç kira parası ödememizi istiyorlar. Bunun altından kalkamayacağımız için mecburen iki katı kirayı kabul etmek zorunda kaldık.
Yine aynı şekilde altı ay sonra kira sözleşmem yenilenecek ve yüzde 25 oranı ile değil, iki katı oranı ile kira almak isteyecek ev sahibim. Almazsa da bizi evden çıkarmayı düşünüyor” diyerek sözlerini noktaladı.
Belgesel filminin devamında konuşan öğrencilerin de benzer şeyleri söylemesi, öğrencilerin günümüzde ekonomik, sosyal ve toplumsal alanlarda çektiği zorlukları gözler önüne serdi.
Hozzászólások