top of page

TÜKENİYORUZ

Son yıllarda her söze "Ben" diye başlayanlar çoğalır oldu. Son hızla insanoğlu "Biz" olmaktan maalesef uzaklaşıyor. Yalnızlık, mutsuzluk, umutsuzluk, sürekli bir kaygı halini almış durumda. Anlaşılmamak, anlatamamak, sevgisizlik, seviyesizlik, yorgunluk, tedirgin zamanlar, korkular benliğimizi kaplamış durumda. Herkesin konuştuğu ama kimsenin kimseyi dinlemediği bir zaman dilimindeyiz. Gerçek hayatta hali hatırı sorulmayanlar, derdi olduğunda kapısı açılmayanlar, bayramlarda, seyranlarda, doğum günlerinde tek başına kalanlar, telefonları çalmayanlar, hatırları bilinmeyenler, hatırlanmayanlar, sosyal medyadan medet umar hale geldiler. Bu insanlar sadece ev kadınları, esnaf, işçi, memur, öğrenci, işsiz, ihtiyar, genç, kadın, çocuk, köylü değil, yazarı, çizeri, oyuncusu, okumuşu herkes sosyal medyaya bel bağlamış durumda.

Herkes bir parça görülsün, bir parça alkışlansın, ilgi çeksin, yalnızlığına, çaresizliğine, derdine ortak olunsun istiyor. Çünkü her insan övülmek ister. Her insan yaptıkları değer görsün, konuşulsun, sevilsin ister. Sosyal bir varlık olan insan, kimsesizlik denilen çaresizlik ile bir sınavdan geçiyor.

Daha doğrusu bu olaylardan geçemeyen çok! Bu arsız dönemin kodlarını çözenler rahat. Tek başına olmayı dert edinmiyorlar. Bir şekilde kendilerini oyalamanın, yaralarını sarmanın, bozulmadan, çürümeden, kokmadan durmayı ve geleceğe ufak da olsa umutla bakmayı becerebiliyorlar. Fakat büyük bir kesim var ki, işte bunlar üzücü bir kitleyi oluşturuyor. Kadını erkeği, okumuşu, cahili fark etmiyor. Sırf alkışlanmak adına, sırf değer görmek, ilgi çekmek, beğenilmek adına, insanlık denilen çıtayı her geçen gün biraz daha aşağıya indiriyorlar. Karı koca kavgalarını sayfalarına taşıyanlar, sağlık konusunda en ufak bir ayrıntıyı şikâyet edenler, bol bol küfür edenler, kişi mahremiyetine özen göstermeyenler. Boy boy fotoğraflar paylaşıp "Nasılım canım?" diye soranlar, hastalıklarını, hastane odalarını, şırınga ve pansuman görüntülerine yorum isteyenler. Sayfalarında şiirleriyle, yazılarıyla, resimleriyle boy gösterip, gereken ilgiyi göremeyince de küsenler, darılanlar. Hepsinin derdi aynı "Beni Görün! “Elbette onları görüyoruz. Âmâ onların nasıl kendilerini böyle rezil rüsva ettikleri üzülerek görüyoruz. İnanın üç günlük Dünya, bu kadar çaresizlik içinde kalmaya değmez. Adına ne derseniz deyin, bunun adı kendini yitirmektir. Vicdanlarının sesini dinleyenlere, dik duranlara, kendilerini üç beş beğeniye ve gereksiz övgüye satmayanlara alkışlarımızı sunarız. Fikir kötüyse, aynalar da yalan söyler. Son model cep telefonu sahibi olmanın marifet sayıldığı toplumlarda, iki kelimeyi yan yana getirip de konuşacak insan sayısı azalıyor. Öyle ki, kendisi aptal, telefonu akıllı bireylerle yaşamak zorundayız. İnsanlar aynı düşünmez. İnsanlar aynı yaşamaz.

İnsanlar aynı giyinmez, yemez, yürümez, sevinip ağlamaz. Elbette ayrılıklar olur. Elbette anlaşmazlıklar olur. Elbette sorunlar, sıkıntılar yaşanılır. Ama oturup, konuşmak, anlamak ve anlaşılmak yerine her defasında bir dayak, bir işkence, bir ölüm, bir katliam ya da bir zulüm haberiyle karşılaşıyoruz. Neden?

Çünkü düşünen, soran, sorgulayan, araştıran, içinde bir parça sevgi ve vicdan taşıyan insanları tüketeli çok oldu. Geçenlerde bir baba ile çocuğunun konuşmalarına kulak misafir oldum. Baba oğluna "Bu dünyada kurt olacaksın. Kuzu olursan seni yerler." diyordu. Sanırım toplumsal çürüme de tam bu sözlerde yatıyor. Çocuklarımıza kurt olmayı öğütleyen kuzuların çaresizliği bizi bitiriyor. Dünyamız, zavallı sokak hayvanlarına eziyet ederek, sevdikleri kadınları döverek, kendi gibi olmayanlara saldırarak, ağacı keserek, çiçeği kopararak, yere tükürerek var olmaya çalışan garip insanlarla doldu. Çocuklara sevmeyi ve sevilmeyi öğretmeden bu bataklıktan çıkmamız mümkün değil. Vicdanı ve sevgiyi bilmeyen her çocuk toplumun bağrına saplanmış bir hançerdir. Cep telefonları sevmeyi bilmez. Telefon tuşlarına değil, çocukların düşlerine dokunmalı.


13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page