top of page

Sonbaharın fısıldadıkları…

Nazlı Işık Tan yazdı...

ree

Sokaklar sonbaharın renkleriyle dolup taşmış durumda. Ağaçlar altın sarısı, kahverengi, bordo, turuncu, kızıl… Yapraklar rüzgârla dans edip yavaşça toprağa düşüyor. Sonbahar bana bir bitişten çok, başka bir güzel dönemin habercisi gibi geliyor. Her düşen yaprak, çocukluğumdan kalan bir anıyı fısıldıyor sanki.

Babaannemin peçkada pişirirdiği kabağın tadı hala damağımda. Mutfağın içini tatlı bir koku sarardı; ben ise sabırsız sabırsız bekler, kabakların tadını düşlerdim. Sonbaharın diğer lezzeti ise, annemin ya da babamın haşladığı kuru mısırlar olurdu. Tencereden çıkan sıcak mısırlar, ellerimizi yaksa da içimizi ısıtır, kahkahalar eşliğinde bazen de biraz kuru üzümle yenirdi.

O zamanlar, yaprakları toplar, cıvıl cıvıl bir renk tablosu oluştururdum. Sarı, turuncu, kırmızı… Hepsini biriktirir, küçük yığınlar yapar, sonra yeniden rüzgârın dansına bırakırdım. İşte sonbaharın bana çağrıştırdığı his, tam da bu: Düşen yaprakların arasında bir başka güzelliği yakalamak, yaşamın renklerini biriktirmek…

Şimdi  sonbaharı doyasıya yaşarken, o günleri hatırlıyor, yavaş yavaş gülümseyerek derin bir nefes alıyorum. Sonbahar bana hüzün değil, hafif bir melodi gibi geliyor; geçmişin tatlı hatıralarını, kabakların ve mısırların kokusunu, renkli yaprakların oyununu getiriyor.

Ve işte o anlarda, kendimi bir çocuk gibi hissediyorum: Ellerimle yaprakları toplarken, tadına doyamadığım kabakları hayal ederken ve sıcak mısırları üfleyip yerken… Sonbahar bana, zamanın yavaşladığını, yaşamın küçük mutluluklarla dolu olduğunu hatırlatıyor. Her yaprak, her renk ve her tatlı anı bana yaşamın güzelliğini fısıldıyor.

 

Yorumlar


bottom of page