top of page

SERÇELERİN SÜVARİSİ 

Yazarın fotoğrafı: Ahmet GüdücüoğluAhmet Güdücüoğlu

Sümeyra Çakır, müzik yaşamına, Dostlar Korosu'nun 1975 yılındaki kuruluş süreciyle birlikte adım atmış olan ve Ruhi Su'nun yetiştirdiği en önemli müzisyenlerdendi. 1946 Edirne doğumlu olan sanatçı, İTÜ Maçka Mimarlık Fakültesi’nden 1969‘da mezun oldu. Üniversiteye devam ederken, aynı zamanda 1966 yılında başladığı İstanbul Belediye Konservatuvarı Klasik Batı Müziği Şan Bölümü’nde 1977 yılına kadar eğitim gördü. Sümeyra Çakır (25 Mayıs 1946, Edirne - 5 Şubat 1990, Frankfurt)

“İlkokuldan beri gerçekleştirilememiş müzik tahsili yapma rüyamı, ancak üniversitede öğrenci olduğum sırada Konservatuvar’ın akşam bölümüne girerek, biraz geç kalmış da olsa,yakalamaya çalışıyordum. Tam o sırada Ruhi Su’yu duydum. “Bebek Türküsü”nü söylüyordu. Soluksuz kaldım. Bu hayranı olduğum Alman romantikleri Schumann, Schubert ve Brahms değildi. Onları söyleyen seslere de hiç benzemiyordu.

Fakat onlar kadar güzel, hatta onlardan daha çok insan ve toprak kokusuyla yüklüydü. O günden sonra ben de hep türkü söylemeye başladım.”

Ruhi Su ile ilk kez 1971’de tanışan ve kendi deyimiyle, “İnsan ve toprak kokusuyla dolu” sesinden etkilenen Çakır, o tarihten itibaren türkülere yöneldi. 1975 yılında Ruhi Su ile birlikte Dostlar Korosu’nu kuran Sümeyra Çakır’ın Ruhi Su ile 1977’de yaptıkları  “El Kapıları” ve “Sabahın Sahibi Var” albümleri ve birlikte verdikleri Pir Sultan Abdal, Köroğlu ve Türküler konserleri yurtiçinde büyük yankı uyandırdı.

Dostlar korosunda Ruhi Su ile birlikte yaşadığı deneyimin ardından, bu memleketin yetiştirdiği en önemli müzisyenler arasında yerini almıştı. Sesi, çalışma disiplini ve yaklaşımıyla pek çok müzisyenden ayrışıyordu. Geleneksel müziğe bir kültürel renk olarak bakmaktan ziyade, halkın kendi yaşamını ifade etmesinin tarihi olarak da yaklaşan bir perspektifi paylaşıyordu. 1990 yılında yitirdiğimiz Sümeyra, yalnızca bu toprakların yetiştirdiği en önemli müzisyenlerden değil, aydınlık bir gelecek yaratma mücadelesinin de bir neferi, değerli bir sanatçısıydı.

 Sümeyra Çakır‘ın 44 yıllık yaşamı bir müzik mücadelesi tarihi idi. "Ruhi Su‘nun Ses Kızı"nı bugün Türkiye‘de genç kuşak pek tanımasa da 1970-1990 dönemine tanıklık eden kuşak için Sümeyra Çakır yeri doldurulamaz bir ses olarak hatırlanır. Ne var ki, 12 Eylül onu da pek çok sanatçı ve entelektüel gibi memleketinden ayrı düşürür. 

Halk müziği yorumcusu Sümeyra Çakır’ın sürgünde sona eren hikâyesi ilk defa Türkiye‘de sahnelendi. “Serçelerin Süvarisi” adlı oyun, Türkiye prömiyerini Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Beğenerek izlediğim oyunda Sümeyra Çakır’ın muhteşem sesiyle dinlediğimiz türküler çok etkileyiciydi.

Yaklaşık 30 yıl önce Frankfurt'ta Türkiye‘den göç etmiş üç tiyatrocunun kurmuş olduğu Güneş Theater, Sümeyra Çakır’ın sürgünde geçen yaşamını konu alan "Serçelerin Süvarisi"ni sahneledi. Bu sayede Sümeyra‘yı hâlihazırda tanıyan kitle, sanatçıyla uzun bir aradan sonra, üstelik kendi memleketinde yeniden buluştu. Genç kuşak dinleyiciler ise Türkiye‘nin Mercedes Sosa‘sıyla belki ilk kez tanışacak.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Opmerkingen


bottom of page