ORMANLAR MI YOKSA GELECEĞİMİZ Mİ YOK EDİLİYOR?
(2B’ den EK Madde 16’ ya) (1)
Değerli meslektaşım Yücel ÇAĞLAR’ın çalışmasından da yararlandığım ormancılık mesleğinin uygulamalarında karşılaşılan zorlukların ve yanlışlıkların irdelendiği bu yazıyı tüm meslektaşlarıma ve ilgilenen doğa severlerin bilgisine sunuyorum.
Bu günlerde herkes yanan orman alanlarından bahisle “yanan yerlere yenisi gelebilir veya getirilebilir” diyor. Bu görüşe bazı ekologlarda katılıyor. Ancak bu güne kadar yitirilen canların yerine getirilen canlar bambaşka bir can olmuş eskisinin aynı olmamıştır. Yanan bir alan üzerindeki ağaç, ağaççık, otsu bitkiler, yabanıl yaşam yok edilse bile orası hala “ canlıdır”. Dolayısı ile 6831 sayılı Orman Kanunu’na 2018 yılında getirilen Ek Madde 16’yla yapılanlarla yitirilen “canların” yerine başkaca “ canların” getirilmesi kesinlikle söz konusu değildir.
2B arazisi, orman niteliğinde olmayan alanlara denmekte olup, arsa ve bölgenin kişiye ait olup orman haricinde bulunmaktadır. 2B ismi ise orman yasalarının 2. maddesi ve B fıkrası olduğundan dolayıdır. Kadastro vasıtasıyla orman sınırlarından çıkarılan 2B arazileri kazanımı geri olmayan arazi durumunda olmaları sebebiyle önemsiz görülür. Türkiye’de yaklaşık olarak 473 bin hektardan fazla 2B arazisi yer almaktadır.
Her ne kadar önemsiz gibi görülse de bunların üzerine elektrik, su, doğal gaz tarzında çok sayıda alt yapı inşa edilmiş olup yapılmaya da devam edilmektedir. Dağlık alanlarda olmamakla beraber arazilerin çoğu İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerdedir. Ek olarak arazilerin üstünde zeytinlikler, narenciyeler, farklı meyve ve sebzeler gibi farklı bölgeler ve otlak yerlerinden meydana gelmektedir.
Bunun yanı sıra 2B arazileri satışı 2009 senesine kadar yasaklanmıştır. 2009 ardından ise satışlarına yeniden onay verilmiştir. 2011 senesinde konuyla alakalı hak sahibi olabilecekleri yürürlük tanınmıştır. Arazi işlemleri zamanında gerçekleştirilmez, belgelendirilmezse devlet el koymaktadır. Ayrıca 2011 öncesinde satın alan bireyler de bedelini gerekli yerlere ödediğine ilişkin belgeyle müracaat etmelidir. Herhangi dava konusu olmayan 2B arazilerine hak sahibi olabilmektedir. Yasa meydana getirilirken 6 ay içinde başvurmaları halinde hak sahibi olunabilmektedir.
Ancak Ek Madde 16 ile yapılan düzenlemeyle “2B’den daha yıkıcı bir uygulamayı” gündeme getirmiştir. Kimileri 2B ile “orman sınırları dışına çıkarılan” yerlerin genişliğinin azlığından hareketle Ek madde 16’nın bu denli büyütülmemesi gerektiğini düşünebilir. Ancak böyle düşünenlerin aklına şaşmamak ve olup bitenleri kavramaktan yoksun olduklarını düşünmemek mümkün değildir.
Siyasal ortaklık iktidarının içinde bulunduğu durumu en iyi yansıtacak deyimlerden birisi “kasap et, koyun can derdinde” olsa gerek. Baksanıza ekonomik görünümlü bunalım artık öyle boyutlar kazandı ki, uzun yıllardır yaşadığı tüm sıkıntılara karşın “üzerine ölü toprağı serilmişçesine” tepkisiz kalan çiftçilerimiz bile seslerini çıkarmaya başladı. Onlar da “bıçağın kemiklerine dayandığını” duyumsuyorlar artık. Bu nedenlerle siyasal ortaklık iktidarı parasal kaynak bulmak için akla gelmedik çabalara giriyor. İşte bu aşamada “eleştirel olmayan, verili ilişkilerin devamlılığı için bilgi üreten, bu anlamda egemen işleyişin devamlılığını sağlayan sermayenin organik aydınları” olan “lehimci mühendisler” yine devreye giriyor: Kamuda “su başları tutturulan”
yandaş yöneticiler, akılları yettiğince bu çabalara katkıda bulunmak için didiniyor.
Bulabildikleriyse Prokrustes söylencesinde* olduğu gibi yıkımlara yol açabilecek “çözümler”…Ya akılları buna yetiyor ya da o denli kötücüller ki, akıllarına başka türlüsü hiç gelmiyor… Sözgelimi, hem başta doğal süreç, ortam ve varlıklar olmak üzere kamusal olan ne varsa satıyor, kiralıyor ve devrediyor hem de gerektiğinde olup bitenlerini gerçekleri saptırmaya kalkışıyor. Peki bir yararı oluyor mu? Durum ortada. Ne yazık ki bu süreç tüm acı ve kaygı verici boyutlarıyla ormancılığımızda da yaşanıyor. Ek Madde 16’yla yapılan uygulamaların böyle bir bütünsellik içinde değerlendirilmesini gereklidir.
Gerçekten de…
eğer orman kadastrosu çalışmaları sırasında teknik (!) bir yanlışlık yapılmamışsa, daha önce hukuksal olarak “orman” sayılmış yerlerin “orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmemesi”, her şeyden önce ekolojik olarak anlamlı bir değerlendirme değildir ! Çok daha önemlisi, amacı ne olursa olsun, bu yaklaşım özellikle “devlet ormanı” sayılan tüm yerler ile buralardaki tüm ekosistemlerin varlığı yönünden büyük tehdittir !
Bu değerlendirmeyi, sayıları ne yazık ki giderek azalan aklı başında, namuslu ve yiğit çoğu Orman Mühendisi de yapıyor.
1961 Anayasasının 131. Maddesine Öte yandan, söz konusu yaklaşımın kapısı gerçekte 1961 Anayasası 1970 yılında çıkarılan 1255 sayılı yasayla değiştirilirken aralanmıştı. 1982 Anayasasıyla ardına değin açıldı. Bilmeyenler ya da unutanlar için kısaca hatırlatalım.
1970 Yılında Getirilen Fıkra | 1982 Anayasasının 169 ile 170. Maddelerinde Yer Verilen İlgili Fıkra |
“Anayasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan topraklarla şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir daraltma yapılamaz.” | “Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.” |
Bu Antik Yunan söylencesine göre Tanrı Poseidon’un oğlu dev Prokrustes, konuk ettiklerini yatağa sığdırmak için boyların ya kısaltır ya da çekip uzatırmış.
Yapılan uygulamalar ile ilgili olarak, değerli “orman kadastrocusu” orman mühendislerinin anlattıkları, deyim yerindeyse “tüyleri diken diken ” eden cinstendi.
12 Eylül Anayasa taslağı tartışmaya (?) açıldığı günlerden bu yana her fırsatta ,izah edilmeğe çalışıldığı üzere;
1982 Anayasasında yer verilen
“Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler(in)…” de
hukuksal olarak “orman” sayılmaması “2B”den çok daha büyük yıkımlara yol açabilir !
Ne yazık ki bu durum gerektiğince anlatılamadı. Siyasal ortaklık iktidarıysa, hükümet olur olmaz “2B arazilerini” satıp “25 milyar dolar” gelir sağlamak dışında başka bir şeyi gözü görmediği için olsa gerek, bu düzenlemeyi de yaşama geçirmeye hiç kalkışmadı. Ancak, Anayasayı değiştirmeye bile kalkışmış ama “2B arazilerini” gönlünce satamayınca ve ekonomi alanında “deniz bitip” batma belirtileri gündeme gelince “eski defterleri karıştırmaya” başladı. Bu süreçte akıl edebildiği “çözümlerden” birisi devlet ormancılığı düzenindeki varlıkları paraya dönüştürmek oldu. Önce 2012 yılında Anayasaya aykırı 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’u çıkardı. Temel amaç yine öncelikle “2B arazilerini” satmaktı. Bir yandan bu arazileri satarken bir yandan da yaklaşık 200 bin hektar yeni “2B arazisi” üretti. Nasıl olsa “2B uygulaması” en duyarlı kamuoyunun bile gündeminden çıkmıştı. Ne var ki siyasal ortaklık iktidarına o da yetmedi. Bu kez yasadaki “orman olarak dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler(i)” değerlendirmeye kalkıştı. 2018 yılında 6831 sayılı yasaya getirilen Ek Madde 16, temelde, bu türden kalkışmalarının ürünüdür. Hemen uygulamaya başladı. Başladı başlamasına da nasıl başladı? Ancak, açıklamalara geçmeden önce, deyim yerindeyse “üzerine basa basa” şunu söylemeliyiz: Ek Madde 16’yı kimlerin “akıl ettiğini” bilmiyoruz. Bilinen bir şey varsa, böyle bir düzenlemeyi “akıl edenlerin”
-ormancılığımızın, “devlet ormanı” sayılan yerler ile buralardaki tüm ekosistemlerin, dolayısıyla ülkemizin dostları olmadığı,
-işgal edilmiş “devlet ormanı” sayılan yerleri de kendi anlayışına göre hukuksallaştırıp paraya dönüştürmeyi amaçladıklarıdır!
Comments