Lüleburgaz’a bağlı Ceylanköy’de 1926 yılında Doksanüç muhaciri bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mehmet Başaran, Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü (1943) ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü (1946) bitirdi. Öğretmenler olarak örgütlenmelerinin yolunu açan Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kurucuları arasında yer aldı. Gerçekçi ve toplumcu bir estetik anlayışla yapıtlar verdi. Doğanın içinde bulunma, doğayı gözlemleme, esin kaynaklarındandı. Özellikle de Edremit bölgesinde başöğretmen olarak çalıştığı dönem, yaratıcılığını besledi. Şiir ve öykülerinde, konu olarak genellikle köy yaşamının güçlük ve acılarını, çarpıcı görüntülerle dile getirdi. Köy insanının var olma savaşımını, iç dünyasını, duygularını, geleneklerini sergilerken düzene ilişkin bozuklukları da eleştirel olarak işledi.
"Görebildiğin kadar mavi
Sürebildiğin kadar toprakSarabildiğin kadar kadınBu dünyaGüvenebildiğin kadar dostDüşünebildiğin kadar güzelYaşayabildiğin kadarD ü n y a."
Mehmet Başaran, ilkokulun ilk üç sınıfını köyünde, üst yanını Uzunköprü Gazi Mahmut Okulu’nda okudu. Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü (1943), Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü (1946) bitirdi. Antalya-Aksu Köy Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliğine başladı. 1947’de tüm yüksek köy enstitülüler askere alındı, dönem sonunda çavuş çıkarılan 45 kişi arasında Başaran da vardı. Askerliği bitince Balıkesir-Edremit bölgesi gezici öğretmenliğine atandı. Daha sonra Gömeç İlkokulu’nda, Edremit Gazi İlkokulu’nda öğretmenlik yaptı. Bir süre İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Halk Eğitimi bölümünde Eflatun Cem Güney’le çalıştı. 27 Mayıs’tan sonra ortaöğretime atandı, Kartal ve Göztepe ortaokullarında Türkçe öğretmenliği yaptı. Şah Rıza Pehlevi Lisesi (50. Yıl Tahran Lisesi, 1973-1979) edebiyat öğretmeniyken emekliye ayrıldı.
Şiirlerinde Başaran, düzyazılarında M. Başaran, H. Meran, F. Deniz, F. Ceylan imzalarını da kullandı. İlk şiirleri Köy Enstitüleri Dergisi’nde yayımlandı (1945-1946). Başaran’ın toprak insanlarının (topraksızların, gurbetçilerin, ırgatların) özlemlerini, çilelerini içten ve yalın bir dille işleyen şiirleri büyük ilgi gördü. İlk kitabı Ahlat Ağacı (1953) o yılın en iyi şiir kitabı sayıldı. Daha sonra anı ve öykülerinde şiirsel bir dille, yaşadığı, çalıştığı yörelerin doğasını, insanını, yaşamını anlattı. Dokunulmazlığı olan, edebiyata pek yansımamış alanlara ilişkin belgesel romanlarıyla toplumcu gerçekçi tavrını sürdürdü.1950'li ve 1960'lı yıllarda güçlenen Köy Edebiyatı hareketinin şiirdeki önde gelen temsilcilerinden birisidir. İlk şiiri Köy Enstitüleri Dergisi'nde yer aldı. Adam Sanat, Gösteri, Kıyı, Varlık, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yeni Biçem, Yeni Ufuklar, Yücel gibi dergilerde şiirleri yayınlandı. Şiirlerinde direnme ve umut temalarını iç içe işledi.
Sennur Sezer’in Mehmet Başaran’a yazdığı mektup övgüye değer:
“Adın beni çocukluğumun Lüleburgaz’ına götürüyor. Tren istasyonuna. Elektriksiz, köy koşullarında, merkezdeki ortaokula 7 kilometrelik yolu at arabasıyla aşılan ama kirlenmemiş doğasıyla gerçekten ışıl ışıl bir Lüleburgaz’a. Yaşam koşullarını kapıdan uğrayarak saptamaya çalıştığım köy evlerine, iki metrelik turna balıklarına, metrelik sazanlı Ergene’ye. Bir umut gibi üreten devlet çiftliklerine, Türkgeldi’ye, Sarımsaklı’ya... Artık hiçbiri yok.Sevgili Başaran,
Öğretmenliğinden de çağdaş yazarları, yazdığında yaşamı tanıttın. Örnekse bir kitabının adı: ‘Aç Harmanı’. (Bugünlerde yeniden basıldı. Yeniden okudum, taptaze). Trakya’da yiyeceği kalmayan çiftçinin daha olgunlaşmamış ekinlerini bozması “artık arpa mı olur, biraz erişmiş buğday mı olur, alelacele bir harman” dövmesinin adıydı aç harmanı. Bu ad bana hep Güneydoğu’nun ‘frigini’ hatırlatırdı. Sütlü buğday kabuklarının kavlatılıp bulgura katılması gibi...Yazdıkların ince bir sızıyla da olsa direnç verir, “Kıyısında söğütler göveren bir nehir yatağına” döndürür içimi. Trakya’nın o kıvrak oyun havası ‘karşılama’nın coşkusunu şiirinle getiriverirsin: “İlk yazın ucu göründü /Harlayıverdi çiçek çimen/.../ Eriklerin bademlerin şavkı vurmuş havaya /Ortalığı tutmuş zeytin/ Gözlerim yeşile kesti/ Hey ne dünyaymış dünyamız /.../Yaşamak uğul uğuldu/ Kımıldıyordu yamaçlarda tarlalar /Tepemde gök /Çevrilmiş üstüme sayısız sevdalı göz”.” Mehmet Başaran adı birçok şeyi çağrıştırıyor. En çok da mücadele, Köy Enstitüleri, aydınlanma, sanat edebiyat, şiir, sevda sözcüklerini çağrıştırıyor, diyebiliriz. Mehmet Başaran’ın edebiyatçı kimliğiyle at başı giden mücadele insanı kimliğini de unutmamak gerekiyor. 1926 yılında Lüleburgaz Ceylanköy’de doğumundan sonsuzluğa uğurladığımız tarih olan 27 Haziran 2015 gününe kadar hep haklıdan ve halkından yana tavrını koydu ve ortaçağ karanlığına karşı savaşan birisi olarak kaldı.
Bedreddin ve Yunus’un da adını andığı, dedesini Pir Sultan kabul ettiği, yolunu ise Tonguç’un yolu olarak gösterdiği ‘Sorgucular’ adlı şiirinde doğumunu 17 Nisan olarak belirtiyor.
“Kimliğim mi? Türkiye dedimDoğumum mu? 17 NisanSorun beni Bedreddin’den Yunus’tanKaracaoğlan emmimdirDedem Pir SultanYolum Tonguç’un yolu
Sorgucular heyy sorgucularBilir misiniz Koca Seyit’iSırtında 210 okkalık mermiNeyi savunmuştu Çanakkale’deSorun beni Seyit’ten”1979’da bir eğitim emekçisi olarak emekli oldu, ama o aydınlanma mücadelesinden kendini emekli etmedi. Son dakikaya, gelecek güzel günlere ilişkin söyleyecek sözü oldu hep.
“Öğretmenim Hasan Ali Yücel”, “Tonguç Yolu”, “Sabahattin Eyüboğlu ve Köy Enstitüleri”, “Özgürleşme Eğilimleri Köy Enstitüleri” adlı yapıtları bir yanıyla ülkemizin eğitim tarihini de yazıyor. Onun yaşamı Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden (1943) başlayarak Hasanoğlan Köy Enstitüsü(1946) ve sonrası bir yanıyla eğitim tarihimize ve siyasal mücadele tarihimize ışık tutuyor.
Comments