Karakterim “kim olduğumla” ilgilidir.
Tavrım ise “kim olduğunuzla”
Öğrenmenin sonu yoktur.
Fakülte dördüncü sınıfta, son sınav günüydü. Öğrenciler bu sınavı da geçtikten sonra diplomalarını alıp hayata atılacaklardı. Sınava girdiği dersi veren profesör, sınavda defter ve kitabın serbest olacağını önceden kendilerine söylemişti. Sadece, konuşmak ve birbirlerinden kopya çekmek yasaktı. Bu Bakımdan bütün öğrenciler sınava kolayca geçeceklerini düşünüyorlardı.
Profesör soruları dağıttıktan sonra öğrencilerin yüzündeki mutlu ifade yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Sorularının hiçbirinin cevabını ne yanlarında getirdikleri kitaplardan, ne de ders notlarından bulmak mümkündü.
Bir buçuk saat sonra cevap kağıtlarını toplarken profesör; “içinizde sorulardan beşine de doğru cevap verdiğini düşünen var mı?” diye sordu.
Elini kaldırın olmadı.
“Dört?”
Yine cevap veren olmadı.
“Üç? İki?”
Yine cevap yoktu.
Bunun üzerine profesör gülümsedi; “benim de beklediğim buydu zaten!” dedi. “Size aldığımız dört yıllık eğitime rağmen, bu alanda bilmediğiniz bir çok şeyin olduğunu görmek istedim. Meslek hayatınızda hemen her gün, o güne kadar cevabını öğrenmemiş olduğunuz bir çok sorunla karşılaşacaksınız”
Profesör, bu açıklamalarıyla biraz olsun rahatlayan öğrencilerinin bir bir okumaya çalıştıktan sonra; “hepinize bu sınavdan geçer not vereceğim” müjdesini verdi.
“Yalnız bu sınavdan sonra üniversite mezunu olmakla beraber, asıl tahsilinizin bundan sonra başlayacağını sakın aklınızdan çıkarmayın. Yıllar geçse de, öğrenciler ne bu son dersi unuttular, ne de dersi veren profesörün adını.
TAHTA ATIN ÖĞRETTİĞİ
İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar vermişti.
Piknik yerine vardıklarında, anne yemeği hazırlarken, baba çocuklarıyla birlikte kısa bir yürüyüşe çıktı.
Yürüyüş uzun olmasa da, çocuklardan küçük olanı, yorulmuştu. Yalvaran gözlerle babasına bakıp; “Babacığım” dedi. “çok yoruldum. Beni kucağında taşır mısın?”
Baba; “ben de biraz yoruldum oğlum” der demez çocuk ağlamaya başladı.
Baba tek kelime söylemedin etraftaki ağaçlardan kuru bir dal kesti. Dalı çakısıyla biçimlendirip yonttu, sonra da oğluna verdi.
“Al sana güzel bir at” dedi.
Çocuk dal parçasından yontulmuş ata sevinçle bindi ve “deh!deh!” diye bağırarak annesinin sofra kurduğu düzlüğe doğru koşmaya başladı.
Küçük oğlanın birden yorgunluğunu unutup canlanışını gülerek seyreden baba yanındaki kızına eliyle küçük kardeşini göstererek; “hayat budur kızım” dedi. “Bazen kendini çok yorgun hissedersin. Öyle olduğunda, kendini değnekten bir at bul ve yoluna devam et. Bu at da, yerine göre bir arkadaş, bir şarkı, bir umut, bir çiçek, bir özlem, bir hayal ya da bir çocuğun tebessümü olabilir…”
Comments