top of page

KÜTÜPHANE

Yazarın fotoğrafı: Ahmet GüdücüoğluAhmet Güdücüoğlu

Dilimizde yaygın bir şekilde kullanılmakta olan "Kütüphane" kelimesi, Arapça kitap anlamına gelen "kütüp" ile Acemce ‘de ev anlamına gelen "hane" kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Kütüphane, aslında toplumun bilgiye olan ihtiyacını karşılamaya yönelik, her türlü kültür birikimini bünyesinde toplayan ve onlardan yararlanılması için hizmet veren toplumsal bir kurumdur. Kitapların büyülü dünyasında yaşamak bir alışkanlık ve en güzel tutkudur. Kişide çok güzel bir bağımlılık yaratır. Öyle bir bağımlılıktır ki kendinizi bir kaptırırsanız, bir daha kurtulmak istemezsiniz. Romanlar, öyküler ve şiirler ile bambaşka gezegenlerde gezer, sonsuz düşlere dalar, hayata başka bir pencereden bakarsınız. Kitapların olmadığı bir dünya yağmursuz kalan ekim alanları gibidir, kurumaya yüz tutar ve verimsiz kalır. Kitapları seven, insanları ve diğer tüm canlıları sever. İnsanı doğru algılamanın yolu kitaplardan geçer. Bilimin ve sanatın temeli kitaba dayanır. İşte insanlık için bunca değerli olan kitaplar, kütüphanelerde korunur. Araştırmacıların, öğrencilerin, tüm insanların hizmetine sunulur. Kuşkusuz çoğu kişinin kendi evinde kitaplığı vardır ama buradan sadece kendisi ve yakınları yararlanabilir. Oysa kütüphanelerden çok geniş kitlelerin yararlanma olanağı vardır. Üstelik böyle bir özel kitaplığa sahip olan kimsenin de kütüphanelere gereksinimi vardır. Çünkü özel bir kitaplık asla kütüphanelerin zenginliğine erişemez. Günümüz dünyasında gelişen ileri teknoloji uygulamaları ile birlikte dijital kitaplıklar gündeme gelmiştir. Hatta e-book denilen elektronik kitaplarda okuyucuya sunulmuştur. Fakat bu dijital görüntüler,  kitap sayfalarının parmaklarımıza dokunan hışırtısının ve yaprakların o güzel kokusunun yerini tutabilir mi? Kısacası internet olanakları ne kadar gelişse, yaygınlaşsa da kitabın yerini tutamaz. Sevindirici olan bir olgu vardır ki gelişmiş ülkelerde kitaba, kütüphaneye olan ilgi azalmamış hatta artmıştır. Türkiye ile yakın nüfusa sahip AB üyesi ülkelerden 2000 yılı verilerine göre Almanya’da 11.332, Fransa’da 4.008, İngiltere’de 4937 ve İspanya’da 5.209 halk kütüphanesi var iken, Türkiye’de 1.502 halk kütüphanesi bulunmaktadır. Türkiye’deki kahvehane ve kütüphane sayılarının kıyaslaması  sonucu üzücüdür.Kahvehane sayısı: 570.000-dir. Ülkemizde kitap okuma oranı çeşitli istatiksel yayınlarından elde ettiğimiz verilere göre%4,5 buna karşın televizyon izleme oranı %94. Ülkemizde altı kişiye bir kitap düşüyor. Ayrıca altmışlı yıllara göre günümüzde yükseköğrenimi bitirenlerin sayısı on beş kata yakın arttığı halde, kitap okuma oranında da büyük düşüş gözlenmektedir. Dünya tarihini incelediğimizde, çeşitli uygarlıklar yok edilirken, barbarların ilk yaptığı kitapları yakmak olmuştur. Bu kitapların yok edilmesi sonucu insanlık tarihi çok büyük kayıplara uğramıştır. Arapların İspanya’yı terk etmelerinden sonra Granada meydanında yakılan Endülüs Kütüphanesi için Fizikçi Pierre Curie şunları söylemiştir:” Endülüs kütüphanesinden otuz kadar kitap kurtuldu, onlarla atomu parçaladık. Eğer yakılan bir milyon kitabın yarısını kurtarabilseydik şimdi galaksiler arasında geziyor olacaktık” diyerek kitapların ne kadar çok önemli olduğunu vurgulamıştır. Sözlerine “ Orada bilim yok edilince, biz yeniden sıfırdan onların yüzyıllar önce keşfettiği şeyleri bulmaya çalıştık ve yüzyıllar kaybettik ”         diyerek düşüncelerini tarihe aktarmıştır. Ray Douglas  ABD’li bir yazardır. Bilim kurgu,korku,gizem  ve gerçekçi kurgu dahil olmak üzere çeşitli konularda yazmıştır. Gençlik yıllarının çoğunu Waukegan’da bulunan Carnegie Kütüphanesi’nde geçirmiştir. Kütüphaneleri çok seven yazar, her gün saatlerini orada geçirirken, bir yandan da ileri ki yıllarda yazacağı romanların temellerini atıyordu. Kütüphane hakkındaki düşüncelerini şu şekilde açıklamaktadır: "Beni kütüphane yetiştirdi. Kolej ya da üniversite gibi kavramlara inanmıyorum. Kütüphaneleri seviyorum çünkü çoğu öğrenci üniversiteleri karşılayacak maddi olanaklara sahip değil. Liseden mezun olduğumda depresyonun kenarındaydım ve hiç param yoktu; ben de 10 yıl boyunca haftanın 3 günü kütüphaneye giderek kendimi geliştirdim. Liseymiş, üniversiteymiş ben öyle şeylere inanmam. Asıl olan kütüphanelerdir çünkü birçok öğrencinin parası yok. Büyük Buhran döneminde liseden mezun olmuştum ve hiç paramız yoktu. Üniversiteye gidemedim ama on yıl boyunca haftada üç gün kütüphaneye gittim. Yazmayı okulda öğrenemezsiniz. Orası yazarlar için son derece kötü bir yerdir çünkü öğretmenler her zaman sizden daha çok şey bildiklerini düşünürler. Gerçek şu ki, bilmezler. Sadece önyargılılardır. Mesela onlar Henry James’i seviyor diye siz de Henry James gibi yazmak zorunda mısınız? Okulların müfredatındaki isimler neden okunuyor ve neden öğretiliyor hiç anlamıyorum. Ama kütüphane öyle mi? Tüm bilgi elinizin altında ve sizin yorumunuza kalmış. Birileri size bir şeyler anlatmıyor, siz kendiniz keşfediyorsunuz.”

 

 

12 görüntüleme0 yorum

Commentaires


bottom of page