KÖMÜRDEN KAÇIŞ
- Vicdan ALADAĞ
- 4 Şub
- 2 dakikada okunur
Adil dönüşüm için refah kayıpları hesaplanmalı ve tazmin edilmeli
Türkiye'nin kömürden çıkış sürecinde toplumsal refah kayıplarının net bir şekilde hesaplanarak bu kayıpların tazmini için güvence verilmesi, sürecin adil ve toplumsal destekle ilerlemesi açısından kritik önem taşıyor.
Geride bıraktığımız sene boyunca küresel ortalama sıcaklıklar, ilk defa her ay, sanayi öncesi dönemin ortalamasının 1,5°C üzerinde kaydedildi. Bunun bir sonucu olarak da seller, kasırgalar, kuraklıklar ve orman yangınları gibi, etkisi giderek artan aşırı hava olaylarını somut bir şekilde deneyimledi. Bu gidişatı durdurmak, hiç şüphesiz, fosil yakıt kullanımının sonlandırılmasını gerektiriyor. Fosil yakıtlar arasında da kömür, küresel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 40’ına sebep olması nedeniyle, bu tartışmaların en kritik ve öncelikli konusu olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin enerji sistemi, hâlâ büyük ölçüde kömüre bağımlı; elektriğin neredeyse yüzde 40’ı kömürden üretiliyor. Buna karşın kömür madenciliği, ülke ekonomisinde oldukça sınırlı bir rol oynuyor: Kömür ve linyit madenciliğinin katma değerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı
% 1 (yüzde bir)seviyesinde; toplam istihdamdaki payı ise yaklaşık %0.1(binde bir). Buna karşın üretimin belli bölgelerde yoğunlaşmış olması, kömürden çıkılması durumunda bu toplulukların ciddi refah kaybı yaşayacağına işaret ediyor.
İklim tartışmalarında giderek daha sık duyduğumuz ‘‘adil dönüşüm’’ kavramı, işte bu noktada büyük önem taşıyor.
Enerji sistemindeki dönüşümün, işçilerin çıkarlarıyla çelişmek zorunda olmadığını savunan bu yaklaşım, sosyal adaleti önceliklendiren politikalar geliştirmenin ve ‘‘insana yakışır, kaliteli işler’’ yaratmanın önemine dikkat çekiyor.
Türkiye, henüz kömürden çıkış için bir taahhütte bulunmadı. Ancak bu dönüşümün, kömüre bağlı topluluklar nezdinde dirençle karşılaşması kaçınılmaz. Dönüşümün toplum tarafından kabul edilmesi için ise kartları açık oynamak büyük önem taşıyor: Oluşacak toplumsal refah kaybının hesaplanması, etkilenecek kesimlerin bilgilendirilmesi ve kayıpların tazmin edilmesi için planlar yapılması gerekiyor.
Türkiye, kömürden çıkış tarihi vermeyen 5 OECD ülkesinden biri
Bugün pek çok kömür üreticisi ülke, kömürden çıkış tarihi açıklamış durumda. Enerji düşünce kuruluşu Ember’ın Ekim 2024’te yayınladığı rapora göre 38 üyesi olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 14 üyesi şimdiden kömürden çıktı; 13 üye devlet ise Paris Anlaşması hedefleriyle uyumlu bir şekilde 2030 yılına kadar kömür enerjisini aşamalı olarak sonlandırmayı taahhüt etti.
Bu ülkeler arasında birçok AB ülkesinin yanı sıra Kanada, Şili, İsrail ve Yeni Zelanda gibi ülkeler yer alıyor. AB’nin en büyük kömür üreticileri olan Almanya ve Polonya ise kömürden çıkış tarihlerini sırasıyla 2038 ve 2049 olarak duyurdu. Ancak kömürden çıkış konusunda herhangi bir taahhütte bulunmayan beş OECD ülkesi de dikkat çekiyor: Avustralya, Japonya, Kolombiya, Meksika ve Türkiye.
Türkiye ayrıca dünyanın en büyük 20 kömür üreticisinden biri; üstelik yeni kömürlü termik santral kurulumunda Çin ve Hindistan’ın ardından üçüncü sırada yer alıyor. Ülkenin enerji talebinin dörtte üçü, fosil yakıtlardan karşılanıyor. Elektrik üretiminde kömürün payı, yüzde %38 civarında .
Kömür madenciliğinin ekonomideki rolü çok sınırlı
Ancak enerji sektörünün kömüre olan bağımlılığına rağmen kömür ve linyit madenciliğinin katma değerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla içindeki payı, bugün itibarıyla yalnızca %1(yüzde bir) seviyesinde. Kömürün toplam istihdamdaki payı da ihmal edilebilir düzeyde: 2021 yılında, 33 000 kayıtlı çalışanıyla kömür madenciliği, Türkiye genelindeki toplam istihdamın yaklaşık binde birini oluşturuyor.
Ne var ki belirli bölgelerde yoğunlaşmış olan kömür üretimi, bu bölgelerdeki istihdam açısından büyük öneme sahip. Örneğin taş kömürü üretiminin merkezi olan Zonguldak’ta kömür madenciliğinde çalışanların oranı %6’ya kadar çıkıyor.
Bu bölgelerin kömürden çıkıştan nasıl etkileneceğinden söz ederken, kömür madenciliği sektörüyle ilişkili ulusal politikaların etkilerini de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Comments