top of page

“İlk Cumhuriyet Bayramı”

Nazlı Işık Tan yazdı...

ree

O sabah, güneş sanki başka türlü doğmuştu.  Küçük köyümde, okulumuzun bahçesini sabahın ilk ışıklarıyla süsleyen çocuklarım. İlk Cumhuriyet Bayramı kutlamamız yapılacaktı. O kadar heyecanlıydım ki, kalbim bir kuş gibi çırpınıyordu.

Köy meydanı kırmızı-beyaz bir denize dönmüştü. Çocuklar ellerinde bayraklarla koşuşturuyor, kadınlar evlerinden getirdikleri kurabiyeleri masalara diziyor, erkekler sandalyeleri yerleştiriyordu. Herkesin gözünde aynı parıltı: Cumhuriyet’in coşkusu.

Ben, Nazlı Öğretmen… Yeni atanmış bir Cumhuriyet öğretmeni olarak, kalbimde tarifsiz bir mutlulukla çocuklarımı sıraya dizdim. En önde en küçükler, arkada büyük sınıflar. Ellerinde “Cumhuriyet bizimdir” yazan karton harfler… O kadar güzellerdi ki!

Kutlama başladı. Öğrenciler şiirlerini okudu:“Yurdumun toprağı altın, göğü mavi,Cumhuriyetle güzel, Cumhuriyetle aydın…”

O anda gözlerim doldu. Çocuklarımın sesinde bir tarih yankılanıyordu sanki. Gözlerimi kapattım, içimden “Atam keşke şu an burada olsaydınız” dedim.

Ve o an... rüzgâr hafifçe esti, bir bayrak dalgalandı, kalbimin derinliklerinden bir ses duydum:

“Ben buradayım, Nazlı Öğretmen.”

Olduğum yerde donakaldım. O ses… O ses Atatürk’ün sesiydi. Sanki ruhumun içinden konuşuyordu.

“Ne güzel bir gün değil mi, Nazlı Öğretmenim? Bugün, senin ve öğrencilerinin günü. Bugün, Türk kadınının, Türk çocuğunun, özgürlüğün bayramı.”

Gözlerim doldu. Sanki Atatürk yanımdaydı, o sıcak ve kararlı sesiyle bana anlatıyordu.

“Nazlı öğretmenim, bu çocukların gözlerindeki ışıltıyı görüyor musun? İşte Cumhuriyet budur. Artık hiçbir kız çocuğu karanlıkta kalmayacak. Artık her kadın kendi yolunu çizebilecek. Türk kadını, eğitimle, bilgiyle, çalışmayla yükselecek.”

Ben titreyen ellerimle mendilimi çıkarıp gözyaşlarımı sildim. Çocuklar hâlâ marş söylüyordu, ama ben bambaşka bir dünyadaydım.Atatürk’ün sesi içimde yankılandı:

“Kadınlarımız uzun yıllar ikinci planda bırakıldı. Gelenekler, yanlış inançlar, cehalet onları geri itti. Ama artık öyle olmayacak. Cumhuriyet’le birlikte kadın, toplumun yarısı değil, kalbidir. Kadın özgürleşirse, millet de yükselir.”

O anda köy meydanında esen rüzgâr bile değişmiş gibiydi. Sanki her dalgalanan bayrakta onun nefesi, her çocuk gülüşünde onun umudu vardı.

Kendime sessizce fısıldadım:“Paşam, söz veriyorum. Bu çocukları, bu Cumhuriyet’i, bu ışığı koruyacağım. Her derste, her harfte, her yürekte sizi yaşatacağım.”

Rüzgâr yeniden esti, bir bayrak hışırdadı.“Unutma, Nazlı Öğretmen,” dedi içimdeki o ses, “Cumhuriyet kadınla güzelleşir. Ve kadın öğretirse, bir millet aydınlanır.”

Kutlama bittiğinde herkes birbirine sarılıyor, marşlar söyleniyordu. Ben okulumun merdiveninde, elimi kalbime koyup gökyüzüne baktım. Gözlerimde yaş, yüzümde gülümseme vardı.

O an biliyordum…Ben sadece bir öğretmen değil, Cumhuriyet’in evladıyım.Ve o gün, o ilk 29 Ekim sabahı, Atatürk benimleydi.

Ve hep benimle olacak.

 

Yorumlar


bottom of page