Sizlere gerçek bir hikaye anlatayım...
13 Ekim 1970’te, İstanbul Eyüp’teki Gislaved Lastik ve Kauçuk Sanayii Fabrikası’nda, 15-16 Haziran eylemlerine katılan işçilerin üzerindeki baskının son bulması ve ücretlerin kesilmesine karşı fabrika içinde oturma eylemi başlar. İşveren, gün boyunca makine başındaki işçilere baskı yaparak çalışmalarını ister. Tüm baskılara rağmen işçiler taleplerin karşılanması için oturma eylemlerini devam ettirir. Lastik-İş Sendikası yöneticileri, işveren çağrılara cevap vermediği ve işçilerin talepleri karşılanmadığı sürece, işçilere çalışmaları yönünde çağrı yapmayacaklarını açıklar.
15 Ekim’de işveren Toplum Polisi desteği ile fabrikaya müdahale eder.
Burada işçilerin suçu neydi? Sadece üzerlerindeki baskının son bulması ve ücretlerinin kesilmemesini talep etmişlerdi! İşçiye karşı kullanılan kolluk kuvvet gücü patronun iki dudağının arasındaydı. Peki, işçilere sahip çıkan sendika ne yaptı? 'İşçilerin talepleri karşılanmadığı sürece üretim olmayacak' dedi.
Şimdi bugüne gelelim ve soralım; bu direniş şimdiki süreçte yaşansaydı, sosyal diyalogcu sendikacılar ne yapardı? Önce ‘direniş nasıl kırılır, fabrika işgalden nasıl kurtulur’un planları yapılırdı. Sonra da işçiler, bu plana uygun olarak, alavere-dalaverelerle direnişten vazgeçirilmeye çalışılır, ‘sorunların diyalogla çözüleceği, diyalogun önemli olduğu’ üzerine nutuklar atılarak, direnişin hakkından gelinirdi.
UZLAŞMACI SENDİKACILIK DEDİKLERİ!
Tarihten bir örnek daha vereyim...
1999 yılında, “Mezarda Emeklilik Yasası"nın hazırlık sürecinde Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’in hükümetle kurduğu diyalog sonucunda satışla sona ermişti. Bürokratik sendikal anlayış, ‘vatanın ve milletin bekası için’ bir kez daha milyonlarca işçinin kıdem tazminatı tavanını düşürüp sınır koyarak ve bugün bizlerin ucuz emek gücüne ve geç yaşta ve düşük kıdem tazminatlarıyla emekli olmasına mecbur bırakacak yolu açtı. Bugün konfederasyonların içinde az çok mücadeleci unsurlar ve sendikalar tasfiye edilmek istenirken; işbirlikçi sendikal yapıya muhalif olan ileri işçiler işsizlikle tehdit edilmekte, işten atılmakta ve bütün bunlara ‘çağdaş, diyalogtan yana sendikacılık’ kılıfı giydirilmektedir.
‘Çağdaş sendikal anlayış’ olarak ortaya çıkan, işçilerin yaşadığı sorunları, işçilerin iradesinden bağımsız bir şekilde masa başında patronlar ile konuşarak, kavga, gürültü çıkarmadan çözme sevdasının sendikaları getirdiği nokta, uçurumun kenarı olmuştur.
Bugün gelinen noktada sendikal bürokrasi, ‘uzlaşmacı sendikacılık’ söylemleriyle patronlara tüm haklarımızı gasp ettirmeye yol açar pozisyondadır. TİS dönemlerinde işverenin söylemleriyle hareket etmekte, koltuklarını bir dönem daha, bizlerin haklarını gasp ettirmeye karşın sağlama almaya çalışmaktadırlar. Sözleşme döneminde bizlerle pazarlık yaparak; ‘işten atma olabilir, işveren zarar ediyor, çok rapor alınmış’ ve daha nice söylemlerle bizlerin direncini kırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
-TALEPLERİMİZ-
Buradan işçi arkadaşlarımla birlikte konuştuğumuz taleplerimizi dile getirmek istiyorum...
Gecikmiş olan TİS taslak çalışmalarına acil bir şekilde başlanmalıdır. ‘Söz ve karar tabanındır’ ilkesiyle taleplerimizi işverene aktarmak en acil durumdur.
- İşverenle yapılan protokollerin bitirilmesini ve sözleşme maddelerinin işlemesini istiyoruz.
- A kademesinden başlayacak şekilde net ‘yoksulluk sınırı' kadar ücret istiyoruz.
- Gece zammı ve vardiya zammına saat ücretimizin yüzde 40’ı kadar zam istiyoruz.
Bu talepler yaşamaya çalıştığımız ülke koşullarına göre, asgari taleplerdir.
***
Cumhuriyetimizin 100. yılında bizleri sömüren şirketler, Cumhuriyet Bayramı reklam filmleri çekerek, 'çocuklarımız geleceğimizdir' diyor. Bu şirketlerin içinde Şişecam da var! Bizleri açlığa mahkum ederek 'çocuklar geleceğimizdir' söylemi gerçek değildir. İşçi çocukları eğitim sürecinde, barınmadan ulaşıma kadar her alanda yokluk çekerken, yetersiz besleniyor ve gelecek kaygısı yaşıyor. 26 Ekim’de Aydın’da ölen kızımız da bu durumun acı bir örneği!
Cumhuriyet’e sahip çıkmak; çocuklarımızın ve bizlerin geleceği için mücadele etmektir! Bizlerin cumhuriyeti, bizlere sunulan yoksulluğa karşı mücadele ederek, insanca çalışma ve yaşama koşullarımızı getirmekle mümkün olacaktır.
***
Lüleburgaz İmam Hatip Yurdu yemekhanesinde, bir kadın öğretmene, yurdun müdür yardımcısı tarafından fiili saldırı olmuştur. Bu durumu şiddetle ve nefretle kınıyorum. Aylin Gabralı öğretmenimizin yanındayız!
Comments