Hızla gelip geçiyor mevsimler, aylar, günler. Zaman insanlarla şakalaşıyor gibi. Tam bir güneşli güne merhaba demeye kalkıyoruz gün yetmiyor. Ardından bir bakıyoruz karanlık, sevinçler, neşeler gölgede kalıyor hep. Mevsimlerle beraber insanlık da değişiyor. İnsan insana katlanamıyor artık. Üstelik yıllar yılı dert ortağı, yoldaş bellediğimiz dostlar bizleri ortada bırakıp çekip gidiyorlar bu dünyadan. Sonbaharın sararan yapraklarına bakıp hüzün mevsimi tanısını koyan yazar, çizerlere katılmıyorum. Hüzün artık bizim kuşağın dört mevsiminde. Bazen odamda bir başıma otururken yaşamdaki her şeyi paylaştığım iki-üç dostu aramak gelir içimden. Telefona el atarım, sonra aklım başıma gelir konuşmak istediğim dostlar artık yoklar. Hiçbiri şimdilerde hüznün doğurduğu yalnızlığa çare olamıyor.
Bugünlerde beni en çok rahatsız eden konu Dünyanın gidişatı ve insanlığın her gün biraz daha yozlaşmasıdır. İnsanın insana ettiği zulüm ve kıyımın giderek artması. Doğayı var eden ağaçların, çiçeklerin, hayvanların, börtü böceklerin katledilmesi. Şiddetin hemen her toplumda yaygınlaşması gerçekten vicdan taşıyan her insanı kahrediyor. 21. yüzyıla ayak attığımızda insanlığın bu denli kötü bir döneme gireceğini sezemedik hiç. Ne yazık ki, bu yüzyıl bilimin değil hurafelerin toplumlar arasında yaygınlaştığı bir görünüme büründü. Sevgi, şefkat, iyilik gibi kavramların artık bu yeni düzende yeri yok. Teknoloji insanların yararına gelişeceğine, tam tersi insanı giderek kölesi haline getiriyor. Kitapla, müzikle avunalım desek de bu alanlarda da çorak bir ortamın varlığına tanık oluyoruz.
Adnan Gökçe'nin şiirini anımsadım.
“Koşmalısın çocuklar gibi;
Ve sevmelisin o çocuk saflığınla.
Anlamalısın yaprağın ağaçta
misafir olduğunu;
Bir gün uçup gideceğini
rüzgârlara kapılıp...
Ve senin de yaprak misali;
Vedalaşacağını günü geldiğinde;
Hayatla, sevdiklerinle...
Yüreğinde yarım kalmış özlemler,
Ardında günden güne solacak
anılarla..."
Sonra da çok kısaydı derler. Nedense kısalır sanki yıllar, kanatlanır uçarı zaman, kayar su gibi avuçlar arasından habersiz. Sana kalan son zaman ise, sanıldığı gibi hüzünlü değildir. Tüm inatçı düğümleri ardarda, bir bir açarsın. Öte öğretilere dur der, yolun sonunu görür, acıtmadığını duyumsarsın. Doyumsuzdur bu son bölüm, bitmesini istemediğin güzel bir romanın son sayfasıdır. Yaşayamadıkların artık önemsizdir. Dostlar değiştin derler. Sen ise öğrenmenin sonsuz, zamanın sonlu olduğunu anlamışsındır; yine de mutlusundur.
Gülüp geçebilirsin artık ölümlü olma gerçeğine. Kendini hak ettiğin kadar sever, yolun sonuna kayıtsız ilerlersin. An gelir, roman biter.
Öyle veya böyle, zaman geçer; yanında olanlarla, güzel zamanlar geçirdiklerinle avunur ve sonunda sonra işte yaşlandım dersin!..
Comments