John Steinbeck’in çok bilinen Fareler ve İnsanlar eseri, insanların hayallerinin çeşitliğini anlatan çok güzel bir kitaptır. İnsanın hayal kurmasındaki sevincini, mücadelesini kaleme döker. Hepimiz hayalleri olan varlıklarız. Bazen gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz halde yorulmadan hayaller kurmaya devam ederiz. Hayalin kelime anlamına baktığımızda da: "Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey." olarak bir açıklama görürüz. Biz canlı varlıklar, gerçekleşmesini özlediğimiz şeylerin hayalini kurarız. Farelerin hayali peynirdir, insanların hayali ise paradır. Bu hayal edilen şeyler ise her zaman bir düş döngüsünde kalır aslında. Fare peyniri bulunca daha çok peynir ister, insan da parayı bulunca daha çok para ister. Bu eser da aslında tam olarak gayet yerinde bir Amerikan rüyası eleştirisidir. Ne fareler peynire ulaşabiliyor, ne de insanlar arzuladıkları paraya ulaşabiliyor. Kitapta fiziksel ve zihinsel özellikleriyle birbirine tam olarak zıt olan iki kişinin yaşamı söz konusudur. Bunlardan George adında olan mantığı, zekâyı, zihinsel gücü, parayı, totaliterliği ve salt maddiyatı temsil ediyorken, Lennie adında olan karakter ise duygusallığı, fiziksel gücü, sevgiyi, boyun eğmeyi ve salt maneviyatı temsil etmekte. Fiziksel olarak da George zayıf olan taraf, Lennie ise şişman olan taraftır. 1763 yılında James Watt tarafından bulunan buharlı makinenin icadı Sanayi Devrimi'nin başlangıcı kabul edilir. Aslında bu gerçekleşen sanayi devrim sayesinde, bizden yaklaşık üç yüz yıl önce yaşayan insanların hayallerini şu an gerçekleşmiş olarak yaşıyoruz diyebiliriz. John Steinbeck'in de “Fareler ve İnsanlar” kitabıyla bize George ve Lennie karakterleri üzerinden bir metaforla tam da bu konuyla ilgili bir mesaj vermeye çalıştığını düşünüyorum. Sanayi Devrimi'nden önce Lennie'nin karakter özellikleri olan fiziksel güç Dünyayı yöneten güçtü. Fakat Sanayi Devrimi'nin başlamasıyla birlikte artık fiziksel güç yerini George'un özelliği olan zekâya ve zihinsel güce bıraktı. Para her şeyin yerini aldı. Aşırı hızlı bir üretim ve dolayısı ile aşırı hızlı bir tüketim süreci başladı. Kısaca zekânın fiziksel güçten daha etkili olduğu ve onun yerini hemen alması gerektiği geç de olsa anlaşılmış oldu. Eseri okurken çok önemli bir nokta dikkatimi çekti. Bir insanın kurduğu hayal bile küçük olabilir mi? Sonra düşündüm de olabilir. Neden mi? O insan hep küçük görülmüşse, ezilen bir topluluğa aitse, artık içinde bulunduğu durumu kabullenmiş ve tüm benliğine sindirmişse, hayalinde bile bundan kurtulamaz. Daha iyi olmayı düşünmez, yine kendisinin öyle olduğu bir hayal kurar. Çünkü bilir ki daha iyisi onun için imkânsızdır artık. Bu öyle bir imkânsızlık ki hayalinde düşlemek bile mümkün değildir sanki. Yine de küçük de olsa bir hayaldir ve bir umuttur onun için. Bense o hayalde çaresizce bir kabulleniş gördüğüm için umudun içindeki umutsuzluğu sezdim, bu çok üzücüydü bence. Benim canımı en çok acıtan durum ne biliyor musunuz? Kendini diğerinden üstün gören kişinin, onu aşağılaması değil. Aşağılanan kişinin onun haklı olduğunu düşünüp, kendini bir aşağılık olarak görmesi. Diğerine kendini bir başkasından üstün görmeye hakkı olmadığını anlatabilmesi gerekirken, çaresizliğinin esiri olmuş ve kendini diğerinden daha aşağıda gören bir insana ne diyebiliriz ki? 1902 tarihinde doğmuş olan Steinbeck'in, Sanayi Devrimi'nin sonuçlarıyla beraber büyüdüğü bir çağda, güncel siyasi ve ekonomik olayları bu iki karakter üzerinden kısacık ve oldukça yalın bir dille yazdığı bu kitapla çok başarılı bir şekilde anlatmış.
top of page
bottom of page
Comments