Ayların en hüzünlüsü ve de en güzelidir Eylül. Yaprak dökümlerinin başlayacağı Sonbahar’ın habercisidir ayni zamanda. Toprağa düşen bulutun gözyaşı damlaları ondadır. O uzun süren yazın kavurduğu toprağa can sunan aydır. Usulca gelip insanı bulan ayrılığın hüzünleri ondadır. Su gibi akıp giden yaşamın içinden öyle aniden beliriveren, içimizi umutla kaplayan özlem dolu sabahların tarifsiz hüznü yine ondadır. Kanat çırpmaya başlayıp uzaklara doğru gitmesini bilen kuşların, ilk ayrılma halleri ondadır. O kuşlar ki göçüp gidince, toprağına düşmeye başlayan yaprakların sahibi ağacın kimsesizliği ondadır. Yüzümüzü öpmesini bilen rüzgârın o hoş, o sıcak, o savruk ürpertisi ondadır.
Anlatılanlara göre bütün mevsimlerin amacı da Eylül'e varmakmış. Bu kavuşmayı en çok Yaz istermiş. Bunun için önüne ne çıkarsa süpürürmüş Eylül'e doğru. Zira O, Eylül'e sevdalıymış. Diğer sevdalılarda şairlermiş. Hep Eylül’ü beklerlermiş dizelerini oluşturmak için. Eylül'ün hüznü, ayrılığı, özlemi, hasreti, sancısı gelip büyülü bir ahenkle konuverirmiş sözcüklerine. Murathan Mungan “Eylül Rubaide” ne güzel tarif etmiş Eylül’ü.
"Eylül'e girdim, Eylül'e girdim... Her ömrün bir Eylül'ü vardır... Onca yaşadım... Şimdi bildim"
Yaprakların bir taraflara savrulduğu, göçmen kuşların bizi terk ettiği Eylül, tarifsiz hüzünlerin oluştuğu bir kümeler yığınıdır ayni zamanda. 1 Eylül 1939 yılında Polonya'yı Almanların işgal etmesiyle arkasında 52 milyon ölü, milyonlarca yaralı ve moloz yığınına dönen şehirler bırakacak İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı tarih olmuştur. İnsanlık tarihinin en acı günlerini yaşayacağı bu vahşi savaş Eylül’de kapımızı çalmıştı. Yaprak dökümünün başladığı bu ayda birçok güzel insan, o atlara binip bizleri hüznün, yalnızlığın mahzeninde, kederler içinde bırakıp gittiler. Geçmiş Eylül’ler de bizleri Onlar ’sız bırakan sanatçılardan Tuncel Kurtiz, Zeki Müren, Ruhi Su, Neşet Ertaş, Tarık Akan ilk hatırladıklarım. Futbol tarihimizin efsane sporcularından Metin Oktay’ıda bu ayda kalbimize gömdük. Hele Edebiyat Dünya’mızın Eylül’ünde bizleri daha da yaprak dökümünün hüznü ile kaplayan çok değerli kayıplarımız. Azra Erhat, Samim Kocagöz, İlhami Soysal, Ahmet Rasim, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Turgut Özerkman, Pablo Neruda. Sanat,edebiyat,spor dünyamızdaki bizleri hep aydınlatan bu ışıklar ,yaşamımızda bizlere hep yol gösterici olacaklardır.
Attila İlhan’da Eylül’ü ne güzel dizelere dökmüş: ”şarkılar söyleyeni azaldıkça güzelleşir/en güzel şarkı Eylül’ün getirdiğidir/alacakaranlıktaki yalnızlık sesleri/içimize uçuşan çınar yapraklarından/çekilip gitmekler mi buluşmaklar mı/her sabah çocuk her akşam adam/bir bakışta tanıyıp gönüllü sürgünleri”
Cemal Süreya’nın Eylül için satırlara döktüğü dizeler ise oldukça etkileyici.
” En çok sesini aradım / Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ / Gözlerini sildi zaman / Dedim ya... Eylül’dü / Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin”. Şair kendi başına kalmalarında, tarifsiz kimsesizliğinde, özlem dolu düşlerini kurmalarında hep Eylül'ü anlatır. Edebiyat dünyamızın ilk psikolojik romanı sayılan Mehmet Rauf’un “Eylül” adlı romanı, insanın ruh hallerini okuyucuya çok güzel yansıtmıştır. O da kalabalıklar içinde yalnız kalmanın hüznünü Eylül’le birlikte yaşar.
Comments