top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Kılıç

ESKİ GÜNLERİN IŞIĞINDA, YENİ YILA MERHABA


Yeni bir yıla merhaba derken, geçmişi günümüzle biraz olsun harmanlamak istedim.

SOKAKTA OYUN VARDI!

Eskiden sokakta oyun oynayan çocuklar vardı. Dolayısıyla sokakta oyun oynamak vardı.

Belli bir nesil için “sokak” diyince akıllara “oyun oynamak” gelirdi.

Sokakta oyun oynama fırsatını yakalayanlar hatırlar;

Saklambaç, seksek, çift kale, tek kale maç, köşe kapmaca, yerden yüksek, çelik-çomak, misket, beş taş gibi ismini sayamadığım sokakta oynanan onlarca oyun vardı.

Bu oyunların yazılı olmayan ama herkesin bildiği belli, başlı kuralları vardı. Ve oyun oynayan herkes bu kurallara uymak zorunda olduğunu bilirdi.

Hata yaptığında yenildiğin, dikkatli olduğunda başardığın ve kazandığın oyunlardı.

Puan toplayıp level atlayamıyordun ama oynadığın oyunu kazandığında çok mutlu oluyordun.

GAZOZUNA MAÇ VE SOKAK

“Gazozuna maç” diye bir tabir vardır.

Bu tabir çoğunlukla maçın kalitesine yönelik olarak ifade edilir.

Ancak, gerçekten “gazozuna” oynanan bir maçın nasıl bir çekişmeyle geçtiğini, gerçekten gazozuna maç yapanlar çok iyi bilir.

Çekişme ve mücadelenin yanı sıra arada ufak, tefek tartışmalar da çıkardı. Ama sonunda centilmenlik vardı. Çünkü hepimiz aynı mahallenin çocuklarıydık. Kavga ettikten sonra kucaklaşıp, barışırdık. Aslında o yaşlarda biz sokakta kavga etmeyi değil ama barışmayı öğrenmiştik.

Maçı kaybeden takım, kazanan takıma gazoz ısmarlamak durumunda kalırdı. İşte tam da bu noktada kaybeden takım oyuncularının maça yönelik değerlendirmesi devreye girerdi;

-O golü nasıl yedin öyle? -Senin yüzünden kaybettik. -Sende bir adamı tutamadın, çocuk bir şut çekti önünde kimse duramadı gibi maça dair bir sürü kritik yapılırdı. Sonuçta mücadele edilen maçın birde üzerine değerlendirme yapılırdı. Bu da futbol sevgisinin başka bir yanıydı aslında.

Genelde o tartışmalar maçın genel değerlendirmesi üzerine olurdu. Hakem tartışılmazdı pek. Zaten mahalle maçlarının çoğunda da hakem olmazdı. Hakemin olmadığı ama sahada herkesin adalet duygusuyla hareket ettiği maçları sokakta yapardık.

Bu arada topu olan çocuğa büyük bir saygı vardı. Topu olan çocuğun top oynamasını bilip bilmemesi de önemli değildi. Önemli olan onun topunun olmasıydı. Topu olan çocuk her zaman sahadaki birinci adamdı. Top ve kapitalizm arasındaki ilişkiyi görebilmenin adı sokaktı!

SOKAĞIN İLK KURALI: SAYGI VE SEVGİ

Hayat ilk olarak sokakta, bu kurallarla öğrenilirdi; saygı ve sevgi…

Yaşı büyük olanlara saygı, küçük olanlara sevgi gösterilirdi.

 

Büyüklerin bakkal ihtiyacını sokakta oynayan çocuklar giderirdi. Şimdiki gibi “arayın da marketten getirsinler” gibi uygulamalar yoktu. Zaten marketler de azdı, bakkallar vardı. Onlar amcaydı, abiydi, ablaydı, teyzeydi.

BAKKALLAR GÜNLÜK YAŞAMA KATKI SAĞLARDI

Bakkallar tüm mahalleyi iyi tanırdı. Mesela bakkalların defterleri vardı. Namı değer “bakkal defteri”, bu defter şimdiki kredi kartları gibiydi ama aylığını geç alıp, bakkalın borcunu biraz geciktirdiğinde faiz işlemiyordu. Bakkal amcalar kimin borcuna sadık olup olmadığını iyi bilirdi. Onlar, kredi sorgulamasının vücut bulmuş haliydi.

Mahalledeki cadde ve sokak isimlerini de onlar iyi bilirdi, birisi adres sorduğunda “100 metre ileriden sağa dön, soldaki ikinci bina” diyerek hemen adrese teslim gönderme işini iyi bilirlerdi.

Bugünkü navigasyon hizmetini onlar sağlardı. Birbirinden bağımsız ama aynı ritüelleri uygulayan bakkallar sokakların vazgeçilmeziydi. Çocuklar bakkal amcalarının bu özelliklerini iyi gözlemlerdi.

Bakkallar özetle bulundukları mahallenin günlük yaşamında önemli yer edinmişlerdi.

YA ŞİMDİ…

Eskiden annelerin “hadi eve gel artık” diye bağırdığı çocuklara şimdilerde anneleri “yavrum bırak şu bilgisayarı da git biraz hava al” dediği bir topluma dönüştük. Genellikle çocuklar şimdi sokakta oyun oynayarak terlemiyor, kirlenmiyor, dizleri yara-bere olmuyor, gazozuna maç yapmıyor, ayrı evlerde uzak diyarlarda hiç görmediği çocuklarla aynı kaderi yaşıyor, aynı bilgisayar oyununu oynuyor ama aynı sokaktaki diğer çocukları tanımıyor…

Değişen zaman içerisinde yerel yönetimlerin parklarda oyun aletleri yapmasıyla birlikte çocuklar bu parklarda kendilerine sunulan olanaklardan yararlanıyor.

Yukarıda bahsetmiş olduğum ve çocukluk yıllarını son olarak doksanlı yıllarda yaşamış olan bireylerle, çocuklukları günümüze denk gelen çocuklarımızın arasında sadece kuşak farklılıkları olmadığını aynı zamanda teknolojik, sosyal ve kültürel de bazı farklılıkların olduğunu biraz olsun anlatmak istedim.

TEKNOLOJİNİN SOSYOLOJİYE ETKİSİ

Değişen ve gelişen dünya üzerinde insanlar her dönem çağın gerektirdiği şekilde hareket etmek durumunda kalıyor. Her dönemin kendine ait değer yargıları, davranış biçimleri ve yaşam tarzı oluşuyor. Geride bıraktıklarımıza hatıra veya nostalji diyoruz. İleriye dönüp baktığımızda da aslında bugünün olanaklarına göre hayal kurabiliyoruz. Çünkü gelecekte nasıl bir sosyolojik ortamla veya teknolojik altyapıyla karşılaşacağımızı kestiremiyoruz. Bugün geldiğimiz noktada internet ve akıllı telefonların bile günlük yaşamın bir parçası olacağını 90’lı yıllarda kestiremezdik. Ancak, bugün yapay zekayı konuşuyoruz. Uzaya yolculuktan bahsediyoruz. Bu bağlamda teknolojinin direk olarak sosyal yaşamda etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Eski günlerin ışığında, yeni yıla merhaba...

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commenti


bottom of page