top of page

EN ASİL İNSAN

Eski devirlerden birinde, bir kral ülkesindeki en asil insanı ödüllendirmek istemişti.

Vezirleri, bu insanı bulmak için aylar boyu araştırma yaptılar. Sonunda, kralın huzuruna yaklaşık 10 adamdan oluşan bir liste getirdiler.

Bu adamlardan biri, elindeki malı mülkü ihtiyaç sahiplerinin hayrına kullanmasıyla tanınmış biriydi. Bir diğeri, hukuk bilgisinin derinliğiyle taktire layık görülmüştü. Başka biri, başarılı bir doktordu. Bir diğeri ise, insanlar arasındaki gerilimleri çözmekte başarılarıyla takdire değer bulunmuştu.

Vezirler, listeye aldıkları isimlerin soylu davranışlarını birer birer saydıktan sonra, ülkenin ücra bir köşesinde yaşamakta olan bir ihtiyardan da söz ettiler. bu ihtiyar, küçük bir evde ölümü beklemekle meşguldü. Bu ihtiyarın, o sıralar gerçi ne büyük serveti, ne de bir hukuk bilgisi ne de tıp alanında bir başarısı vardı.

Ama vezirler; “en asil insan” olarak onun seçilmesi gerektiğini düşünüyorlardı.

Kral, vezirlerine; “peki neden böyle düşünüyorsunuz?” diye sordu.

Başvezir cevap verdi; “öncekilerin hayatta neler başardıklarını duydunuz haşmetlim. İşte o insanların yarıdan fazlasını, bu adam öğretmenlik yapmıştı.”

DOSTLUĞUN BEDELİ

Meşhur Romalı Rutilius kendisinden haksız yere bir şey isteyen bir dostunun bu istediğini reddetmişti.

Bu duruma sinirlenen dostu, bunun üzerine; “senden bir şey rica ettiğimde geri çevrilecek olduktan sonra, senin dostluğundan ben ne anladım ki?” diye söylendi.

Retilius’un bu serzenişe verdiği cevap şu oldu; “Adalet çiğnemek pahasına devam edecekse, senin dostluğunu ben ne yapayım?”

KOMŞULARIMIZ İÇİN

Geçen gün, karşı sokakta oturan ihtiyar bir adamı ziyarete gittim. Bana kurak araziyi işleyerek meydana getirdiği güzel bahçesini gösterdi.

Seksenlik yaşında olmasına rağmen, diktiği sebzeleri kendi başına suladığını anlattı. 

Hayretle; “çok zor bir iş. sizin yaşınızda bir insan için çok ağır. Eşinizle birlikte yaşadığınıza göre, bu kadar çok sebzeye ihtiyacınız olmasa gerek” dedim.

“Evet” dedi ve ekledi; “ama biz bunları komşularımız için yetiştiriyoruz. Civarda çok iyi dostlarımız var…”

DARI EKMEK

Bir sultan, maiyetiyle birlikte ülkesinde gezintiye çıkmıştı.

Yolu üzerindeki bir köyde, çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü.

İhtiyara uzaktan seslendi; “baba sen ne dikmeye çalışıyorsun? Maşallah yaşını almışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden yemeyi herhalde ummuyorsun!”

İhtiyar cevap verdi; “bu diktiğim fidanların meyvelerini bizim yememiz şart değil, sultanım. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yediysek, bizim diktiğimiz fidanların meyvesinden de bizden sonrakiler yesin…”

Bu cevap sultanın hoşuna gitti.

Adama bir kese altın verdi.

İhtiyar bu hareketi karşılıksız bırakmadı; “Gördünüz mü sultanım? Bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi bile”

Bu cevapta hükümdarın çok hoşuna gitti ve adama bir kese daha altın verilmesini emretti.

İkinci keseyi de alıp kuşağının içine yerleştiren yaşlı köylü; “bakın sultanım” dedi. “Herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verirken, bizim diktiğimiz fidanlar yılda iki meyve verdi.

Bu son cevapta hükümdarın çok hoşuna gitti ve adama bir kese altın daha verilmesini emretti.

Ama bu sefer araya vezir girdi ve hükümdara dedi ki; “Aman sultanım! Sizin cömertliğinize bir diyeceğim yok. Ancak bir an önce buradan gitsek iyi olur. Bu gidişle, bu bilge ihtiyar tarlasına fidan yerine, devletin hazinesine darı ekecek.”

 

 

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page