top of page

Direniş kararının 105. yılı!


“Canlı canlı işkence ettiler”

“Şu an hala sömürülüyoruz”

Trakya’da işgale karşı direniş kararının alındığı Lüleburgaz Kongresi’nin 105. yıldönümü nedeniyle Emrullah Efendi Ortaokulu’nda Tarihçi-Yazar Ali Arslan tarafından öğrencilere konferans verildi. Arslan, Trakya ve Lüleburgaz’ın işgali, işgal sırasında ve sonrasında yaşananları anlatırken, tarihten alıntılar yaparak günümüze de göndermelerde bulundu.





Lüleburgaz Emrullah Efendi Ortaokulu’nda Milli Mücadele döneminde Lüleburgaz’da gerçekleşen kongre, Tarihçi Ali Arslan’ın arşiv desteği ile sergiye döküldü.

Lüleburgaz İlçe Milli Eğitim Müdürü Cihan Erdem, kurum müdürleri, Emrullah Efendi Ortaokulu idari kadrosu ve Emrullah Efendi Ortaokulu öğretmenleri, Ali Arslan’ın arşiv destekli anlatımı ile sergi açılışında minik bir tarih yolculuğuna çıktı.

28 Mart günü gerçekleştirilen sergi açılışının ardından, Lüleburgaz Emrullah Efendi Ortaokulu öğrencileri, Lüleburgaz Anadolu İmam Hatip Lisesi Konferans Salonu’nda kurum müdürleri,  Emrullah Efendi Ortaokulu öğretmenleri ve idari kadrosu, Tarihçi Ali Arslan’ın konferansını dinlediler.

Arslan, Trakya ve Lüleburgaz’ın işgali, işgal sırasında ve sonrasında yaşananları anlatırken, tarihten alıntılar yaparak günümüze de göndermeler yaptı.

“OSMANLI ÇOK ZENGİNDİ”

Konuşmasına tarihin derinliklerine inerek başlayan Tarihçi Ali Arslan; “Osmanlı o dönemlerde çok zengin. Viyana’ya kadar Osmanlı sınırları içerisinde. Altın para kullanıyorlar. Öyle Avrupa’nın parası falan hikaye. Osmanlı’nın parası altından oluşuyor. Düşünsenize bugün memure 100 altın para verdiğinizi, akıl almaz bir şey.

Coğrafi keşifler sonrasında Avrupalılar dünyanın pek çok yerini öğreniyor ve öğrenirken de birçok yeri işgal ediyor. Bunu en çok İngiltere yapıyor. İngiltere’nin yanında bir sürü ülke de yapıyor bunları.

Bu devletler Osmanlı’nın zenginliğini sömürerek, eziyet ederek geçtiler. İngiltere sanayileşme döneminde makineleşme gücü ile birlikte tekstil sanayisine el attı ve kumaş piyasasını kendi tekeline aldı” dedi.

“PARMAKLARINI KESTİLER”

Bulunmaz Hint kumaşı deyiminin tarihine inen Ali Arslan; “İngiltere kumaş piyasasına makineleşmenin gücü ile birlikte el atarken dünyada arzı bitmeyen bir tek Hint kumaşı kalmıştı. Hintliler bu kumaşları tezgahlarda baş, işaret ve orta parmakları ile, üç parmak ile dokuyorlardı. Büyük bir ustalık sonucu ise çok sağlam kumaşlar ortaya çıkıyordu.

Hintlilerin kumaş piyasasında oluşturduğu bu rekabet elbette İngiltere’nin hoşuna gitmedi ki kendileri Hindistan’ı o zamanlar sömürüyorlardı. Bir karar aldılar ve İngiliz kuvvetleri tüm Hindistan’da girmedik delik bırakmadı, bu Hint kumaşını dokuyan 400 bini kadın olmak üzere 600 bin ustayı tespit ettiler ve köylerin, kentlerin meydanlarına topladılar.

Bu kumaşların üç parmak ile dokunduğundan bahsetmiştim. İngilizler, bu 400 bini kadın olmak sureti ile 600 bin ustanın tamamının bu üç parmağını kesti ve bir daha Hint kumaşı dokunamadı, doğal olarak da bulunamadı. Bulunmaz Hint kumaşı deyimi buradan gelmektedir” ifadelerini kullandı.

“TİFTİK KEÇİMİZE GÖZ DİKTİLER”

İngilizlerin Hint kumaşının ardından Türklerin tiftik keçisine göz diktiğini belirten Arslan; “Neden Hintleri anlattım? Şimdi bağlıyorum. Döndük Osmanlı’ya…

Abdülmecid zamanında İngilizler Osmanlı’da yetişen tiftik keçilerinin yününden yapılan kumaşın kalitesini tıpkı Hint kumaşı gibi kendilerine tehdit olarak gördüler. Kraliçe bu bağlamda bir heyeti Osmanlı’ya gönderdi. Heyet burada diplomatik temaslar yaparken bir yandan da tiftik keçileri çalacaklardı. Şaka değil, gerçekten de çaldılar.

Bir gece birkaç keçiyi siyaha boyadılar ve gizlice ülkeden çıkardılar. İngiltere’ye götürdüler fakat keçileri üretemediler ve birkaç yıl sonra tekrar Osmanlı’ya geldiklerinde bir Osmanlı yetkilisi kendilerine “keçiler ne oldu?” diye sordu.

Bunu duyan İngiliz tarafı kızardı ve utandı tabii. Osmanlı yetkilisi ise; “bizi saf mı sandınız? Biz o keçileri kısırlaştırdık” dedi ve konu üstüne biraz konuşuldu orada.

Aradan bir süre geçti ve Abdülhamid döneminde bu keçileri İngilizler alarak Güney Afrika’ya götürdü. Güney Afrika’da Osmanlı’nın iklimine benzer bir iklime sahip alanda bu tiftik keçileri yetiştirildi ve tüylerinden çıkan sağlam, kaliteli kumaşla tekstil sanayisinde bir adım daha öne çıktılar” açıklamalarında bulundu.

“BU KÜÇÜK ŞEYLER BÜYÜK BİR İŞGALE ORTAM HAZIRLADI”

Arslan; “Bu anlattığım şeyler kulağa küçük gelebilir fakat tüm bunlar bir sömürüdür arkadaşlar. Bunların farkında olun. Bugün ellerinizdeki telefonlardan, giydiğiniz kıyafetlere kadar hepsi yurt dışından geliyor. Fabrikaları burada ve siz onların işçisi olup onların ürünlerini kullanıyorsunuz.

Ben Avrupa’ya pek çok defa çıktım ve orada, sizlere yaptığım gibi birçok konferans yaptım. Hepsinin yüzüne yüzüne bizi sömürdüklerini söyledim. Kendileri de bizleri ucuz işçi olarak görüyorlar zaten. Fakat asla onlardan nefret etmeyin, onlara düşman olmayın. Bunun yerine kendinizi ve ülkenizi severek gelişimine katkıda bulunun” ifadelerine yer verdi.

“İŞGAL BAŞLADI”

Sözlerine devam eden Arslan; “Mondros mütarekesi imzalandığı zaman Osmanlı bir tek cephede kaybetmiyordu. Ordularımız Kuzey Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de çarpışmaya devam ediyorlardı. Bu mütareke sonrasında ordularımız silah bıraktı ve işgal başladı. Sevr ile de ülkemizin tapusu işgalci güçlere verildi.

Trakya’nın işgali ise Bandırma’dan İngiliz gemileri ile Tekirdağ’a çıkan Yunan kuvvetleri ile başladı. Sanıldığının aksine Lüleburgaz’ın işgali Edirne Bayırı’ndan başlamadı, Bandırma’dan Tekirdağ’a gelen bu kuvvetler, Çorlu, Muratlı, Karıştıran, Lüleburgaz ve Babaeski ile sırasıyla Trakya’yı işgal etti” dedi.

“CANLI CANLI İŞKENCE ETTİLER”

İşgal sırasında Lüleburgaz’da bir kadına nasıl işkence edildiğini anlatan Ali Arslan; “Lüleburgaz’da bir kadına, direnişe destek verdiği gerekçesi ile eşinin yerini soruyorlar ve kadın bilmediğini söylüyor. Bunu üstüne 7 Yunan asker, o kadına tecavüz ettikten sonra kadını bir ağacın altına götürüyorlar.

Kadını ağaca ters bir şekilde astıktan sonra başının altına yeşil çimler koyuyorlar ve çimleri yakıyorlar. Yeşil çimlerden çok duman çıkıyor bildiğiniz gibi. Ardından kadının şalvarının içine bir kedi koyuyorlar ve şalvarı kedinin oradan çıkmayacağı şekilde kapatıyorlar.

Dumanın etkisi ile zehirlenmemek için çırpınan tek canlı kadın değil orada, kedi de çırpınıyor ve kedi oradan çıkabilmek için içgüdüsel olarak kadını paramparça ediyor. Bu kadın canlı canlı böyle bir işkenceye maruz kaldı. İşte sömürülmenin sonu budur arkadaşlar” ifadelerini kullandı.

“BAYRAK İLK KEZ SİZİN OKULUNUZDA ASILDI”

Arslan; “Lüleburgaz’ın zor zamanlar geçirdiği bu işgal döneminde Trakya’da beş tane kongre yapıldı. Bu beş kongrenin birisi de Lüleburgaz Kongre Meydanı’nda gerçekleşti ve bu da meydana ismini veren olaydır.

Bu kongrenin ardından Mustafa Kemal Atatürk, Lüleburgaz’a bir telgraf çekerek Lüleburgaz’ı bu kongreyi gerçekleştirdiği için yazı ile tebrik etmiştir. Ben belediye başkanı olsam bu yazının Osmanlıca ve Türkçe versiyonlarını şehrin girişlerine ve kongre meydanına koyarım.

Zorlu geçen işgal döneminin ardından ise Lüleburgaz’da ilk yunan bayrağı sizin okulunuzda indirilirken, ilk Türk bayrağı da sizin okulunuzda göndere çekildi. Bu bağlamda sizin okulunuz Lüleburgaz adına tam bir marka niteliğinde” diyerek sözlerini noktaladı.

Kommentare


bottom of page