top of page

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak 1981 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edildi. İlk kez 1982'de kutlandı. Uluslararası Barış Günü olarak da bilinen Dünya Barış Günü, Almanya'nın 1939 yılında Polonya'yı işgal ettiği tarih olan 1 Eylül olarak kabul edilmiştir.

1 Eylül 1939 tarihinde Almanya`nın Polonya’yı işgal etmesiyle 2. Dünya Savaşı başlamış, bu savaşta milyonlarca insan yaşamını kaybetmiştir.

Bu acı ve yıkım karşısında, sürekli bir barışa ulaşmak için Birleşmiş Milletler  kurulmuştur. Bu kuruluşun beş daimi temsilcisi Çin, İngiltere, Rusya, Fransa ve ABD`dir. Bütün Dünya ülkelerinin, savaş yerine barışı savunmalarıyla barışı sağlamak mümkündür. Oysa bu beş ülke, savaş için en fazla silah üreten ülkelerdir. Bölgemiz bugün bile büyük bir gerilim içinde yaşıyor. Barışa ulaşmak için, silah tacirlerinin ve açgözlü emperyalistlerin acımasızlığını barış isteyenlerin mutlaka kırması gerekiyor. Bir kez daha: "Yurtta barış, Dünya’da barış" diyerek, barışı savunan ve değer veren insanları kutluyorum. İkinci Dünya Savaşında

54 milyon insan hayatını kaybetti. Yine milyonlarca insan sakat, yaralı, aç ve sefil yaşamak zorunda kaldı. Hitler ordularının yenilmesinden sonra, insanlığa büyük acılar yaşatan savaşların bir daha yaşanmaması dileğiyle savaşın başladığı tarih olan 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak ilan edildi.

Fakat emperyalist ülkeler kana doymadılar. Daha İkinci Dünya Savaşı’nın fiilen bittiği günlerde ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarıyla Japonya’da 250 bin kişi hayatını kaybetti. Yüz binlerce insan sakat kaldı.

Çocuğun gördüğü düştür barış.

Ananın gördüğü düştür barış.

Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Kardeşler, barış içinde ancak

derin derin soluk alır evren.

Tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.

Kardeşler, uzatın ellerinizi.

Barış budur işte.

 Savaşın vahşetiyle ilgili üzücü bir öyküyü anlatmak isterim.08 Haziran 1972’de, Kuzey Vietnam’da saklandıkları tapınağa bir Amerikan uçağından dört napalm bombası atıldı. Sağ kalan çocuklar, elbiseleri, saçları, vücutları yanık içinde, çığlıklar atarak kaçışırken, foto muhabiri Nick Ut kendisine Pulitzer ödülünü getirecek olan kareyi çekti. Ortada, çığlık çığlığa koşan çıplak kız, Vietnam Savaşı’nın bütün dehşetinin isimsiz simgesi haline geldi. Bu Amerika’yı dünya kamuoyunun önünde mahkûm eden bir simge idi.1982’de bir Alman Gazeteci “Resimdeki Kızın” peşine düştü. Kızın adının Kim Phuc olduğu ortaya çıktı. Bütün vücudu yandığı için Saigon’da 14 ay hastanede yatmış, yanık derisi ayıklanırken her seferinde acıdan bayılmıştı. İleri bir yaşta, kocasıyla gittiği Moskova dönüşü siyasi mülteci olarak Kanada’ya sığınmıştı Kim. O günlerde 34 yaşındaydı. Evliydi, 3 yaşında bir oğlu vardı. Astım ve şeker hastasıydı, sık sık migren krizi geçiriyordu. Vücudunda, her vesileyle azan, silinmek bilmez yaralar taşıyordu, cildi nefes alma yeteneğini kaybetmişti.1995 senesinde Washington’da Vietnam Savaşı’nı anmak için bir tören yapıldı. Kim Phuc da oradaydı. Kürsüde konuşurken,

“O bombaları atan pilotla karşılaşsam, ona “Geçmişi değiştiremeyiz…” derdim, “Âmâ bugün ve yarın, barışa hizmet etmek için elimizden geleni yapabiliriz!”

Salondan sessizce ayrılıyordu ki, eline bir kâğıt sıkıştırdılar, göndereni işaret ettiler. Kim Phuc önce dönüp adama baktı. Adam orada öylece durmuş, eli ayağı titreyerek Kim Phuc’a bakıyordu.

Sonra elindeki notu okudu Kim Phuc… Kağıttta “O adam benim!” yazıyordu.08 Haziran 1972 günü, Vietnam’daki o mabede napalm atan uçağın pilotu John Plummer’di orada duran… Savaştan sonra yıllarca kendine gelememiş, ne yapacağını bilememiş, din adamı olmuş, “O küçük kızın” resmini gazeteden kesip her an cüzdanında taşımıştı.

Kim bir an adama baktı, sonra kollarını açarak ona doğru koştu…

Hangisinin yarası daha derindi dersiniz?

 Bu yazıyı da Fransız yazınının usta ismi Jacques Prévert’in bir şiiriyle sonlayalım. Dilimize “Aile Hayatı” başlığı ile aktarılan şiiri Orhan Suda’nın yetkin çevirisinden okuyalım:

“Anne yün örüyor/ Oğul savaşıyor/ Anne buna hiç şaşmıyor/ Baba ne yapıyor peki?/ Baba tecimle uğraşıyor/ Karısı yün örüyor/ Oğlu savaşıyor/ Kendi buna hiç şaşmıyor/ Peki oğul ne diyor bu gidişe/ Oğul hiçbir şey/ Ama hiçbir şey demiyor bu işe/ Anne yün örüyor/ Baba tecimle uğraşıyor/ Oğul savaşıyor/ Bitince savaş/ Babasıyla birlikte iş kuracak oğul/ Oysa devam ediyor savaş/ Anne yün örmeye/ Baba tecimle uğraşmaya devam ediyor/ Oğul ölüyor/Oğul savaşmaya devam etmiyor artık/ Mezarlığa gidiyor anne ile baba/ Ve ikisi de şaşmıyor buna/ Hayat devam ediyor/ Yün örmeyle, savaşla, tecimle/ Tecimle tecimle tecimle/ Hayat mezarlıkla iç içe.”

24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page