Modern şiirimizin usta şairi Cemal Süreya’yı 9 Ocak 1990’da 59 yaşındayken yitirdik. Şair kısmı yaşama genellikle sezgisel yaklaşır. Süreya da kendi yaşamına dair, “Kehanet 1985” şiirinde şöyle diyordu: “Lokman şair senin hayatın/ Yedi kırlangıcın hayatı kadar/ Altısını yaşadın/ Bir kırlangıcın daha var.” Kendisine bu mısralarla ilişkin sorulara şöyle karşılık veriyor: “Lokman Hekim söylencesinden çıkış yaptım. Lokman yedi kartal ömrü dilekte bulunmuş. Kartalın 80 yıl yaşadığı farz ediliyormuş. Demek ki Lokman 560 yıl yaşamış. Ben de kendime kırlangıcı seçmiştim. Biliyorsun kırlangıç dokuz yıl yaşar.” Bu hesaba göre Cemal Süreya bu dünyadan alacaklı gitti denebilir. Kehanetin süreği midir ki şair, son şiirlerinin birinde “Üstü Kalsın” diyordu. Cemal Süreya 1931’de, o yıllarda Erzincan’a bağlı olan (şimdilerde Tunceli’ye bağlı) Pülümür ilçesinde doğdu. Babası Hüseyin, annesi ise Gülbeyaz’dır. Çocukluğunun ilk yıllarını Erzincan şehrinde geçirdi.1938’de ailesi ile birlikte Bilecik’e yerleşti. Bilecik’te ilkokula başladı, İstanbul’da devam etti. Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olup Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve iktisat Bölümü’nü bitirdi. Çeşitli devlet kurumlarında çalıştı. Bilecik’e yerleşir yerleşmez annesi Gülbeyaz’ı henüz 23 yaşındayken kaybeder. Küçücükken yoksun kaldığı bu anne sevgisi şairi belki de ebedi bir sürgün kılar. Ve bu sürgün zamanla sevdiği her kadında annesinin arayışına dönüşen bir sürgün halini alır: “Annem çok küçükken öldü / beni öp sonra doğur beni”
1944 yılında, Süreya ilkokulun son sınıfındayken babası yeniden evlenir. Üvey anne, Şaire ve kız kardeşlerine hayatı zindan eder. Çocukluk yıllarında halk edebiyatı ile tanışmasına vesile olan annesinin, genç yaşta ölmesi ve akabinde kendisinin, kardeşlerinin yaşadığı üvey anne zulmünün, Süreya’nın hayatının en yıkıcı dönemi ve şair oluşunu en çok etkileyen faktörlerden biri olduğu söylenebilir. Babasına olan sevgiside:
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum”
İkinci Yeni hareketinin önde gelen şair ve kuramcılarından sayılan Cemal Süreya’nın ilk şiiri “Şarkısı Beyaz” Mülkiye dergisinin 8 Ocak 1953 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Geleneğe karşı olmasına rağmen geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi O. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimiyle; duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini verdi. Süreya’nın üvey kızı Gonca Uslu’nun aktardığına göre iddiaya girmeyi çok seven Şair, arkadaşıyla bir telefon numarası üzerine iddiaya girer ve kaybederse soyadındaki “y” harfinden birini sildireceğini söyler. İddiayı kaybeder ve Süreyya olan soyadını Süreya olarak değiştirir. Bazı rivayetlere göre iddiaya girdiği kişi, kimliğini bir sır gibi sakladığı “Üvercinkasıdır”.
“Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin “
Ahmed Arif öylesine hayrandır ki Cemal Süreya’ya, yüzünü bile görmediği kız kardeşi Ayten ile evlenmek ister. Cemal Süreya’nın duyguları da ondan farklı değil. “Evlen kız, Türkiye’nin en iyi şairi!” der. Ayten önce şaşırır ama sonunda ağabeyinin sözünü dinler. Zafer çarşısında buluşmak üzere sözleşirler; gelin ve damat adayı tanışacak. Bekle bekle Ahmed Arif yok! Cemal Süreya ertesi gün öğrenir ki, temiz bir gömleği olmadığı için gelememiş Ahmed Arif…
Cemal Süreya’nın en belirgin kişilik özelliklerinden biri, övünmekten kaçınmasıydı. Çok önemli işlere imza atmış olsa bile, zorunlu olmadıkça söz konusu etmezdi. Açıklamak zorunda kalırsa, “Ben yaptım” demez de, “biz yaptık” demeyi yeğlerdi. Üstadın bu özelliğine en güzel örnek, Çanakkale’de, Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan topları kurtarmış olmasıdır.
Cemal Süreya hayattayken bunu hiç gündeme getirmemişti. Ancak ölümünden bunca yıl sonra, kız kardeşinin anılarından öğreniyoruz.
Cemal Süreya maliye müfettişliği yıllarında bir gün görevle Çanakkale’ye gönderilir. Üstat otele yerleşir. Otel o gün çok kalabalıktır. Bu kalabalık dikkatini çeker. Otel görevlisine bunun nedenini sorar. Otel görevlisi: “Efendim, bunlar demir tüccarı” diye açıklar. “Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma topların satışı yapılacak; onları almak için geldiler.”Cemal Süreya, bu açıklama karşısında irkilir!Çanakkale savunmasında kullanılan ve her biri birer tarihi eser olan toplar, hurda demir işlemiyle satılacaktır!Duyduğu rahatsızlıkla hemen odasına çekilir Cemal Süreya. Yazı makinesinin başına geçer, satış kararına itiraz mahiyetine bir rapor yazar ve vakit geçirmeden Ankara’ya ulaştırır. Maliye Bakanlığı, müfettiş Cemal Süreya’dan gelen rapor üzerine topların satışını durdurur. Demir tüccarları eli boş döner Çanakkale’den. Bugün Çanakkale’de sergilenen o tarihi toplar, üstadın duyarlılığı sayesinde kurtarılmıştır. Ankara’da bulunduğu 1977’de Ahmet Say ile “Türkiye Yazıları” dergisini çıkarıyorlar ama iki sayı sonra dergiden ayrılıyor. Yine de dergisiz yapamaz Şair. Papirüs dergisini yeniden yayımlama düşüncesini zihninden hiç çıkarmamıştır. Ankara yıllarında önce Fahrünissa Kadıbeşegil’in yayımladığı “Oluşum” dergisine el atar. 1981’de kendisi gibi ikisi de Tuncelili olan Vecihi Timuroğlu ile Doruk Yayınevi sahibi Dinçer Kişoğlu’nun içinde bulunduğu “Yazın” dergisine dışardan destek verir. Onun hınzır zekâsını düzyazılarında da görürüz. Övüyormuş gibi gözükürken iğnelemeyi; yüceltiyor sanırken de alaya almayı iyi becerir. Sözgelimi bir şair için “Öz Türkçenin şairidir o.” ya da bir başkası için “Efendi bir şairdir.” Derken Süreya’nın iğneleyici ya da alaya alan yanını sezeriz. Cemal Süreya’nın polemiği sevdiği kadar, tartıştırmayı da başaran bir yanı vardı. Sözgelimi artık vecize leşmiş gibi gözüken şu iki cümle onundur: “Folklor şiire düşman” ve “Şairin hayatı şiire dahil.” Belli ki Süreya modern şiirin iki temel sorununa gönderme yapmaktadır. Anonim olanın modern şiire yetmezliği ile şairin dünya görüşünün şiir içinde ergimiş olması. “On yedi dergi, birkaç evlilik, bir meslek, bir banka batırdı.”
Cemal Süreya’nın, şair Süreya ve denemeci Süreya’yı yan yana koyup değerlendirme yaparken şair tarafı için kendi kendine sarf ettiği sözlerdir bunlar. Ama arkasına eklemeyi de unutmaz:
“Hayatımı başka bir hayatla değiştirmek istemediğime göre demek ki mutsuz değilim.”
Comentarios