Merhaba, ekonomik buhranı damarlarında hisseden işçi ve emekçi kardeşler, arkadaşlar ve abiler.
Birleşik Metal-İş Araştırma Merkezi (BİSAM), 2023 eylül ayına ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı verilerini açıkladı. Buna göre 'açlık sınırı' 12 bin 612 TL 'yoksulluk sınırı' ise 43 bin 623 TL olmuştur. 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için gereken gider, günlük 420 lira, aylık ise açlık sınırı ücreti kadar. Yani 12 bin 612 TL oldu. Enflasyon bir yandan ücret ve maaşları eritirken, diğer yandan da aydan aya artan vergi dilimi, ele geçen ücret ve maaşların azalmasına neden oluyor. Sene başında net 12-13 bin lira alan işçinin brüt ücreti, ek zamlarla artsa bile, ele geçen net ücret 'artan oranlı gelir vergisi' kesintisiyle 15-16 bin lira seviyesinde kaldı. 2007’de gelirimizin yüzde 12.7’sini vergi olarak öderken, bugün gelirimizin yüzde 16’sını vergi olarak ödüyoruz. Ücretlerin her geçen gün eriyerek, alım gücümüzü yok etmeye dayalı bu politikalar ve vergi yükleriyle birlikte yoksullaşmaya doğru hızla ilerliyoruz.
HEYBEDEN VERGİ ÇIKACAK!
Yeni başlayan 2024 bütçe görüşmeleri, önümüzdeki dönemde ekonomik koşulların ve çalışma koşullarının daha da katlanıp zorlaşacağı politikalara ev sahipliği yapıyor.
OVP (orta vadeli program) ile siyasi iktidarın biz işçi ve emekçilere neleri reva gördüğünü ve patronlara neler bahşettiğini önceki yazımda da bahsetmiştim.
OVP üstüne 2024 bütçe görüşmelerinde bütçe açığının 2 trilyon 651.9 milyar TL olacağı öngörülüyor. Bu açığı kim ödeyecek? Bütçe teklifinde 8 trilyon 437 milyar TL gelir öngörülürken, 11 trilyon 89 milyar TL de gider olarak öngörülüyor. 2 trilyon 651.9 milyar TL olan açığı ise biz işçi ve emekçilerin sırtından, yeni vergi yükleriyle kapatmaya çalışacaklar. Siyasi iktidar patronlara yaptığı kıyaklara bir yenisini ekleyerek, 'vergi indirimi, muafiyeti, istisnası' (vergi harcamaları) adı altında sermaye kesiminden bu yıl 2 trilyon 210 milyar TL’lik bir vergiyi almayacağını da bütçe kanun teklifiyle açıkladı. Patronlara yapılan vergi indirimi ya da muafiyeti gibi bir durum olmasa bu açığın olmayacağı aşikâr. Oysaki patronlara vergi muafiyeti değil, aksine ek servet vergisi konulması gerekmektedir, tek çözüm budur. Ama siyasi iktidar 21 yıldır sınıfsal tercihini biz işçi ve emekçilerden değil, sermayeden ve zenginden yana kullanıyor.
Ve bütçe kanun teklifinde öngörülen devasa bütçe açıklarının enflasyonu daha da artıracağı bilinmesine rağmen, bu üç yılın sonunda enflasyonun tek haneli rakama (4.7 oranı söyleniyor) indirileceğini ve biz işçileri, memurları ve emeklileri enflasyona ezdirmeyeceklerini nasıl söyleyebiliyorlar, akıl almıyor?..
YA İŞÇİDEN YA PATRONDAN!
Ortadoğu’daki savaş devam ederse enflasyon artacak ücretler daha da düşecek, yeni zamlar gelecek. Savaşa ayrılan bütçe biz işçilerin cebinden çıkıyor. Emek mücadelesiyle beraber savaşa da hayır denmesi önem kazanıyor.
Başta sendikaların ve yereldeki emek, demokrasi platformlarının öncülüğüyle savaşın ve oluşacak vergi yüklerinin karşısında sınıfsal bir mücadele önemini ve aciliyetini koruyor.
Bunun üstüne Rıfat ILGAZ’ın bir sözünü hatırladım…
Diyor ki; “Ya ezenden yana olacaksın ya da ezilenden, bu işin az şekerlisi çok şekerlisi olmaz.” Burada da hangi yanda olunması gerektiği çok açıktır.
EMEĞİMİZİN KARŞILIĞI
Bir Şişecam işçisi olarak yukarıda söylediğim kötü koşullarla birlikte önümüzde bir de TİS dönemi var. Şişecam’ın nasıl dudak uçuklatan kârlar açıkladığını ve bizlerin ücretlerinin her geçen gün nasıl eridiğini dünya alem biliyor. Burada Şişecam’ın vereceği ücretler değil, bizlerin mücadelesi ve talep ettiğimiz ücretler önem arz ediyor. Beklenecek olan enflasyon açıklamalarını, işverenin tarifiyle 'Şişecam’ın ücret politikasını, global Dünyayı, endüstriyel ilişkilerini, Şişecam’ın kapanacak bölümlerini', "duymak istemiyoruz". Bizler artık her geçen gün eriyen ücretlere karşı, insanca yaşayacak ve insanca çalışacak koşullar istiyoruz.
Buradan söylüyorum. Emeğimizin karşılığını istiyoruz. En az 'yoksulluk sınırı' kadar bir ücret istiyoruz. Ve en az her altı aylık dilimde yoksulluk sınırı hesaplamasına göre artmasını istiyoruz ve bunun mücadelesini de vermeye hazırız.
* * *
Filistin’e yapılan insanlık suçunu lanetleyen, başta emperyalist ülkelerin halkları dahil tüm dünyada savaşa karşı, Filistin halkının yanındayız mitingleri yapılıyor. Sendikaların öncülük ettiği mitingler savaşın baş destekçisi ABD’nin söylemlerini ve uygulamalarını da değiştirmiştir. Ancak Türkiye’de sendikaların halen sustuğu ve bu baskılara karşı mücadeleci sendikaların dahi kınama açıklamaları yapmaktan öteye gitmemesi, kabul edilir bir tutum değildir.
Comentarios