Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yaptığı basın açıklamasında “Toprağın korunması, gıda güvenliği, su temini, biyolojik çeşitlilik ve iklimin düzenlenmesi anlamına geliyor. Sürdürülebilir kalkınmanın yolu toprağın korunmasından geçiyor” dedi.
“2022 YILINDA YAKLAŞIK 783 MİLYON İNSAN AÇLIKLA KARŞI KARŞIYA”
Bayraktar açıklamasında FAO verilerine göre, dünyada 2022 yılında 691 ila 783 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kaldığını anımsattı.
İklim değişikliği nedeniyle 2050 yılında tahıl fiyatlarının yüzde 29’a varan oranda artacağı ve milyonlarca kişinin daha açlık riskiyle karşı karşıya kalacağının tahmin edildiğini aktaran Bayraktar, “Bu durum bile gelecekte tarımsal üretimde yaşanabilecek kayıpların ne denli büyük olacağının bir göstergesidir.
Tarıma elverişli topraklarımız, şehirleşmeyle birlikte artan endüstriyel sahalar tarafından hızla yok ediliyor. Kurulan fabrikalar toprağa ve suya kirletici maddeler salarak yaşam döngüsünü olumsuz yönde etkiliyor. Yanlış toprak ve su yönetimi uygulamaları toprak erozyonunu, toprak biyoçeşitliliğini, toprak verimliliğini, su kalitesini ve miktarını etkiliyor. Organik madde ile zenginleştirilmiş sağlıklı topraklar, suyun tutulması ve kullanılabilirliğinin düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Bu gerçeklerle toprak ve su kaynaklarına gereken önem verilmeli ve korunmalıdır.” dedi.
“ÜLKEMİZİN İLERLEYEN SÜREÇTE SU FAKİRİ OLMA İHTİMALİ BULUNMAKTADIR”
Bayraktar, ülkenin ilerleyen süreçte su fakiri olma ihtimalinin bulunduğunu söylerken, şöyle konuştu: ““Yapılan iklim modellemelerine göre sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağışlar giderek etkisini daha da arttıracaktır. Ülkemizin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz Havzası, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en fazla yaşanacağı bölgelerin başında geliyor.
Veriler incelendiğinde; Akdeniz Havzası’nda son yıllarda yağışların azaldığı net bir biçimde görülüyor. Zaten su stresi altında olan ülkemizin ilerleyen süreçte su fakiri olma ihtimali bulunuyor. Gerek sulama suyu kullanımında, gerekse ev ve sanayi tüketiminde hepimiz su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği için üzerimize düşeni yapmalıyız.
“2022 YILI İTİBARIYLA KİŞİ BAŞINA DÜŞEN ARAZİ 2,8 DEKAR”
“Ülkemiz nüfusu yıldan yıla artarken, tarım alanlarının azalması, kişi başına düşen arazi miktarının gerilemesine neden oldu. İstatistiklere göre; 2005 yılında kişi başına 3,9 dekar arazi düşerken, bu değer 2010 yılında 3,4 dekara, 2015 yılında 3 dekara 2021 yılına gelindiğinde ise 2,7 dekara geriledi.
Ülkemizin en stratejik sektörlerinden tarımın en temel sermayesi olan tarım arazilerini korumak, sürdürülebilirlik açısından büyük önem arz ediyor. Son yıllarda atıl tarım arazilerinin üretime kazandırılmasının yanı sıra tarım arazilerinin korunması amacıyla pek çok çalışma yapılarak kanunlar çıkarıldı. Atıl tarım arazilerinin üretime kazandırılması, miras yoluyla arazilerinin bölünmesinin engellenmesi gibi uygulamalar ile 2019 yılında 23 milyon 99 bin hektar olan toplam işlenen tarım alanı 2022 yılında yüzde 3,3 oranında artarak 23 milyon 864 bin hektara ulaştı. Yapılan çalışmalar sonuç verdi ve ülkemizde son yıllarda gerileyen kişi başı arazi büyüklüğü 2022 yılında 2,8 dekara çıkarak az da olsa artış gösterdi.
İşlenen tarım alanlarının artırılmasına yönelik çalışmalara bu yıl bir yenisi eklenerek, mülkiyet ve mirasçılık sorunları nedeniyle işlenemeyen veya işlense de ÇKS’ye kayıt olamayan arazilerin, ÇKS’ye kaydının yapılarak tarımsal üretime kazandırılması sağlandı. Bu değişiklik ile yaklaşık 3 milyon hektar tarım alanının üretime kazandırılacağı öngörülüyor.
Tarım topraklarının korunmasıyla ilgili çalışmalar her ne kadar devam etse de ülkemizin hızla artan nüfusu karşısında yetersiz kalıyor. Artık bir karış toprak dahi kaybedilmemelidir. Bu amaçla tarım arazilerinin amaç dışına çıkarılması kesinlikle önlenmelidir. Karayollarını ve şehirlerin gelişimini projelendirirken, verimli tarım arazileri yerine tarıma elverişli olmayan, daha verimsiz arazilerin kullanılmasına özen gösterilmelidir. Birinci sınıf sulamaya uygun tarım arazilerimizin, imara açılmasına asla izin verilmemeli, bu arazilerin üzerine sanayi tesisleri, şehirler kurulmamalıdır. Turizm, madencilik ve ulaştırma için verimli tarım arazileri kullanılmamalı, meyve ağaçlarını, zeytinlikleri kesip yazlıklar inşa edilmemelidir.”
“Toprakların imara açılması nedeniyle yerinde üretim zorlaştı”
Toprakların imara açılarak kaybedilmesi birçok ilde yerinde üretim yapmayı zorlaştırdığı için o ilin tüketicileri meyve ve sebzeyi daha pahalı yemek zorunda kaldığını hatırlatan Bayraktar, “Örnek vermek gerekirse 30-40 sene önce İstanbul ilimizin meyve sebze kaynağı İstanbul ilçeleri ve Kocaeli, Sakarya gibi illerdi. 50 kilometrelik bir mesafeden sebze meyve temin ediliyordu.
Bu illerin imara açılarak topraklarını kaybetmesi sonucu yerinde üretim imkânı azaldı. Kaynak uzaklaştı, bugün İstanbul’a 600-700 kilometre mesafeden meyve sebze geliyor. Maliyet artışı nedeniyle İstanbullu tüketici meyve sebzeyi pahalı yemek zorunda kalıyor.” ifadelerine yer verdi.
“TARIM ARAZİSİ SATIŞLARINDA TARIMSAL FAALİYET ZORUNLULUĞU OLMALI”
Ülkemizde tarımsal üretim maliyetlerindeki artışlar tarımsal üretimde yeterli gelir elde edemeyen üreticilerin üretimden kopmasına ve arazilerini elden çıkarmalarına neden olduğunu ifade eden Bayraktar, bunun önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı.
Bayraktar, “Tarım arazileri üretim aracı olmaktan çıkarak birer yatırım aracı haline dönüştü. Özellikle icralık araziler internet ortamında ihale usulü ile satılıyor. Değerinin üzerinde fiyatlarla satılan arazileri bölge insanı alamıyor. Bu tür satışlar tarım dışı amaç için arazi almak isteyenlerin işini kolaylaştırarak arazilerin farklı amaçlarla kullanımının önünü açıyor.
Tarımsal arazilerin amaç dışı kullanımının engellenmesi amacıyla arazilerin el değiştirmesinde tarımsal faaliyet yapılması zorunluluğu getirilmelidir. Son yıllarda ülkemizde yabancı uyruklu vatandaşların sayısı her geçen yıl artıyor. Nüfusu artan yabancıların ülkemizde arazi alma talebi de arttı.
Ülke ve köylerimizin güvenliği bakımından yabancılara tarım arazilerinin satışı yasaklanmalıdır. Arazi satış veya kiralamada öncelik köy insanına tanınarak uygun fiyat ve şartlarda uzun vadeli taksit seçenekleri sunulmalıdır. Köylerimizin sosyal düzeninin bozulmamasına dikkat edilmelidir.
Ülkemizde son yıllarda giderek popüler hale gelen, insanlara şehirden uzakta yaşamayı cazip gösteren hobi bahçesi, tiny house, bungalov benzeri yaşama alanları, tarım arazilerinin parçalanmasına ve çarpık yapılaşmanın oluşmasına neden olmaktadır. Bu tür yapılanmalara kesinlikle izin verilmemelidir. Tarımsal üretimin temeli topraktır. Öncelikle sahip olduğumuz toprak ve su kaynaklarına sahip çıkmalıyız. Var olan kaynaklarımızın gelecekte artacak ülke nüfusu ve beklenen iklim değişikliğinin olumsuz senaryolarına karşı etkin ve sürdürülebilir kullanımı konusunda gereken hassasiyeti ülke olarak göstermeliyiz.” şeklinde konuştu.
Comments