ABD ve İKLİM EYLEMİ
Yeni ABD yönetimi iklim eylemi için felaket olabilir
İlk başkanlık döneminde ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çeken ve 125’ten fazla çevre koruma mevzuatını zayıflatan Donald Trump, Ocak ayında yeniden başkanlık koltuğuna oturacak.
İklim değişikliğini bir zamanlar “aldatmaca” olarak nitelendiren ve “sıvı altın” olarak tarif ettiği petrol ile doğalgazı savunan ve ocak ayında idareyi ele alacak yeni yönetim , iklim eyleminin geleceğini tehdit ediyor. Yeni yönetimle birlikte ABD’nin çevre politikalarına yaklaşımı temelden ve olumsuz yönde değişebilir.
Yeni yönetimin önceki başkanlık döneminde, ondan önceki yönetiminin iklim değişikliği ile mücadele için attığı adımlar ortadan kaldırılmış ve çevre koruma mevzuatı zayıflatılmıştı. Son seçim kampanyası süresince aynı yaklaşımı daha da kuvvetlendirmeye hazır olduğunu gösteriyor.
Ocak ayında göreve başlayacak olan yeni yönetimin önerdiği politikalar, iklim konusunda son yıllarda kaydedilen ilerlemenin kaybedilmesine sebep olabilir. Böyle bir durum hem Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) hem de dünyayı, küresel ısınmanın kötüleşen etkilerine karşı savunmasız bırakabilir.
Önceki ABD yönetimi, Enflasyonu Azaltma Yasası (IRA) gibi politikalar ile sera gazı emisyonlarının azaltılması ve temiz enerjinin teşvik edilmesi konusunda önemli adımlar atmış, bir dönüm noktası sayılabilecek bu mevzuat ile yenilenebilir enerji projelerine ve elektrikli araçların geliştirilmesine 10 yıl boyunca 390 milyar dolar tahsis etmişti.
Fakat ocak ayında göreve başlayacak yeni yönetim fosil yakıtların yaygınlaşmasının önünde bir engel olarak gördüğü IRA’yı yürürlükten kaldırma sözü verdi. Elektrikli araçlar, çatı üstü güneş panelleri ve ısı pompaları için sağlanan vergi kredileri büyük olasılıkla kesilecek.Bu geri adım, tam da ABD’nin temiz enerji yatırımlarının meyvelerini görmeye başlayacağı bir zamanda atılacak. Üstelik bu mevzuat nedeniyle kaydedilen ekonomik büyümenin yalnızca Demokrat Parti’nin yönettiği eyaletlerde değil, Cumhuriyetçi Parti’nin güçlü olduğu eyaletlerde de gözlenmesine rağmen.
Ocak ayında göreve başlayacak olan yeni yönetim daha az çevre koruma, daha fazla fosil yakıt vaat ediyor. Önceki yönetimin iklim politikalarını hor gördüğü sır değil. Hatta şaka yollu olarak selefinin yaptığı her şeyi tersine çevireceğine dair sözler de verdi. Ocak ayında göreve başlayacak olan yeni yönetim ,seçim kampanyası sırasında , özellikle ABD’in batısındaki koruma alanlarını daraltacağını, daha fazla alanı madenciliğe açacağını, kamu arazilerinde ve sularında sondaj yapmayı kolaylaştıracağını söyledi. Önceki yönetim, yeni doğalgaz ihracat terminallerine onay vermeyi durdurmuştu. Yeni yönetimin bu uygulamayı da yeniden başlatabileceği düşünülüyor. Üretimi artırmaya hevesli petrol yöneticileri, bu adımı heyecanla bekliyor.
Cumhuriyetçilerin fosil yakıtlara yönelik coşkusu, piyasaların aynı yöndeki net tercihi ile de destekleniyor. Ocak ayında göreve başlayacak olan yeni yönetimin seçim zaferinin ertesi gününde yerli petrol ve gaz hisseleri yükseldi; sektörün önde gelenleri, fosil yakıtları destekleyen bir yönetimin Beyaz Saray’a dönüşünü kutladılar. Ocak ayında göreve başlayacak olan yeni yönetim fosil yakıt lobilerinden onlarca milyon dolarlık bağış aldı. Dolayısıyla bu çıkar gruplarının, yeni yönetimin enerji politikaları üzerinde önemli etkisi olacağı söylenebilir.
Çevre koruma ve çevresel adalet gerileyebilir
Yeni yönetimin enerji politikaları arasında, çevre koruma alanında çalışan kurumların zayıflatılması da var. Örneğin çevre koruma misyonuna karşıt olduğu bilinen kişileri yönetime getirerek Çevre Koruma Ajansı’nı yeniden şekillendirmek, planları arasında.
Dahası, yeni yönetim önceki yönetimin çevresel adalet girişimlerini ‘woke’ politikalar olarak tanımlayarak alay ediyor. (‘Woke’ kelimesi başlangıçta toplumsal konulara duyarlı kişileri tarif etmek için kullanılıyordu fakat zaman içinde, merkez sağ tarafından sol görüşlü kişileri küçümsemek için kullanılır hale geldi.)
Çevresel adaleti sağlamayı amaçlayan Justice40 programı; temiz enerji, uygun fiyatlı konut veya altyapı gibi çeşitli yatırımların en az yüzde 40’ını dezavantajlı topluluklara aktarmayı hedefliyor. Bunun gerçekleşmesi, temiz hava ve suya eşit erişim sağlama çabalarında önemli bir geri adım anlamına geleceği gibi, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalan dezavantajlı toplulukların kalıcı olarak kirlilikle karşı karşıya kalması anlamına da gelebilir.
Emisyonları azaltmak için zaman hızla daralıyor
Bu gelişmeler için zamanlama daha kötü olamazdı. ABD yalnızca bu yıl, her biri bir milyar doların üzerinde zarara yol açan 24 doğal afet yaşadı. Bu afetler, şiddetlenen iklim krizinin çarpıcı sonuçları. Nitekim bilim insanları, insanlık için felaket anlamına gelecek bir ısınma seviyesini engelleyebilmenin, küresel emisyonları 2030 yılına kadar yarı yarıya düşürmeyi gerektirdiği uyarısında bulunuyor. Şu anda ki mevcut yönetim döneminde ABD, emisyonlarını 2030’a kadar yaklaşık yüzde 40 oranında azaltma yolunda ilerliyordu. Ne var ki Ocak ayında yönetimi devir alacak yeni yönetim fosil yakıt üretimini artırmaya yönelik politikaları ile atmosferdeki sera gazlarını dört milyar ton arttırabilir. Bu miktar, Avrupa Birliği ile Japonya’nın bir yıllık toplam emisyonlarına eşdeğer.
Bununla birlikte bu ay içinde yönetimi devir alacak yeni yönetimin ilk hamlelerinden biri, ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çekmek olabilir. Böyle bir durum emisyonlarda tarihi sorumluluğu en yüksek olan ülkenin iklim değişikliği ile mücadelede liderlik rolü üstlenmekten vazgeçtiği sinyalini verecektir. Aynı zamanda İklim konusunda ABD’nin güvenilirliğini zedeleyecek, Çin gibi ulusların liderlik rolü üstlenmesine neden olacak ve temiz enerjiye geçiş yönündeki küresel çabaları da tehlikeye atacaktır.
Temiz enerji devrimi, Trump’a direnebilir
Beklenen bu olumsuz gelişmelere rağmen ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmak için de nedenler var. Her şeyden önce temiz enerji dönüşümünün tamamen raydan çıkarılması büyük ihtimalle çok zor olacak. Kaliforniya ve New York gibi eyaletler güçlü iklim politikaları geliştirmeye devam ediyorlar. Bu durum, federal devletin eylemsizliğini dengeleyebilir.
Önceki yönetimin kilometre taşı sayılabilecek iklim yasasının (Enflasyonu Azaltma Yasası, IRA) dayanıklılığı da umut verici bir diğer unsur. Yasa kapsamında ilk yapılan yatırımların yüzde 80’i, Cumhuriyetçi bölgelere fayda sağlıyor. Bu nedenle yasanın geri çekilmesi, Ocak ayında yönetimi devir alacak yönetimin müttefikleri için bile siyaseten zor olacağa benziyor. Anketler, yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılmasının, ABD’nin her iki büyük partisinin seçmenleri tarafından – son yıllarda azalan şekilde olsa da – desteklendiğini gösteriyor. Araştırmalar Amerika’daki rüzgar santrali projelerinin, aday hangi partiden olursa olsun, seçimlerde oy oranını artırmasına yardımcı olduğunu gösteriyor.
Artık ekonomik ve toplumsal olarak kabul gören temiz enerjinin küresel olarak ivmelendiği inkar edilemez. Rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları, dünyanın pek çok yerinde artık fosil yakıtlardan daha ucuz. Birçok ülke, ABD’nin liderliğinden bağımsız olarak, iklim hedeflerini yerine getirebilmek için uğraşmaya devam ediyor. Dev petrol şirketleri bile enerji piyasalarındaki değişimi görerek daha temiz teknolojilere yatırım yapıyor. Temiz enerji devrimi, Yönetime gelecek ekibin bile tamamen tersine çeviremeyeceği kadar güçlü olacağa benziyor.
ABD, liderlik rolünden vazgeçebilir mi?
Ocak ayında göreve başlayacak yeni yönetimin dönemi, iklim değişikliğiyle mücadelede büyük bir gerileme anlamına gelecek. Yeni yönetimin politikaları uzun vadeli sürdürülebilirlik yerine kısa vadede fosil yakıtlardan kazanç sağlamayı önceliklendiriyor. Temiz enerjiye geçişin bilimsel ve ekonomik olarak bir zorunluluk haline gelmiş olması ise göz ardı ediliyor. Bu tabloda umut verici olan ise yerel yönetimlerin, özel sektörün ve küresel iklim hareketinin direnci.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde alınacak kararlar, dünyanın iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınıp kaçınamayacağını belirleyecek. Yeni dönemde de çevre üzerindeki yasal korumaların inatla ortadan kaldırmasını bekleyebiliriz.
Sık sık ‘gerçekten temiz hava ve su’ arzusundan dem vuran Ocak ayında göreve gelecek yeni yönetim, kendini bir çevreci olarak tanımlıyor. Ancak sicili, bu iddialarını desteklemiyor.
Dünya, iklim değişikliği ile mücadelede belirleyici olacak bir 10 yıl ile karşı karşıya. Bu şartlarda ikinci bir Trump başkanlığı, iklim eylemi için yalnızca bir gerileme olmayacak, aynı zamanda gezegenin en az kaldırabileceği bir dönemde fosil yakıt bağımlılığını daha da artıracak bir sıçrama ifade edecek. ABD’deki iklim kazanımlarının kaybedilip kaybedilmeyeceği önemli bir soru. Ancak ABD’nin, iklim değişikliği ile mücadelede küresel bir lider olma konumunu kaybetmeyi göze alıp alamayacağı üzerine de düşünmesi gerekiyor.
Comments