10 Ekim Katliamı unutulmadı
- Hamza Dalgıç

- 13 Eki
- 4 dakikada okunur
“Katliam insanlık suçu olarak tanınmadı, idari yetkililer hakkında hiçbir soruşturma açılmadı. Faillerle örgütler arasındaki bağlantılar ise hâlâ örtülü kalmaya devam ediyor”
Lüleburgaz Emek ve Demokrasi Platformu, 10 Ekim 2015 tarihinde yaşanan Ankara Gar Katliamı nedeniyle basın açıklaması düzenledi.


Lüleburgaz Emek ve Demokrasi Platformu, 10 Ekim 2015’te yaşanan Ankara Gar Katliamı’nın 10’uncu yıldönümü dolayısıyla bir basın açıklaması düzenledi. Katliamda hayatını kaybeden 103 kişi anılırken, adalet talebi bir kez daha dile getirildi.
Lüleburgaz’da gerçekleştirilen anma programı, yaşamını yitirenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Programın ardından “10 Ekim’i unutma unutturma”, “karanlığa teslim olmayacağız” ve “katil IŞİD işbirlikçi AKP” sloganları atıldı. Basın açıklamasını Haber-Sen Lüleburgaz İlçe Temsilcisi Duygu Sarısülük okudu.
Sarısülük, yaptığı açıklamada katliamın üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen sorumluların hâlâ ortaya çıkarılmadığını vurguladı. “Katliam insanlık suçu olarak tanınmadı, idari yetkililer hakkında hiçbir soruşturma açılmadı. Faillerle örgütler arasındaki bağlantılar ise hâlâ örtülü kalmaya devam ediyor” dedi.
"YÜREKLER HALA ACIYOR"
Katliamı siyasi amaçlar için tezgahlanan katliamların son halkası olarak nitelendiren Haber-Sen Lüleburgaz İlçe Temsilcisi Duygu Sarısülük; "Bundan tam 10 yıl önce 10 Ekim 2015 saat 10.04'te Ankara gar meydanında Emek Barış ve Demokrasi talebimizi umudu ve inancı hedef alan o menfur saldırı gerçekleştirildi. 1 Mayıs 1977 Maraş, Çorum, Sivas, Beyazıt , Bahçelievler katliamları gibi kimi siyasi amaçlar için tezgahlanan kirli planların son halkası olan saldırı 103 arkadaşımızı fiziken aramızdan kopardı.
Sayısız arkadaşımız yaralandı. Hayatlar parçalandı. Onarılması mümkün olmayan derin acılar bıraktı. Bu yüzden yürekler hala acıyor, hala kanıyor. 10 Ekim gününe gelmeden hemen öncesini bir kez daha hatırlayalım;
Ekonomik ve siyasi krizin derinleştiği, emekçilerin mevcut politikalara karşı eylemlerinin giderek arttığı, tüm bunların sonucu olarak iktidarın toplumsal desteğini her gün biraz daha yitirdiği bir ortamda gerçekleşen 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına hükümet kurma vasfını yitirdi.
Koalisyon görüşmeleri beklentisi artarken birdenbire erken seçim kararı alındı. Kararla birlikte kutuplaştırma ve baskı politikası daha sistematik hal aldı. Ülkemiz çatışma alanı haline geldi. Ortalık kan gölüne çevrildi.
7 Haziran - 1 Kasım tarihleri arasında çoğunluğu belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri olmak üzere binlerce insan gözaltına alındı, yüzlercesi tutuklandı. Basına yönelik baskılar darbe dönemlerini aratır cinsten zirve yaptı.
Çatışmalar ve patlayan bombalar ne hikmetse birilerinin oyunu arttırdı ve yeniden tek başına iktidara gelmelerinin önünü açtı. 10 Ekim katliamı ile ilgili gerek hukuki süreç ve gerekse de siyasal arka planı bu gerçeklik görülmeden ele alınamaz.
Katliamdan hemen sonra katliamın oylarını nasıl etkilediğini öğrenmek için anket yaptıran siyasal anlayış sorgulanmadan bu katliam aydınlatılamaz, o günden bu yana baskıların, hak ihlallerinin emeğe ve emekçilere dönük saldırıların kalıcı hale gelmesinin katliam sonuçları ile bağı araştırılmadan gerçekler su yüzüne çıkartılamaz" dedi.
"BARIŞ VE KARDEŞLİK SESİ SUSTURULMAK İSTENDİ"
Duygu Sarısülük şöyle davam etti; "10 Ekim sabahı Türkiye'nin dört bir yanından ellerinde karanfillerle, dillerinde barış türküleri ile toplananlar, halaya duranlar, horon tepenler bu ülkenin güzel insanlarıydı. O insanlar silahlar sussun, ölümler dursun, çocuklar gülsün diye yürüyordu. 9 yaşındaki Veysel Atılgan'ın ışıl ışıl yanan gözleri Barış türküleri ile daha da aydınlanmıştı diğer katılımcılar gibi.
Katilleri, katliam emrini verenleri en çok korkutan da onbinlerin gözlerindeki bu ışıltı, umut ve kararlılıktı. Yaratılmak istenen korku imparatorluğunun karanlığına karşı, aydınlık, savaşa karşı barış, karamsarlığa karşı umudu diri tutma azmimiz korkutuyordu kan emicileri.
Katliamla bu toprakların hala en temel ihtiyacı olan barış ve kardeşlik sesi susturulmak istendi. 5 Haziran'da Diyarbakır'da, 20 Temmuz'da Suruç'ta istedikleri korku dalgasını yaratamayınca bu kez devletin kalbi sayılan en korunaklı il olarak bilinen adeta kuş uçurtulmayan Ankara'da başarmak istediler.
Bombaları patlatmayı başardılar ama aradan geçen 10 yıl bir kez daha gösterdi ki umudumuzu emek, barış ve demokrasi talebimizi gelecek güzel günlerin özlemini bastıramadılar, yok edemediler, edemeyecekler"
"SORUMLULAR HALA ORTAYA ÇIKARILAMADI"
Sarısülük; "10 yıl geride kaldı, ancak 10 yılda; katliamın gerçek sorumluları hala ortaya çıkarılamadı. Tek bir idari yetkili bile resmi olarak soruşturulup yargılanmadı. Katliam insanlık suçu olarak tanınmadı. Failler ile fail örgütler arasındaki bağlantılar istihbarat raporları devlet kurumlarının ihmalleri hala örtülü kalmaya devam etti.
Soruşturma süreçlerinde gecikmeler yaşandı. Kritik belgeler ya kayboldu ya karartıldı; tanık beyanlarına yeterli güven verilmedi. Kamu görevlileri ile ilgili iddialar (emri veren, gözeten, ihmal eden) sistematik olarak geri plana itildi.
Dünyanın dört bir yanında arananları getirmekle övünen devlet, 10 Ekim davasının firari sanıklarını hala yargılamaya getirmedi. Görüyoruz ki yargı, 10 Ekim katliamı davasında da görevini yerine getirmemekte, tuğlayı çekmek istememekte, siyasal erkin etkisinde karar almaktadır" açıklamalarına yer verdi.
"ADALET MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK"
Adalet mücadelelerinin devam edeceğini belirten "Sarısülük sözlerini şöyle noktaladı: "Adalet bakanının diline pelesenk ettiği hukuk devleti olma iddiası, 10 Ekim katliamı davasında bir kez daha İflas etmiş karşılık bulmamıştır. Katliamdan sonra oluşan siyasal atmosfer sonucu tek başına iktidara gelebilen ve hala zor ve baskı politikalarıyla iktidarda kalmaya çalışanların barışa ve demokrasiye dair sözlerinin emekçiler nezdinde hiçbir inandırıcılığı olmadığı açıktır.
Devlet iktidar anayasa gereği vatandaşlarının yaşam hakkını ve Can güvenliğini korumakla yükümlüyken bunun gereğini yapmadı. Katliamın yaşanmasında sorumluluğu bulunan tek bir idarecisi hakkında dahi Soruşturma izni vermediği gibi yargı kararıyla verilen tazminatları bile geri isteyerek bir garabete daha imza atmıştır.
Bununla fiilen; ‘’Ben iktidar olarak yaşam güvencesini sağlamakla yükümlü değilim’’ demiştir. Bu boyutuyla da anayasanın ayaklar altında alınması söz konusudur. Dolayısıyla Gerçek suçlular açığa çıkarılıp yargılanıncaya kadar adalet mücadelemiz devam edecektir"



Yorumlar