İnsan çoğu kez düşünür ne kadar şansızım diye. Hâlbuki içinde bulunduğumuz durum için şansız mıyız acaba? Belki de var olduğumuz zaman diliminde şanslıyızdır. Bu şans olayını irdelemek için, mesela bin dokuz yüz yılında doğduğunuzu düşünün. Siz on dört yaşındayken Birinci Dünya Savaşı başlıyor. Bu acı savaş Siz on sekiz yaşınıza geldiğinde yirmiki milyon insanın yaşamının sonlanmasıyla bitiyor. İnsanlık bu yıkıcı tabloyu onarmaya çalışırken, ardından kısa bir süre sonra ortaya bir pandemi çıkıyor. İspanyol Gribi adındaki virüs elli milyon insanı öldürüyor. Siz şanslısınız zira hayattasınız ve yirmi yaşına gelmiş bulunmaktasınız. Yaşamınız böyle türlü olumsuzluklarla devam ederken yirmi dokuz yaşına ulaştınız, o tarihte New York Borsasının çöküşüyle tetiklenen ve sosyal, mali açıdan büyük bir yıkım yaratan Dünya Ekonomik Buhranıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. İşsizliğin, kıtlığın tavan yaptığı acı dolu günler. Sıkıntılarla geçen yaşamınızda hüzünler bitmiyor. Siz otuz üç yaşındayken Naziler iktidara geliyor. Bu tahlisiz süreç sonunda otuz dokuz yaşınıza gelmiş bulunmaktasınız ve İnsanlığın en yıkıcı savaşlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı başlıyor. Bu kötü savaş yılları Siz kırk beş yaşına geldiğinizde arkasında altmış milyon ölü bırakarak sonlanıyor. Tamam, artık Dünya’mız barışa kavuşuyor derken elli iki yaşına varmış bulunmaktasınız. Tam huzura kavuştum dediğiniz yaşınızda bu seferde Kore Savaşı başlıyor. Yıllar geçiyor sakinlik istediğiniz günlerin özlemini duyarken altmış dört yaşına geldiniz. Bu seferde Vietnam Savaşı başlıyor ve siz yetmiş beş yaşınıza geldiğinizde bu savaş ancak bitiyor.
Bin dokuz yüz seksen yılında doğan bir genç, büyükbabasının hayatının ne kadar zor olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığını düşünüyor olabilir. Ancak bilmiyor ki o insanlar birçok savaş ve felaket sonrası hayatta kalmayı başardılar. Bugün, günümüzün tüm konfor olanaklarına sahip olduğumuz bir Dünya’da, bir salgınla karşı karşıya kaldık. İnsanlar, birkaç hafta boyunca evlerinde kapalı kalmaya mecbur edildikleri için şikâyet ediyor. Fakat bilindiği gibi elektrik, cep telefonu, internet ve başlarının üstünde altına sığınabileceklerdi bir çatı var. Eskiden bunların hiçbiri yoktu. Ancak insanlık tüm bu koşulların üstesinden geldi ve yaşama sevincini hiç kaybetmedi. Bakış açımızda küçük bir değişiklik, hayatımızda olumlu bir çizgi yaratabilir. Bu arada yaşamımızda birbirimizi korumak ve birbirimize yardım etmek, desteklemek için her şeyi yapmalıyız. Umut ve yaşama sevincimizi hiç bir zaman kaybetmeyelim. Ayni zamanda başkalarını korumayı, onların yaşam hakkına saygılı olmayı ve birbirimize desteklemeyi hiçbir zaman unutmayalım.
Hayatın kendisi her gün yaşanılan bir yoldur. Mücadelelerle dolu bu yolumuzda mutluluğu her zaman bulmak olasıdır. Yani mutluluk yürüdüğümüz yolun üzerindedir. Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilmeliyiz. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Yani mevcut yaşamımızda mutluluğu aramayı geciktirmeden her günümüzü değerlendirmeliyiz. Okulu bitirene kadar, çocuklarınız olana kadar, çocuklarınız evden ayrılana kadar, işe başlayana kadar, evlenene kadar, yeni bir araba, ya da ev alana kadar, borçları ödeyene kadar, emekli olana kadar hep yarını beklemek. Mutlu olmak için içinde bulunduğunuz “an” dan daha değerli bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Zira Mutluluk bir varış değil, hep mücadelelerle dolu yaşam yolculuğumuzdur. Yarınlar hiç kimseye mutlaka yaşanılacaktır diye garanti edilmemiştir. Paulo Coelho’nun aşağıdaki sözü her şeyi özetler gibi. “Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı. Harekete geçin."
Comments