ÖZCAN ÇELTİKLİ
İnsanların yaşamına anlam katan, değer yükleyen dostlarımızı kaybettiğimiz gün ve daha sonraki onlarsız günlerde ne kadar sevildiklerini, özlendiklerini anlıyoruz. Yokluklarıyla bizleri eksik bırakan dostlarımızdan birisi olan sevgili arkadaşım Özcan Çeltikli’yi kaybedeli tam yedi yıl olmuş. 02.12.2017 de yitirmiştik Şehrimizin fedakâr fotoğrafçısını. O fotoğraf olgusunun Kentimize yerleşmesi için büyük bir gayret içinde oldu. Bizlere fotoğraf çekmenin sadece deklanşöre basmak olmadığını anlatmaya çalıştı. Fotoğraf makinelerinin düşmemesi için boyunlara asılması gerektiğini söylerken, temel konunun makinalarımızı önce beynimize takmamız gerektiğini öncelikle belirtirdi. Bir nesneyi fotoğraflamak için iyi bir makineye sahip olmadan önce, doğruları anlatan bir dünya görüşüne ulaşmanın zorunlu olduğunu hep vurgulardı. Benim gibi birçok arkadaşımızın fotoğrafa karşı ilgi göstermesi konusundaki gayreti bizlere hep yol gösterici oldu.
O tam bir fotoğraf emekçisi idi. Tüm yaşamında sadece fotoğrafla ilgilendi. Ben hayatımın büyük bir bölümünü iş yerimde çalışarak geçirdim. Hayatımızı sürdürebilmemiz için çalışmamız gerekiyordu, ama devamlı aynı şeyleri yapmak zaman zaman sıkıcı geliyordu. Fakat Özcan’ın hayatı hep sevdiği fotoğraf oldu. O sevdiği işi için ve hep severek çalıştı, güzellikler üretti. Onu tanımayan esnaf, memur, işçi, öğrenci yok gibi idi. Daima sokakta, düğünlerde, bayramlarda Onu görmemiz mümkündü. Sokak fotoğrafçılığının hakkını her zaman vermiştir.
Özcan Lüleburgaz’a fotoğrafı sevdiren adam oldu. Kendisini sokak fotoğrafçısı olarak anlattı. Kendisi insanları çok sevdi. Hep onların içindeydi ve bundan büyük mutluluk duyuyordu. İnsanları iyi tanıyordu zira hep onların bir parçasıydı. Sokağı en iyi anlatandı. Dostoyevski, "Dünyayı güzellik kurtaracak" demişti. Sait Faik de eklemişti. "Bir insanı sevmekle başlayacak her şey. “Dedim ya insanları sevmesi en güzel yönüydü ve bu sevgiyi hep taşıdı. Fotoğrafının oluşmasında yeni insanlar tanıdı, onların dünyalarını öğrendi, gereğinde sorunlarını paylaştı. Hep insanlarla sıcacık bir duygu yoğunluğu yaşadı. İş olsun diye fotoğraf çekmedi. Gerekliliği neyse onu gerçekleştirmeye çalıştı. Biz fotoğraf sergilerinde çeşitli konuları işlerdik. Oynayan çocuklar, kapısının önünde örgü ören nineler, kahvehanelerde tavla oynayan erkekler. Sırtına bağladığı odunları evine götüren kadınlar, yaralı kediler, uyuyan köpekler. Sergi açılışında çocuklar, nineler, dedeler, erkekler, kadınlar, kediler, köpekler alkışa dönüşüyorlar. Bu arada bir izleyici bir fotoğraftaki kişiyi sormuştu bana. Bilmediğimi, rastgele sokakta gördüğümü söylemenin sıkıntısını hala anılarımda bir hüzünle hatırlarım. Özcan çektiği eserlerinde bu ilgisiz durumlara düşmedi. İnsanların hep parçasıydı, hep iç içeydi.
Onun için fotoğraf bir yaşam biçimidir. Sözün, itirazların, sevinçlerin ve hüzünlerin fotoğrafla söylenmesidir. Kurgulamaktır, hikâye anlatmaktır. Duygu ve düşünceleri paylaşmaktır. Fotoğrafın konusu olan bu içerik ise sokaktadır. Hayat sokakta can bulur. Sokaklar toplumun aynasıdır. Fotoğraf, bu ayna halinin yarına kalmasını sağlayan önemli bir araçtır. Bu işi başarmak için de hayatın içinde olmak gereklidir.
Özcan fotoğrafın yanında tüm güzel sanatların gelişmesi için hep destek oldu. Konserlerde, sergilerde, tiyatroda kamerasıyla etkinliklerin ayrılmaz bir parçasıydı. Sanatsal bir faaliyette Onu görmemek mümkün değildi. Gençlerin çoğu fotoğrafı onunla tanıdı. Verdiği eğitimlerle hep mücadele içinde oldu. Fotoğraf etkinliklerinin kurumsallaşması için çok caba gösterdi. Fakat bizler maalesef bu konuda yeterince yol alamadık. Onun düşündüğü gibi fotoğraf üretiminde gerekli kurumsal ortamı oluşturamadık. Özcan tüm bunların yanında spor ada ayrı bir özen gösterdi. Kentimizde bisiklet sporunun gelişmesinde de öncü oldu. O fotoğraf mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmeyen, sorgulayan, araştırandı. Felsefesiyle, farklılığı ile ve hep üretme gayretiyle bizlere yol gösteren bir Usta olmuştur.
Comments